Salgın koşullarında çok zor bir süreç geçiren eğitim sistemi 'uzun yıllar acısını çekeceğimiz' büyük yaralar aldı. Bu süreçte 'karnesinde zayıfı çok olan' Milli Eğitim Bakanı Ziya Selçuk'un 'yeni moda deyimle' görevden af talebi (!) kabul edildi.
Salgın döneminde eğitimin uzun süre kesintiye uğraması ve sürekli değişen ka- rarsız bir izlem sürdürülmesi, Ziya Selçuk'u adeta köşeye sıkıştırmış ve çok yıpratmıştı. Ancak Ziya Selçuk'u istifa noktasına getiren nedenler sanıldığı gibi sadece salgın süreci yorgunluğu değil.

KİM DAHA YETKİLİ?
Cumhurbaşkanlığına bağlı 'Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu' isminden de anlaşılacağı gibi eğitim ve öğretim politikalarını belirliyor.
Bu önemli kurulu oluşturan üyeler genelde mühendis ve ilahiyat kökenli akademisyenlerden oluşuyor. İktidarın 7. Milli Eğitim Bakanı 'eğitim kökenli' Ziya Selçuk, kurul üyeleri arasında yer almıyordu. Zaten ilk çelişki tam buradan başlıyor.

Cumhurbaşkanlığı Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu'nun bir danışma kurulu gibi çalışacağı düşünülürken eğitim politikala- rında belirleyiciliğinin sürekli artırmasının ve her kararın Kurul'un görüşleri doğrultusunda alınmasının Milli Eğitim Bakanlığı'nda sıkıntı yarattığı biliniyordu.

Geçen ay Kurul'a yeni atanan bir üyenin sosyal medya üzerinden Bakan'ın politikala- rını beğenmediğini açıklaması 'Bakandan kaynaklanan 'beceriksizlikten' dolayı, bir nesli kaybetmek üzereyiz' ifadesini kullanması bardağı taşıran damlalardan sa- dece biri oldu. Öte yandan kardeşinin ortağı olduğu şirketin, özel okullara milyonlarca lira- lık satışlar yaptığı iddialarının ulusal basında yer alması Ziya Selçuk'u hayli yıprattı.

BAHÇELİ SAHİP ÇIKMADI MI?
Cumhurbaşkanı'nın geçen hafta 'Hükümetin küçük ortağı' MHP Genel Başkanı ile yaptığı görüşmede, Devlet Bahçeli'nin 'Soylu' gibi Ziya Selçuk'a da sahip çıkacağı yorumları yapılıyordu. Ancak, bu yorumların doğru olmadığı ve 'Andımız' konusunda bile tavır koyamayan Ziya Selçuk'un 'görevde kalması için' ısrarcı olunması gereken biri olmadığı anlaşıldı.

Bu iktidar döneminde ilk kez bir 'eğitimcinin' Milli Eğitim Bakanı olması hepimizi çok sevindirmiş ve umutlandırmıştı. Ancak, gelinen noktada toplumun büyük bir bölümü Sayın Selçuk'un gidişini 'ne yazık ki' büyük bir kayıp olarak görmüyor.

KİM GELDİ?
Yeni atanacak Milli Eğitim Bakanı olarak adı geçenlerin ilk sırasında YÖK Başkanlığı süresi biten Yekta Saraç vardı. Ancak Yekta Saraç'ın 'kayınpederinin malum Ayasofya konuşmasından sonra' şansını 'şimdilik' kaybetmesi üzerine Milli Eğitim Bakanlığı'na Bakan Yardımcısı Prof. Dr. Mahmut Özer getirildi.

Mahmut Özer, Tokat İmam Hatip Lisesi ve İTÜ Elektronik Mühendisliği Bölümü mezunu. Türkiye Gazetesi'nde bir süre köşe yazarlığı da yapan Sayın Özer; 2017 yılında ÖSYM Başkanlığı'na daha sonra da FETÖ okullarını devralarak yöneten milyonlarca liralık bütçeleri ile dikkat çeken Maarif Vakfı Başkan Vekilliği görevine getirildi.

Bir süredir pek çok bürokratın 'çoklu maaş' aldığı iddiaları sürüp giderken, Maarif Vakfı Başkan Vekilliği görevini yürüten Sayın Özer'in adı da bu iddiaların listelerinde yer almıştı.

'BİR YERE YAZALIM!..'

Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu'nun, kurulduğu günden bu yana adeta paralel MEB gibi çalışması Milli Eğitim Bakanlığı'nı sembolik ve işlevsiz hale getir- mektedir. Bu nedenle, Bakanlığa kim gelirse gelsin; 'Eğitim ve Öğretim Politikaları Kurulu' ile Milli Eğitim Bakanlığı arasındaki 'karar yetki çelişkisi' sürecek ve bu çelişkiden eğitim sistemimiz olumsuz etkilenmeye devam edecek gibi görünüyor.

Sayın Selçuk döneminde, eğitime erişim ve nitelik sorunları, fırsat eşitsizliği, tarikat ve cemaatlerin yapılanma baskıları, kamusal eğitimin gerilemesi, adaletsiz sınav sistemleri, liyakat erozyonu, teftiş başıboşluğu, öğretmen özlük haklarına yaklaşım, Öğretmenlik Meslek Kanunu eksikliği gibi nice sorunların çözümü için yapılan çalışmalarda yeterli olunamadığı ortadadır.

Yeni Milli Eğitim Bakanı Prof. Dr. Mahmut Özer'in bu sorunların çözümü için yapacağı çalışmaları hep birlikte izleyeceğizvegöreceğiz. Umarım 'gelen gideni mumla aratmaz!..'