Eskişehirspor tarihinin en sıkıntılı dönemlerinden birini yaşıyor…

Ya kapısına kilit vurulacak ya da yaşatılacak.
Transfer yasağı var…
Kasada para yok…
Üstelik geçmişte siyah-kırmızılı takımda forma giymiş, sözleşme de belirtilen şartlar yerine getirilmediği gerekçesiyle UEFA ve TFF'ye müracaat ederek, kalan paralarını isteyen futbolcuların alacakları ödenmemesi halinde transfer yasağının yanında belki puan silme cezası da gelecek.
Kulüp yönetimi yaklaşık bir aydan beri Divan Kurulu'nda, onlarda kaderleriyle baş başa bırakıldı…

Buna rağmen transfer tahtasını açabilmek için canla başla uğraşıyorlar.
Milli Eğitim ve Kültür ve Turizm eski Bakanı Nabi Avcı, bakanlık koltuğunda otururken siyah-kırmızılı kulübe çok ciddi anlamda olmasa da, yaraların bir kısmını sarabilmek adına kaynak bulmuştu…
Nabi Hoca'nın bakanlıktan alınmasıyla o da kesildi…

* * *
Nüfusu 1 milyona dayanan şehirde bir elin parmakları kadar olan insanların dışındakiler her gün bataklığa biraz daha saplanan Eskişehirspor'un elinden tutup kurtarmak yerine seyretmeyi tercih ediyorlar.

Çok ama çok zor olmasına rağmen hadi diyelim transfer tahtasını açmak için gereken imzalar toplandı.

Kulüpte forma giyecek futbolcu kalmadı.

Geçtiğimiz hafta yeniden ertelenen kongrede Divan Kurulu üyesi Fatih Baturaygil kulüpte 14 futbolcunun kaldığını söylemişti.

Onlarda geçen sezon U-17 ve U-19 takımlarında forma giyerken profesyonel yapılanlar.

En az 10 futbolcu transfer etmek şart.

Yani yeni bir takım kuracaksınız.

Onların yanına geçen sezonun son maçlarında A takımda forma giyenleri monte edeceksiniz.

Ve o takımın en azından ikinci ligde kalması için mücadele verilecek.

ETİ'den gelecek diye beklenen forma reklam parası bir sezonun masraflarına yetmez.

Bu durumda nasıl transfer yapılacak?

Transfer için en az 10 milyon para gerekli.

Bu parayı kim verecek?
Maç hasılatları ile dolaylı olarak gelen paralarda kulübün kasasına girmeden federasyonun koyduğu temlik nedeniyle TFF'ye veya alınan krediler nedeniyle finans şirketlerine gidiyor…
* * *

Dün bir kafede otururken 3-4 kişinin konuşmalarına ister istemez kulak misafiri oldum.

'Bıraksınlar kulüp Kayyuma gitsin. Samsunspor da kayyuma gitti. Ondan sonra toparlandı. Eskişehirspor Kulübü de kayyuma giderse belki birileri acıyıp sahip çıkar. Kimse sahip çıkmıyorsa amatöre düşsün. Eskişehirli iş adamlarının, siyasetçilerin ve Eskişehir'i yönetenlerin ayıbı…'

* * *

Artık Eskişehirspor taraftarlarının ümidi kalmamış.

'Bırakım Kayyuma gitsin' diyorlar.

Bakın geçen hafta yapılan kongreye bile 90 kişi geliyorsa ve Divan Kurulu'nun transfer tahtasını açması bekleniyorsa Eskişehirspor ölmüş ama gömeni yok…

SAYIN ERDOĞAN
ES ES'E DE BAKSIN

2017 yılında bizzat Cumhurbaşkanı ve AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın destekleriyle Makina ve Kimya Endüstrisi ile (MKE) Ankaragücü Kulübü arasında 700 bin lira değerinde sponsorluk anlaşması yapılarak transfer yasağını açmıştı.

O tarih de Ankaragücü Kulübü Başkanı Mehmet Yiğiner,'Transfer yasağımızı kaldırdık. Sözleşmeleri imzalamaya başladık. Yasağımızın kaldırılmasında bize destek olan Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'a sonsuz teşekkürler ediyoruz. Eğer bu takım sahaya çıkıyorsa Sayın Erdoğan sayesinde' demişti.

* * *
Eskişehirspor bugün o tarihte Ankaragücü'nün yaşadığından daha zor günlerden geçiyor…

Fatih Baturaygil'in 'transfer tahtasını açmamız ve transfer yapabilmemiz için 20-25 milyon lira' şart demişti.

Bu para bulunamaz ise kulüp kapandı kapanacak.
Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğan'dan 2017 yılında Ankaragücü Kulübü için ne yaptı ise Eskişehirspor Kulübü içinde yapmasını bekliyoruz.

Elbet deki devletin kasasından yardım yapamaz.

Ancak devlete iş yapan devasa büyük şirketler var.

Bunların birisinin kulağına fısıldasa yeter.
Bu konuda AK Parti Milletvekilleri özellikle de Nabi Avcı ve Harun Karacan'dan da destek bekliyoruz.

Nabi Avcı cumhurbaşkanı ile çok rahat görüşebilen bir isim.

Harun Karaca'nın da özellikle Türkiye'nin önde gelen enerji markaları ile yakın işbirliği var.

TOBB yönetim kurulu üyeliği ve bünyesindeki Ticaret Odaları Konsey, Petrol ve Petrol Ürünleri Sanayi Meclisi Üyeliği yaptı.

TOBB Başkanı Rıfat Hisarcıklıoğlu ve KOÇ Holding yöneticileri ile de çok yakın dostluğu var.

Nabi Avcı cumhurbaşkanına, Harun Karacan da KOÇ Holding Yönetim Kurulu Başkanı Ali Koç'a sponsorluk için destek olmaları konusunda rica da bulunsalar sorun çözülür diye düşünüyorum.
Özellikle Harun Karacan Eskişehir'deki işletmeleri sayesinde markalaştı…

Eskişehirlilerin vermiş oldukları manevi destekle büyüdü.

Eskişehirlilere olan borcunu Eskişehirspor'un içinde bulunduğu maddi sorunun çözümü konusunda yardım elini uzatarak ödeyebilir.
*-*******

SALGIN BİTTİ ÇIKARIN MASKELERİ(!)

Perşembe günü iki arkadaş önce Adalar'ın bir başından diğer başına yürüdük.

Daha sonra da sahil boyundaki kafelerin önünden geçerek Doktorlar Caddesi'ne girdik.

15 Temmuz resmi tatil günü idi.

İnsanlar tatili fırsat bilip kendini sokağa atmış!

Adalar ve Doktorlar Caddesi insan seli gibiydi.

Yaşlısı genci geziniyordu.

Adalarda ve Doktorlar Caddesinde gezinenlere baktığımda her dört kişiden birisinin maske takmadıklarını gördüm.

Uyarılara rağmen kalabalıkta maskesiz dolaşıyorlardı.

* * *

İki polis memuru Doktorlar Caddesinde gezinenlerden maske takmadıklarını gördüklerinde ikaz uyarıyorlardı.

Polis memurlarının uyarısı ile cebinden veya çantasından maskesini çıkarıp takanlar oldu.

Kimisi de 'maskem kirlendiği için attım. Açık eczane veya market bulursam yenisini alacağım' diyerek mazeret uydurdular.

İlginçtir polis memurunun uyarısıyla maskelerini takanlar 10-15 adım attıktan sonra yine çıkardılar.

Kimisi koluna taktı, kimisi katlayıp cebine koydu, kimileri de çantalarına.

Yanındaki arkadaşına, 'bu sıcakta maske mi takılır' dediklerini duydum.

Sanki salgın Türkiye'yi terk etmiş, hasta olanlar tamamen sağlığına kavuşmuş ve bulaş riski tamamen ortadan kalkmış gibi görüntü vardı.

* * *

Yanımdaki arkadaşım hatırlattı.

Vaka sayısı tekrar yükselişe geçti.

Hastanelerde tedavisi sürmekte olan hala binlerce insan var.

Kurban Bayramı tatili 9 güne çıkınca 15 Temmuz darbe girişiminde hayatını kaybedenleri anmak amacıyla Demokrasi ve Millî Birlik Günü adıyla 15 Temmuz günü resmî tatil olarak ilan edilmişti.

Bunu da fırsat bilenlerin büyük çoğunluğu cuma günü de bir günlük izin alarak 10-11 günlük tatil diyerek sahil kenarlarına tatile gittiler.

İki günden beri televizyonların haber bültenlerinde sahil kenarlarındaki insan kalabalığını görünce eşime, 'Bayram sonu zaten tekrar artışa geçen vaka sayısı 10 binleri yeniden bulur. Bugünlerde 7 bine yükseldi. Kimse bulaş riskine aldırış etmiyor. Sahillerde şezlonglar yan yana. Denizin içinde iğne atsan yere düşmez' dedim.

* * *

Çoğu aşı oldukları için aşıya güveniyor!

'İki aşımı da oldum. Virüs bana bulaşmaz' diye düşünenlerin sayısı bir hayli yüksek.

Aşı olunca hastalığa kapılmayacaklarını sanıyorlar.

Herhalde bu insanlar ya TV izlemiyorlar ya gazete okumuyor ya da ellerindeki akıllı telefonlarından girdikleri sosyal medya sayfalarında yapılan paylaşımları görmüyorlar.

Hemen hemen her akşam bir TV kanalının haber bülteninde Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu üyeleri ile Türkiye'nin salgın konusunda ün yapmış profesörleri salgının tehlikesinin henüz geçmediğini özellikle 'aşı olmak demek virüs bulaşmaz' anlamına gelmediği altını kalın çizgi ile çizerek uyarıyorlar.

Ama maalesef o kadar duyarsız ve vurdumduymaz bir toplum olduk ki.

Özellikle konunun uzmanlarının uyarılarına değil arkadaşımızın, komşumuzun hatta anne ve babamızın kulaktan dolma edindikleri bilgileri doğru olarak kabul eder olduk.

* * *

HAYAL VE GERÇEK

Babasının işi nedeniyle çocuğun orta öğretimi kesintilere uğramıştı. Orta ikideyken, büyüdüğü zaman ne olmak ve ne yapmak istediği konusunda bir kompozisyon yazmasını istedi hocası.

Çocuk bütün gece oturup günün birinde at çiftliğine sahip olmayı hedeflediğini anlatan 7 sayfalık bir kompozisyon yazdı. Hayalini en ince ayrıntılarıyla anlattı. Hatta hayalindeki 200 dönümlük çiftliğin krokisini de çizdi. Binaların, ahırların ve koşu yollarının yerlerini gösterdi. Krokiye, 200 dönümlük arazinin üzerine oturacak 1000 metrekarelik evin ayrıntılı planını da ekledi. Ertesi gün hocasına sunduğu 7 sayfalık ödev, tam kalbinin sesiydi...

İki gün sonra ödevi geri aldı. Kağıdın üzerinde kırmızı kalemle yazılmış kocaman bir '0' ve 'Dersten sonra beni gör' uyarısı vardı.

'Neden 0 aldım' diye merakla sordu hocasına çocuk.

'Bu senin yaşında bir çocuk için gerçekçi olmayan bir hayal. Paran yok. Gezginci bir aileden geliyorsun. Kaynağınız yok. At çiftliği kurmak büyük para gerektirir. Önce araziyi alman sonra damızlık hayvanlar da alman gerekiyor. Bunu başarman imkansız, eğer ödevini gerçekçi hedefler belirledikten sonra yeniden yazarsan, o zaman notunu yeniden gözden geçiririm' dedi hocası.

Çocuk evine döndü ve uzun uzun düşündü. Babasına danıştı.

'Oğlum' dedi babası; 'Bu konuda kararını kendin vermelisin. Bu senin hayatın için oldukça önemli bir seçim!'.

Çocuk bir hafta kadar düşündükten sonra ödevini hiçbir değişiklik yapmadan geri götürdü hocasına:

'Siz verdiğiniz notu değiştirmeyin. Ben de hayallerimi...'

* * *