Tarih boyunca emperyalist ülkelerin, ülkemizi işgal etmek, dolaylı veya doğrudan sömürmek için bazen fiziki, bazen kültürel baskıya dayalı bahane ve yolları; topraklarımız ve doğal kaynaklarımız üzerinde 'emperyalist' emelleri oldu.
İşte bu gerçekten hareketle Atatürk, Türkiye Cumhuriyeti'nin kuruluşunu iki temele dayandırmıştır:
'Antiemperyalizm ve çağdaşlık'.
***
Size bir soru sorsam:
Türkiye'de 'antiemperyalist' deyince aklınıza ilk olarak kim gelir?
Çoğunuzun 'Mustafa Kemal Atatürk' dediğinizi duyar gibiyim.
***
Atatürk, Türk milletinin ferasetine ve cesaretine güvenerek emperyalist ülkelere karşı liderlik ettiği 'İstiklal Savaşı'nı kazanmış, ülkenin bağımsızlığını kazanmasını sağlamıştır.
Başarısı sadece savaş alanlarından ibaret değildir.
O, biliyordu ki, emperyalizmin sömürge yapmak için bayıldığı toplumlar, cehaletin puslu havasını sürekli solumak zorunda kalan toplumlardır.
Bu nedenle milletinin önüne, öncelikle kafasındaki 'çağdaş uygarlık' hedefini koymuştur.
Emperyalizmle mücadelenin kalıcı ve sürdürülebilir olması, milletin aydınlanmasına ve çağdaş uygarlık düzeyine ulaşılmasına bağlıydı.
Bu tespitin sonucudur 'Atatürk Devrimleri.'
***
İlke olarak çağdaş demokrasi için cumhuriyetçi ve laik; ekonomik güç için devletçi; belirli bir zümre yerine milletin tümüne hizmet için halkçı ve milliyetçi; tüm bu yenilikleri hayata geçirmek için de inkılapçı bir ruha sahip olunmalıydı.
Çağdaş hukuk ve eğitim sistemleri olmazsa olmazıydı.
Emperyalizmin elinde oyuncak olmamak için bunların gerçekleşmesi gerekiyordu.
Tüm engelleyici oyunlara rağmen,
Hepsini hayata geçirdi Atatürk.
O, bir 'antiemperyalist'ti.
***
Emperyalistlere karşı Lozan'daki dayatmalara direnenler, (1964) Kıbrıs baskısına boyun eğmeyenler, (1974) Kıbrıs Barış Harekatı'nı gerçekleştirenler, (2000'li yıllara doğru) terörü bitirme noktasına getirenler, elebaşını derdest ettirip teslim alanlar hep bu ülkenin (önceki) cumhuriyet ve devlet anlayışına göre yetişmiş iktidarları ve politikacılarıydı.
(1 Mart 2003) Irak'ın işgaline yol açacak tezkereye dur diyen, böylece işgalin Türkiye üzerinden başlamasını ve işgal güçlerinin Türkiye'de konuşlanmasını önleyen bu ülkenin meclisiydi.
Bu ülkede Atatürk'ün düşünce mirası olan antiemperyalist anlayış hep var oldu, yine olacaktır.
Bugün de Suriye'de emperyalist güçlerin kuklalarına yapılan operasyonlar (en azından bizim için) aynı anlayışın sonucudur.
***
'Antiemperyalizm ve çağdaşlık'.
Günümüzde çeşitli siyasi liderler ve cemaat başlarının diline de pelesenk olan bu kavramlar anlam ve tanımlanma şekli olarak kişiden kişiye değişecek bir kıvama getirilmeye çalışılmaktadır.
'BOP Başkanlığı' denen elma şekerinin tadı dilinde kalanların, kuzu kuzu oturdukları masalarda attıkları anlaşma imzaları, emperyalizmi dize getiren hamleler olarak sunulabiliyor.
'Dünya beşten büyüktür.' şemsiyesine sığınarak, birkaç ülkeye 'eyyyy' diye dayılanmalar 'antiemperyalizm' olarak tanımlanabiliyor.
İsrail'in bir numaralı amacı olan Irak ve Suriye'nin bölünmesi esnasında, 'Arap Baharı' diye süslenip 'Arap Kabusu'na dönüşen köktendinci ayaklanmalar sempatik bulunabiliyor.
Doğru bir amaç için yapıldığından, ülkenin bekası için milletin tamamının sahip çıktığı Fırat Kalkanı, Zeytin Dalı, Barış Pınarı harekatları tarihte alacağı stratejik yerin önemi vurgulanmak yerine, rayından çıkarılıp 'İstiklal Savaşı' ile kıyaslanabiliyor.
Pes yani!
***
Bu iki kavramın gerçek anlamını bulmak istiyorsanız, öyle uzaklara gitmenize gerek yok.
Günümüzde dahi anlamını yitirmeyen doğru ve gerçek tanımlarını, Atatürk'ün yazdığı 'Nutuk'ta bulabilirsiniz.