Son yıllarda dünya (ve Türkiye) iki azgın salgının saldırılarıyla karşı karşıya…
Bunlardan biri, 'Sağlıklı Yaşam' koşullarımıza saldıran 'Covid- 19 ve Varyantları Salgını' diğeri de 'Demokratik Yaşam' koşullarımıza saldıran 'Diktatörlük Salgını...' Üstelik bu iki azgın salgın birbirlerinden besleniyorlar ve üstümüze 'birlikte saldırıyorlar…'
Böyle bir durumda, bizim de dünya (Ve Türkiye) insanları olarak bu iki azgın salgına karşı 'birlikte mücadele etmemiz' gerekiyor.
Bu mücadelenin önceliğini de 'Bilim ve demokrasinin rehberliğinde bilgilerimizi, bilinçlerimizi, umutlarımızı paylaşmak' oluşturuyor.
DÜNYADA (VE ÜLKEMİZDE) COVİD SALGINI SÜRÜYOR
Dünya Sağlık Örgütü (DSÖ), 11 Ocak 2022 tarihli açıklamasında: '6-8 hafta içinde Avrupa'nın yarısının Omicron varyantına yakalanacağı…' uyarısında bulundu. DSÖ bu kestirimini 2022 yılının ilk haftasında Avrupa'da 7 milyon vakanın tespit edilmesine dayandırıyor.
DSÖ Avrupa Direktörü Hans Kluge, bölgede henüz devam eden Delta varyantına ek olarak 'batıdan doğuya uzanan' dev bir Omicron dalgası olduğunu belirtiyor.
Başta İngiltere olmak üzere, tüm Avrupa ülkelerinde vaka ve ölüm sayıları yükseliyor. Omicron'a rekor sayıda insanın yakalanması sağlık sistemleri için zorluk yaratıyor.
Aynı zamanda Avrupa'da birçok hastane sağlık çalışanlarının hastalık iznine çıkması ve artan Covid-19 baskısı yüzünden çalışma kapasitelerinin 'kritik noktada' olduğunu açıkladı.
Dünya Sağlık Örgütü'nün salgının yıkıcı sonuçlarını gösteren verilerine göre 'Türkiye tüm kategorilerde ilk beş içinde yer alıyor.'
Türkiye'de ise artık iktidar bile gerçekleri saklayamıyor. Sağlık Bakanlığı verilerine göre vaka sayısı 70 binleri aştı. Bu şimdiye kadar kayda geçen en yüksek rakam oldu.
DÜNYANIN VE ÜLKEMİZİN SÖMÜRGENLERİ DİKTATÖRLEŞİYOR
BM Genel Sekreteri Antonia Guterres, 10 Aralık 2020 tarihinde Uluslararası İnsan Hakları Günü nedeniyle yaptığı açıklamada: 'Covid-19 salgınının küresel çapta insan haklarına da büyük zarar verdiğini, 'bazı liderlerin özgürlüklere yönelik baskılarına bahane olduğunu' söyledi.' BM Genel Sekreteri özetle, 'İnsan hakları, salgın hastalığa karşı verilen mücadelenin en ön safında ve merkezinde yer almalıdır…' diyor.
Bu arada birçok toplumbilimci, 'Covid-19 salgınıyla mücadelede insanların hükümetlerine duyduğu güvenin azaldığını ve böyle bir kriz durumuyla baş edebilecek küresel aktör kalmadığını öne sürerek, gözetim önlemlerinin uzun vadede totaliter rejimlerin temelini atabileceğini' belirtiyor.
Nitekim 'Dünyanın 5 Büyük Ülkesi (ABD, Rusya, Çin, İng. Fr.)' diye adlandırılan ülkelerde 'Trumpizm, Putinizm; Çin Mucizesi' gibi sözde yeni ve sapkın sömürge sistemleri türetiliyor…
'Demokrasinin beşiği' kabul edilen İngiltere ve Fransa ile tüm Avrupa'da 'Ayrımcılığa ve ırkçılığa dayalı totaliter eğilimler' yükseliyor.
Bu arada, dünyanın çeşitli ülkelerinde 'Dünya beşten büyüktür' diye nutuk atarak kendi diktatörlüklerini güçlendiren uçuk rejimler oluşturuluyor…
Otoriter rejimlerde siyasi iktidarlar hukuku çiğniyor, siyasi hakları ve yurttaşlık haklarını kısıtlıyor ve medyayı/sivil toplumu baskı altına alıyor. Daha da önemlisi özgür seçim ortamı kısıtlanıyor.
Dünya sağlık salgınının verilerine göre ilk beşte(!) yer alan Türkiye, dünyanın 'Demokratik değerler açısından' verilerine göre ne yazık ki son beşte bulunuyor. Ayrıca Türkiye, dünyada 'Birlikte kamu yönetiminde yanlılık, yolsuzluk ve keyfileşmenin en hızlı olarak arttığı ülkeler' arasında yer alıyor.
Ülkemizin bu 'çuvala sığmayan mızrak gerçeğini', bu ülkede 'çıplak dolaşan krallar' hala görmezden geliyorlar. Çünkü 'Kadayıfın altının iyice kızarması…' beklentisi içindeler. Son günlerde de 'Covid-19 aşısından kadayıf şerbeti çıkarma…' peşindeler.
TÜM SALGINLAR YIKICI VE BÖLÜCÜDÜR
Dünya Sağlık Örgütü aylardan beri; 'Covid-19 önlemleri bilimsel verilere ve eşitlik koşullarına uygun olmalıdır…' diye sesleniyor.
Ama Covid-19 ferman dinlemeden yıkıcı ve bölücü eylemlerine devam ediyor. O hınzır da tüm salgınlar gibi en çok dünyanın ve her ülkenin 'yoksul ve yoksun kesimlerine' zarar veriyor. Yani 'Kapitalizmin eşitsiz ve bileşik gelişme yasası' tıkır tıkır işliyor…
Dünyanın ve her ülkenin sömürgenleri 'Salgın koşullarında ayrımcılığı/bölücülüğü körükleyerek fırsatı ganimete çevirme hesapları peşindeler…'
Türkiye'de son 20 yıldan bu yana iktidarın temel dayanağı olan 'ayrımcılık/ bölücülük' taktikleri, son iki yıllık pandemi sürecinde zirveye ulaşmıştır.
Tek Kişi İktidarının her fırsatta kullanılan 'Cumhuriyetin ilk yıllarıyla bugünü kavga ettirme gayretleri' ve 'günümüzdeki her olumsuzluğun suçlusu olarak kendilerine muhalif olanları göstermeleri…' ondandır. Son günlerde ortaya atılan 'Edirne - İmralı hesaplaşması (!)', ayrımcılık/ bölücülük tarihine geçecek kadar ince(!) bir taktiktir…
Açıkçası, günümüzde ülkemizde 'yasama, yürütme, yargı organları çökmüş durumdadır.' Ben, 70 yaşını aşmış ve 50 yıldır demokrasi mücadelesi üzerine kafa yoran bir yurttaş olarak; 'Türkiye Cumhuriyeti'nin bu kadar keyfi yönetildiği başka bir dönem yaşamadım…'
BİLİM VE DEMOKRASİ TÜM SALGINLARIN AŞISIDIR
Biliyoruz ki, bilim ve demokrasinin üreteceği aşılar tüm salgınları yok edecek güçtedir.
Bu bağlamda, insanlık tarihinin gerçekleri de diyor ki: 'Diktatörlükler zayıfladıkça sertleşir; sertleştikçe zayıflarlar… Bu kısır döngü, diktatörün kaçınılmaz kötü sonuna kadar sürer. Tarihte hiçbir diktatörün ömrü, insanların umutlarını yok edecek kadar uzun olmamıştır. Çünkü yepyeni umutlar umutsuzluk ortamında yeşerirler…'
Ülkemizde Tek Adam Sisteminin oluşturduğu karanlık tabloya karşın, toplumumuzun önemli bir kesimi teslim alınamadı. Demokrasi güçleri susturulamadı. Onca hileye ve hukuksuzluğa rağmen son anketler tek adam ittifakının kaybetmekte olduğunu ortaya koyuyor.
Bu durumda ülkemizdeki tüm demokrasi güçlerinin 'birlik' içinde bugüne kadar varlığını sürdürdüğü zeminin daha da güçlendirilmesi ve genişletilmesi gerekiyor.
Yeter ki 120. Yaşını kutladığımız şu günlerde: 'Onlar ümidin düşmanıdır sevgilim' diye haykıran Nazım'ın sözlerini unutmayalım…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…