Sosyal hayatımızda, siyaset tarihimizde örnekleri çoktur.
Bu ülkede ne zaman toplumsal bir kargaşa olsa, ne zaman ortalığı toz duman kaplasa,
Mutlaka birileri çıkar, durumdan fayda sağlamayı (!) 'vazife' bilir kendine.
Doğal olarak da, vazife çıkarılan durumun kaynağı ile ilgili oluşan kuşkular, her zaman toplumsal belleklerde -soru işaretleri arasında- tazeliğini korur.

***

Salgının, ülkemizi de es geçmeden, bütün dünyayı kasıp kavurduğu şu günlerde,
Bazı ülke yöneticileri halka 'moral ve güven' telkin ederek sakinleştirmeye çalışırken;
Bazıları da, sanki salgın yokmuş gibi kendi iktidarını berkitmek için, muhaliflere karşı -seçim atmosferindeymişçesine- saldırgan tavırlarını yinelemeyi tercih edebilirler.
Araya 'hadi gene sayemizde iyisin' içerikli yaklaşımla, seçmen desteğine mazhar olma derdine düşebilirler.
Salgının yarattığı puslu, dilsiz, olağanüstü ortamı 'fırsat' olarak görebilir, normalde cesaret bile edemediği, ileride tepe tepe kullanabileceği yasal değişikliklerin ve uygulamaların yolunu açabilirler.
Yasal dünyamıza, yandaş çıkarların kollanacağı 'küçük kaynaklar' yaparak; muhalif sesleri kökten silme, iş aparmaya engel olabilecek yasal duvarları kaldırma girişiminde bulunabilirler.
Bu puslu havaları kimlerin sevdiğini söylememe gerek yoktur sanırım!

***

Fırsat bu fırsat deyip yeterince tartışılmadan mecliste kabul edilen; gazeteci, yazar, fikir sahibi muhalif sesleri dışarıda bırakıp arzulara göre şekillendirilen 'af yasası', salgınla ne kadar ilintilidir?
İşten çıkarmayı yasaklıyoruz alkışlarının arasında; işverene, yarım asgari ücretle işçisini izne çıkarma hakkı veren 'ücretsiz izin' yasasının da, bu iklimde meclisten geçivermesi normal mi?
Ne güzel! Hem işsizlik sigortasından daha ucuza gelecek, hem kitap üzerinde işsizlik oranını düşük gösterecek, hem de devamlılık gösterme olasılığı yüksek, 'ballı börek' misali kalıcı bir uygulama olacak.
Ya inşaatlar…
Atatürk Havalimanı'nda hazır binaları daha ucuza ve kısa sürede düzenlemek varken; itiraz hakkının kullanılamadığı puslu hava içinde, -üstelik saray müteahhidine- ihalesiz olarak hastane inşaatının verilmesi ne kadar doğrudur?
Hadi bunları sineye çektik diyelim. Basından izlediğimize göre, salgın günlerinde kotarılan bazı ilçe yolları, zorunlu köy yerleşim yeri değişikliği, doğal alanlarda ağaç kesimi ihaleleri, Salda Gölü'nde yaşananlar, Kanal İstanbul gibi projelerin gündeme taşınması neyin nesi?
Onlar da mı salgınla ilgili?

***
Belediyecilikten gelen, zamanında 'halka ulaşmada belediyeler en önde olmalıdır' diyen devlet büyüğünün kararıyla,
Zor günlerde belediyelerle iş birliği yapmak ya da onları sahiplenerek hizmetlerini organize etmek yerine,
Belediyelerin; halkın ihtiyacı olanlara maske ve yiyecek kolisi dağıtmasını, aşevi vb hizmetler için bağış toplamasını kısıtlamak,
Siyasi bir kaygıyla, belediyelerin halka ulaşmasını engellemek hangi niyetin ürünüdür?
Bu kararların ne kadarı salgınla mücadeleyi destekleyici; hatta ne kadarı salgınla ilgili?
Hiç düşündünüz mü?

***

Aslında şaşırmadık!
Yıllardır siyasi bir kaygıyla puslu iklimlerde kotarılan yasal değişikliklere, korkuya, yasaklara dayanarak koltuğunu korumaya çalışan iktidarın;
Her vesileyle tek adam rejiminin 'daha ileri, daha ileri' götürülmesi için fırsatlar yaratmaya çalıştığını herkes biliyor zaten.
Yine aynısını yaşıyoruz.

***

Yurttaşın; canıyla uğraştığı, toplumsal dayanışmanın bir parçası olmaya çalıştığı bu günler de değil;
Ama bir gün, 'ben yaptım oldu' yönetim anlayışını fark edeceği, demokratik hakkını da buna göre belirleyeceği günler mutlaka gelecektir.
23 Nisan akşamı evlerden yükselen 'milli' koronun sesinden,
'Balkonlarda açan kırmızı çiçekler'den belli!