İki rind, meyhaneye oturmuş hem demleniyor hem muhabbet ediyor.
Biri diğerine,
'Şimdi böyle iyi ama…' diyor.
'Eee?...'
'İleride diyorum, yaşlanınca…'
'Evet?'
'Yaşlanınca Parkinson olmayı mı tercih edersin, Alzheimer olmayı mı?'
'İkisini de tercih etmem!'
'İkisinden biri gelip seni bulacak olsa?'
Biraz düşündükten sonra,
'Parkinson olmayı!' diyor, beriki.
'Neden?' diye soruyor diğeri.
'Alzheimer olursam içmeyi unuturum. Ama Parkinson olursam döke saça da olsa içerim!' diyor.
Uslanmaz bir rindin vereceği yanıt bundan başka ne olabilir ki?
Kimdir rind?
Dünya işlerini boş vermiş, dünya malını elinin tersiyle itmiş, meyhaneyi mesken tutmuş kişi.
Ne demiş divan şairi, rindlerin rindi Ruhî?
'Ben kimim bir rind-i şeyda meskenim meyhanedir
Duhter-i rez mahremimdir hemdemim peymanedir'
Nailî'de,
Solmuş çemenin gülleri bülbülleri hamûş
Düşmüş yine meyhaneye rindan-ı kadeh-nûş' demiş.
***
Rindan bir yerde filozofturlar.
Söyledikleri gibi, hakikaten kötü bir şey Alzheimer.
Tanrının bildiğini sizden saklamaya lüzum yok, en büyük korkularımdan biri, ileride Alzheimer olmak.
Yaşamanın nasıl bir anlamı olabilir ki her şeyi unutunca? İşin kötüsü, ölmeyi de unutur insan Alzheimer olunca.
Değilse!...
Değilse insan elbette kendi kendinin bir çaresine bakar!
***
'Pandora'nın Kutusu' adında bir film izlemiştim. Yeşim Ustaoğlu'nun filmi.
Alzheimer hastası olan yaşlı kadının, Nusret Hanım'ın hikayesi…
Yalnız Nusret Hanım'ın değil; Nusret Hanım'ın, kendilerini şehir hayatının gürültüsünde kaybetmiş üç çocuğunun da hikayesi…
Kendileriyle bile baş edemeyen üç çocuğu onunla, onun bu her şeyi unutma hastalığıyla baş edemiyor.
Kim ilgileniyordu onunla?
Ormanda kaybolduktan sonra yaşadığı köyden alıp İstanbul'a, üç çocuğunun en büyüğü Nesrin'in evine getirdiklerinde,
'Anne bu yaşlı kadın kim?' diye soran, anneannesini tanımayan torunu Murat ilgileniyordu.
Onu huzurevinden kaçırıp daha mutlu olacağını düşündüğü köyüne götürecek kadar hem de.
***
Yaşlı adama sokakta araba çarpıyor. Hemen hastaneye kaldırıyorlar adamı.
Tahlil, tetkik; film, röntgen derken…
Yaşlı adam hep acele ediyor ve kesinlikle hastanede yatmak istemiyor. Bir an önce taburcu olup gitmek istiyor.
Neden bu kadar acele ettiğini soruyorlar.
Eşinin huzurevinde olduğunu ve her sabah saat dokuzda kendisiyle kahvaltı yapmaya gittiğini, ona yetişmek istediğini söylüyor.
'Merak etme sen; telefon edip, gecikeceğini ya da bugün gelemeyeceğini söyleriz biz,' diyorlar.
İşte o zaman; bunun mümkün olmadığını, eşinin Alzheimer hastası olduğunu, hiçbir şeyi hatırlamadığını, kendisinin kim olduğunu bile bilmediğini söylüyor.
Şaşırıyorlar.
'Hiçbir şey hatırlamıyorsa, sizin kim olduğunuzu bile bilmiyorsa neden her sabah koştura koştura oraya gidiyorsunuz ki?' diyorlar.
'Ama ben onun kim olduğunu biliyorum, o benim eşim!' diyor, yaşlı adam.
***
Hikaye böyleyse de siz buna inanmayın.
Ne insanlar var, Alzheimer olduğunu anlar anlamaz, daha ilk unutmalar başlar başlamaz eşini terk eden.
Onun için, kimseye güvenmeyin; aklınıza mukayyet olun, unutmamaya çalışın.
Her şeyi unutsanız da eşinizi unutmayın.
Nazım Hikmet de,
'Her şeyi unut, beni unutma!' demişti.