Bu konuyu detaylarıyla izah eden bir siyasetçi görmedim ben ve bu yüzden Ecevit'in Projesi diye akıllarda kalan Köy Kent Projesi bu coğrafyada her anlamda çığırlar açacak bir devrimken şimdiki duruma geldik. Elbette siyaset bazen halktan uzak kalabiliyor ve dünya konjonktürü ile bu topraklar uyuşmadığından kendi kendine yeten ülke konumundan buralara geliyoruz.

***

Tarım sadece iktisadi faaliyet ve sektör değil; kültürel geleneği sürdürmede, beslenme ve toplum sağlının korunması ile ilgili bir konudur. Tarımın ve hayvancılığın gerekli yasal desteğe kavuştuğu söylenemez. Sanayi toplumu olmuş ülkeler tarıma desteği sürdürürler. AB'de tarımla uğraşan nüfus toplam nüfusun %5,5'i olmasına rağmen tarım destekleri AB bütçesinin yaklaşık yarısıdır. Tarıma dayalı sanayide karlı bir iştir. Tarımla uğraşan nüfus iktisaden faal nüfusun %23,2'sidir. Genç nesillere baba ve dede mesleği olan tarımı sevdiremedik. Verasetle tarım arazileri verimli olmanın dışında ufalanıyor. Köyler ve tarım ağırlıklı şehirler boşalıyor. Mazot başta olmak üzere gübre ve tohum girdi fiyatları artıyor. Binlerce çiftçi tarım dışına çıkıyor. Son 10 yılda Belçika kadar tarım arazisi kaybedildi ve ekilemedi. Tarım alanları betonlaştı. Tarımda kendi kendine yeten 7 ülkeden biri olan Türkiye, yanlış politika ile ithal cenneti oldu. Artık ithal lahana, muz, pirinç, soğan, patates, karpuz, mandalina, kayısı, şeftali, mercimek, nohut, kuru fasulye, fındık antepfıstığı, nar ve sarımsak gündemde... Üretme, ithal et anlayışı geçerli...

Bu durumda iç göçün olumsuzlukları gündeme geliyor. GDO'lu ürünler ve kanser tartışılıyor. Yanlış ve dayatılan tohum politikası büyük bir sorundur. Girdi kullanımı dışa bağımlıdır. Teknoloji yeterli seviyede değildir. Kredi kullanan ödeme güçlüğü çeken çiftçinin arazisi elinden çıkıp yabancılaştırılmış bankalara ve özel finans kuruluşlarına geçiyor. Bu bir yıkımdır. Tohum, tarım ilaçları ve GDO'lu ürünler konusunda küresel tekellerin baskısı var. Eğitimli ara eleman açığı sürüyor. Yer altı ve üstü su kaynakları korunamıyor. Su ve toprak kirliliği var. Tarımsal üretim planlaması yetersiz... Ziraat mühendisleri tam ve fonksiyonel olarak kullanılamıyor.

Bunların dışında; toprak erozyonu, tarım alanlarının daralması, çevre sorunları (su, hava ve toprak kirliliği) meraların daralması, deprem ve sel felaketlerinin etkileri sürüyor. 2006 yılında TBMM'den geçen Tarım Kanunu GSMH'nın %1'inin destek verilmesini gerektiriyordu. Oysa bunun yarısı gerçekleşti.

***

Sonuçta acı bir durum içinde olan tarım can çekişirken gerçek ezilen kesim ses çıkarmıyor çünkü böyle gelmiş böyle gider zihniyeti devam ediyor. Sağ sol bakış açısı değil, samimiyetle bu topraklara sahip çıkma zihniyeti aradığım...