Bir 'Öğretmenler Günü'nü daha geride bıraktık. Bu 24 Kasım'da ülkemizde yine 'endişeler' ve 'umutlar' birlikte büyüdüler…
Bu özel gün dolayısıyla yurdumuzun dört bucağında çeşitli törenler yapıldı. Resmi törenlerde ikiyüzlülükle atılan hamasi nutukların arkasında yatan kara art niyetler gerçekten endişe verici boyutlardaydı…
Ama çağdaş eğitimcilerin kendi aralarında düzenledikleri toplantılar içtenlikliydi, kaliteliydi ve umut yüklüydü.
Eskişehir'deki eğitim örgütlerinden Türkiye Emekli Öğretmenler Derneği, Eğitimciler Derneği (EĞİT-DER) ve Yeni Kuşak Köy Enstitüleri Derneği üyeleri 24 Kasım günü öğle yemeğinde bir araya gelerek anılarını, bilinçlerini ve umutlarını paylaştılar.
Bu toplantıda ortak görevli olarak günün anlamı üzerine yaptığım konuşmanın heyecanını ve sıcaklığını yüreğimde saklayarak, söylediğim sözlerden süzdüğüm damlaları sizlerle paylaşmak istiyorum.
24 KASIM'IN ANLAMI VE ÖNEMİ
24 Kasım 1928 tarihi, Mustafa Kemal ATATÜRK'e 'Millet Mektepleri Başöğretmenliği' unvanının verildiği tarihtir.
Bu bağlamda 24 Kasım tarihi ilk kez 1981 yılında (yani 12 Eylül döneminde) 'Öğretmenler Günü' olarak kabul ve ilan edilmiştir.
Türkiye'nin bu tarihten önceki yıllarında ulusal düzeyde kabul edilen ve kutlanan bir Öğretmenler Günü yoktur.
Ancak o yıllarda, Öğretmen Okullarının kuruluş tarihi olan 16 Mart 1848 ve Köy Enstitülerinin kuruluş tarihi olan 17 Nisan 1940 tarihlerinin yıldönümlerinde bazı okullarda ve kurumlarda anma törenleri yapılmaktaydı.
'Dünya Öğretmenler Günü' ise çok daha sonraki yıllarda yani 5 Ekim 1996 tarihinden itibaren dünyanın ve Türkiye'nin gündemine girmiştir.
Ülkemizde 24 Kasım'ın Öğretmenler Günü olarak kutlanması üzerinde ilk günlerden beri tartışmalar yapılmıştır, yapılmaktadır.
Biz ilerici ve demokrat öğretmenler olarak, 12 Eylül cuntacılarının ülkemiz demokrasisine verdiği zararları elbette unutmadık. O karanlık yıllarda öğretmenlere ve örgütlerine yapılan kötülükleri de unutmadık.
Ancak tüm olumsuzluklara karşın, tüm eğitimcilerin ve halkımızın '24 Kasım Öğretmenler Gününe sahip çıkması gerektiğini' düşünüyoruz.
Çünkü 24 Kasım tarihi, Cumhuriyet ve eğitim tarihimiz açısından önemlidir. O tarihin temelinde.
· Cumhuriyetimizin 'eğitim devrimi' vardır.
· Cumhuriyetimizin o zor yıllarında gerçekleştirilen 'çağdaş eğitim seferberliği' vardır.
· Öğretmenlik mesleğine duyulan saygı vardır.
· Laik ve demokratik Cumhuriyetimizin kazanımları vardır.
· Ve o temelde Mustafa Kemal ATATÜRK vardır.
Bu nedenlerle 24 Kasım Öğretmenler Günü'ne sahip çıkılmalıdır.
Ancak bu sahiplenme göstermelik törenlerle ve hamasi nutuklarla değil; 'laik, demokratik, bilimsel, kamusal eğitim' ilkeleri doğrultusunda olmalıdır.
Ve bu anlamlı günün içi sevgiyle, saygıyla ve barışla doldurulmalıdır.
İnanıyoruz ki çağdaş eğitimcilerin yürekleri ve bilinçleri; eğitim tarihimizde önemli yerleri olan '24 Kasım, 16 Mart, 17 Nisan, 5 Ekim' tarihlerinin hepsini bir bütünlük içinde kucaklayacak kadar güçlüdür.
ATATÜRK CUMHURİYETİNDE EĞİTİMİMİZ
Cumhuriyetimizin 1920'lerden 1950'lere kadar uzanan 'altın döneminde' eğitim alanına baktığımızda görüyoruz ki:
1. Büyük bir eğitim seferberliği vardır: Yeni alfabenin kabulü, Millet Mektepleri, Eğitmen Kursları, Köy Öğretmen Okulları, Köy Enstitüleri, İlköğretmen Okulları, Eğitim Enstitüleri, Yüksek Öğretmen Okulları gibi uygulamalar seferberlik sonunda dünyanın en kapsamlı 'eğitim devrimi' gerçekleştirilmiştir.
2. Çağdaş eğitim ilkeleri benimsenmiştir: Tüm eğitim programları ve etkinlikleri çağımızın evrensel eğitim ilkeleri olan 'laik, bilimsel, demokratik, kamusal eğitim' ilkeleri doğrultusunda gerçekleştirilmiştir. Başarının sırrı da bu ilkelerde yatmaktadır.
3. Öğretmenin saygın bir yeri vardır: O yıllarda öğretmenler toplumsal kalkınmanın önderleri konumundadırlar. Protokoldeki yerleri önlerdedir, maaşları milletvekili maaşlarına endekslidir.
İşte o altın yılların aydınlık Türkiye'sinin başarısının sırları bu uygulamalardadır.
GÜNÜMÜZDE EĞİTİM
Bugün ülkemizin genel durumuna baktığımızda ne yazık ki kapkara bir manzara görüyoruz:
· Türkiye toplumu Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde bu denli 'ötekileştirilmedi'. İktidarın ve bazı ayrılıkçı örgütlerin kışkırttığı gerginlik ülkemizi bölünme noktasına getirmiş durumda.
· 'Savaş' kapımıza dayalı duruyor…
· Ve Türkiye, Cumhuriyet tarihinin hiçbir döneminde bu denli 'gericileşmedi.'
Bu karanlık ortam içinde 'eğitim alanının' aydınlık olması elbette mümkün değildir. Özellikle son 12 yılda:
ü Eğitimimizin içeriği tamamen 'dinselleştirildi.' 4+4+4 denilen ucube yöntemle ve İmam- Hatipler aracılığıyla kayıp bir kuşak yetiştirilmeye başlandı.
ü Eğitim yönetimi kadroları tepeden tırnağa kadar AKP militanı olmaktan başka liyakati olmayan militanlarla dolduruldu.
ü Eğitimin 'kamusal' özelliği zayıflatıldı, özel sektöre rant aktarılıyor.
ü Eğitimimizin 'kalitesizliği' arttı.. Bu konudaki dünya ölçütlerinde içler acısı sıralardayız.
ü Eğitim hakkında 'eşitsizlik' iyice derinleşti.
ÖĞRETMENLERİMİZİN DURUMU
2014'ün ileri(!) Türkiye'sinin öğretmenlerine baktığımızda da görünüm şöyledir:
§ Öğretmenlerimizin ekonomik durumları bozuktur, yüzde 80' i borç batağındadır.
§ Örgütlenme ve diğer demokratik hakları dünya ölçütlerinin çok gerisindedir.
§ Öğretmenlik mesleğinin toplumsal saygınlığı yıpratılmıştır.
§ Ve Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde, gerici zihniyet öğretmen örgütleri üzerinde bugünkü kadar etkili olamamıştır. (…)
Türkiye'nin ve eğitimimizin bugün içine düştüğü karanlık durum içimizi yakıyor. Ancak umutlarımız aydınlıktır. Çünkü bizler biliyoruz ki; sorunlarımızın çözümü 'bilim ve demokrasi yolunda güçlerimizi birleştirmektedir…'
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla.