Bugünkü yazımızı, ilk haftasını yaşamakta olduğumuz 'Ekim ayının' çağrıştırdıkları üzerine kurguladık… İşe sözcüklerin dilini anlamaya çalışarak başlayalım.

'Ekim' sözcüğü; 'ekme işi, ekmek eylemi' anlamına geliyor.

Ülkemizde daha önce Arapça olan yılın onuncu ayının adı; 15 Ocak 1945'te yürürlüğe giren yasa ile 'Ekim' yapıldı. Türkçe 'ekme' eyleminden türemiş olup tarlaların sürülüp ekildiği ay anlamındadır. Bir anlamda insanların ve doğanın kışa hazırlandığı ayın adıdır.

Ekim ayının yaşamakta olduğumuz şu günlerinde, Küresel Salgının körüklediği korkulara ve endişelere inat, biz umut sözcüklerinin diliyle sürdürelim söyleşimizi…

EKMEK, TOPRAK ve TARIMSAL ÜRETİM

Toplumca adeta kutsal bir nesne olarak gördüğümüz 'ekmek' sözcüğü için sözlüklerde şunlar yazıyor:

*'Tahıl unundan yapılmış hamurun fırında, sacda veya tandırda pişirilmesiyle yapılan yiyecek, nan, nanıaziz…'

Güncel bilimsel metotlarla ekmeğin tarihine bakıldığı zaman, insanların en az 30 bin yıl öncesinden ekmek üretmeye/ tüketmeye başladıkları anlaşılıyor.

Özellikle bizim toplumsal beslenme kültürümüzde 'ekmek' o kadar öne çıkmış ki, sözcüğe 'yemek, aş' veya 'insanı geçindirecek iş, kazanç' anlamları da yüklenmiş.

Bu bağlamda 'ekmek kültürdür, ekmek paylaşmaktır, ekmek emektir…'

Dilimizde 'ekmek' sözcüğü şu anlamlarda da kullanılıyor:

* 'Bir bitki üretmek amacıyla toprağa tohum atmak, serpmek ya da gömmek...'

* 'Toprağı, ekip biçmek için kullanmak, toprağı işlemek...'

Nereden bakarsak bakalım, ekmek ile toprak arasında çok sıcak bir ilişki var. Bu ilişki, 'toprak' sözcüğünün 'yerkabuğunun, canlılara yaşama ortamı sağlayan yüzey bölümü' anlamındaki fiziksellikten çok daha anlamlı…

Hatta 'toprak' deyince akla gelen 'kişinin doğup büyüdüğü, yaşadığı yer, baba ocağı' ya da 'bir halkın üzerinde egemen olarak yaşadığı, kültür ve uygarlığını oluşturduğu toprak parçası olan yurt/ vatan' kavramından daha insancıl…

Sözünü ettiğim, toprağın 'ekime elverişli arazi, tarla, ekenek' halindeki 'ekmek ve ekenek ilişkisidir.' Birleşen, birleştikçe birbirinden beslenerek çoğalan; gizemli bir aşktır bu…

Ekmek ve toprak (ekenek) deyince ilk akla gelen ise 'Tarımsal üretim' dir. Hani şu küresel salgın sürecinde değerini daha iyi anlamaya başladığımız 'besinlerimizi üreten sektör' var ya… Hani şu bir zamanlar 'Türkiye'nin dünyada kendi kendine yeten yedi ülkeden biri olduğu sektör var ya işte o…'

Tarım sektörü, Cumhuriyetimizin kuruluşundan günümüze kadar, ülkemizin ekonomik ve sosyal gelişmesinde çok önemli görevler üstlenmiş ve bu görevini yakın zamana kadar sürdürmüştür.

Yani, ülkemizin başına 'tek kişilik otokravirüs (!) sistemi' çöktüğünden beri… Ekonomi yönetiminin başındaki virüs başlarının; 'toprağın altındaki pırıltılı taşları çıkarmak için, toprağın üstünü katletmeye başladıklarından beri…'

Tüm bunlara bir de son küresel salgının tarımsal üretimdeki yıkımları eklenince, başta tarım üreticileri/ emekçileri olmak üzere tüm tarım sektörü komaya girmiş durumdadır. Komadaki hasta için alınan önlemler ise 'aspirin reçetesi' niteliğindedir.

Oysa tarımsal üretim için her dönemde 'pozitif ayrımcılık yapılarak desteklenmesi' gerekir. Çünkü tarım sektörü, ülkelerin gelişmişlik düzeyi ne olursa olsun, tüm ülkelerin ekonomik hayatlarında önemli bir yere sahiptir. Çünkü insanların beslenebilmesi için gereken gıda maddeleri ile hammaddelerin temini tarım sektörüyle sağlanmakta ve bu sektörün ikamesi de bulunmamaktadır.

Ne yazık ki bu gerçekler, tepemizde tepinen otokravirüs sisteminin fıtratına uygun düşmüyor…

Bu bağlamda, Eskişehir Büyükşehir Belediyesi'nin bazı ilçelerde uygulamakta olduğu tarımsal üretime destek çalışmaları, duyarlı yurttaşlarımızca takdirle karşılanıyor.

'5 EKİM DÜNYA ÖĞRETMENLER GÜNÜ'

'5 Ekim' tarihi, Birleşmiş Milletler Örgütü tarafından 1994 yılında alınan kararla 'Dünya Öğretmenler Günü' kabul ve ilan edilmiştir.

Bu özel günün temelinde, 5 Ekim 1966 tarihinde ILO ve UNESCO tarafından ortak olarak kabul edilen ve dünya çapında öğretmenlik mesleğinin manifestosu sayılan 'Öğretmenlerin Statüsü ile İlgili Tavsiye Kararı' belgesi yatmaktadır.

Öğretmenlik mesleğinin evrensel değerlerini korumak ve geliştirmek amacıyla uluslararası düzeyde kabul edilen bu önemli güne Türkiye öğretmenleri kararlı bir biçimde sahip çıkmalıdır.

Bu bağlamda, '5 Ekim' tarihi, Türkiye'nin demokrasi ve eğitim tarihi açısından önemli olan özel günlerin alternatifi değil, tamamlayıcısıdır.

Onun için, ülkemizde yüzyılı aşkın bir süreden süzülüp gelen demokratik öğretmen hareketinin güçlü kolları, demokrasi ve eğitim tarihimiz açısından çok önemli olan 16 Mart, 17 Nisan, 24 Kasım günlerini de 5 Ekim ile birlikte kucaklamalıdır.

EKMEK, EŞİTLİK, ÖZGÜRLÜK

Binlerce yıllık insanlık tarihi, 'Ekmek, Eşitlik, Özgürlük' sözcüklerinin anlamlarıyla özetlenebilir.

İzninizle ben de bugünkü konumuzu, Fransız şair Paul Eluard'ın İkinci Dünya Savaşı sırasında yazdığı, çok uzun yıllar sonra Zülfü Livaneli'nin çok güzel bir şarkıya dönüştürdüğü 'Ey Özgürlük' şiirinden seçtiğim birkaç bölümle özetlemek istiyorum.

' (…) Ormanlara ve çöle/ Yuvalara çiğdeme/ Çın çın çocuk sesime/ Yazarım adını'

' En güzel gecelere/ Günlerin ak ekmeğine/ Nişanlı mevsimlere/ Yazarım adını'

' Tarlalara ve ufka/ Kuşların kanadına/ Gölge değirmenine/Yazarım adını'

'Uyanmış patikaya/ Serilip giden yola/ Hınca hınç meydanlara/ Yazarım adını'

' Geri gelen sağlığa/ Kaybolan tehlikeye/ Hatırasız ümide/ Yazarım adını…'

'Ey Özgürlük !'

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, özgürlükle…