Anadolu Üniversitesi'nin uzun bir bekleyiş döneminden sonra 2018 yılının Eylül ayında atanan rektörü Prof. Şafak Ertan Çomaklı, bildiğiniz üzere, geçtiğimiz hafta içinde istifa etti...
Gerekçe olarak da,
Sağlık sorunlarını gösterdi...
Elbette bu noktada, sağlık sorunları gerekçesinin ne kadar gerçekleri yansıtıp yansıtmayacağını tartışacak değiliz...
Hiç gerekli değil zaten...
Anadolu Üniversitesi rektörü olarak ismi açıklandığında, şehirdeki büyük bir kesim şaşırmıştı zaten...
Görev süresinin bitmesinin ardından önceki Rektör Prof. Naci Gündoğan'ın yerine yeni isim bir türlü açıklanmıyordu...
Kamuoyu değerlendirmelerinde,
Eskişehir AKP milletvekillerinin aralarında bir türlü uzlaşmaya varamadıkları, hatta bu konuda çatıştıkları konuşuluyordu...
Sonunda, hangi taraf kazandı ya da kaybetti bilmiyorum ama, herkesin şaşkın bakışları altında yeni rektör görevine başladı...
Eskişehir'le hatta ve hatta Anadolu Üniversitesi ile geçmişte hiç bir bağı olmamış bir isim getirilmişti göreve...
Şehirde, Çomaklı'ya karşı tepki, böylece daha kendisini görmeden, tanımadan başlamış oluyordu...
Bunun, bir önyargı olduğunu düşünebilirsiniz...
Doğrudur...
Ancak kısa bir zaman sonra çok daha net bir şekilde ortaya çıktı ki;
Rektör Çomaklı'nın yoğurt yiyişi çok farklıydı...
Hem Eskişehir açısından hem de akademik açıdan...
***
Oysa aynı zaman diliminde olmasa da, yine de yakın bir zaman önce Osmangazi Üniversitesi'nde yaşanan elim olay sonrası rektör Prof. Hasan Gönen istifa etmiş, yerine Prof. Dr. Kemal Şenocak getirilmişti...
Onun da Eskişehir'le pek ilgisi yoktu,
Hatta bir Hukuk Profesörü olarak Hukuk Fakültesi olmayan bir üniversiteye rektör atanmıştı...
Sonraki uygulamalarıyla belki zaman zaman eleştirildi ama bu yönü hiç gündeme gelmedi...
Zira Şenocak,
Bir akademisyen ve rektör olmanın ağırlığını taşımasını bildi...
Popüler olmak için farklı yollara başvurmadı...
Şirinlik olsun diye öğrencilerle sahur yapmadı mesela...
Öğrenci ile arasındaki mesafeyi hep ölçülü ve dengeli tuttu...
***
Çomaklı ise,
Üniversiteye geldikten hemen sonra köklü bir değişime gitme yolunu seçti...
Özellikle idari yapıda yaptığı değişiklikler,
Pek de hak etmediği düşünülen kişilere aşırı yetkiler vermesiyle bir anda üniversitenin belini kırdı...
Liyakat göz ardı edildi...
Bir yıldırım operasyonuyla, kimse henüz ne olduğunu anlamadan yeni kurallar koydu...
Getirilen yeni düzenlemeler, akademik ve bilimsel jargonla uyuşmuyor, garip bir şekilde Eskişehir'deki tepkinin içten içe büyümesine neden oluyordu...
Yunus Emre heykelinin başına gelenler, fitili ateşleyen ilk kıvılcımdı...
Sonrasında, güvenlik gerekçesiyle üniversite kampusu, bir tür karantinaya alındı...
Zaman zaman daha önce rektörlük yapmış isimler bile güvenlikle sorun yaşadı...
Her yere kameralar yerleştirildi...
Her şeyin ve herkesin denetim ve gözetim altında tutulması histerisiyle, alışılmadık bir sistem yaratıldı...
Söylenenlere bakılırsa, bu proje için harcanan para akıllara durgunluk verecek boyuttaydı...
3 belki de 4 tam teşekküllü fakülte binası kurulabilecek bir bütçe, kameralara ve yüz tanıma sistemine harcanmıştı...
Kaldı ki,
Onca yıllık geçmişine bakıldığında, Anadolu Üniversitesi kampusunun 'güvenlikli olmadığını' gösterecek hiç bir iz yoktu...
İlk rektörlük binasının girişindeki, İktisadi Ticari İlimler Akademisi'nin kurucularının isimlerinin bulunduğu mermer lahitin üzeri kapatıldı...
Ardından,
Eskişehir'in çoktan geride bıraktığı bir tartışma yeniden alevlendirilmek istendi...
AÜ'nün kurucu rektörü Orhan Oğuz mudur yoksa Yılmaz Büyükerşen mi?
Gereksiz bir o kadar da anlamsız bir hamleydi...
Yerini bulmadı elbette...
Sonrasında malum sosyal medya paylaşımları...
Yapılan harcamaların YÖK'e ve TBMM aracılığıyla Bakanlığa ve Cumhurbaşkanlığına intikal ettirilmesiyle, zaten kaçınılmaz olan son biraz daha çabuklaştı...
***
Cumhuriyet gazetesinde yer alan habere göre,
Anadolu Üniversitesi rektörlüğü için başvurular alınmaya başlanmış...
Cumhurbaşkanı o isimlerden birini atayacak...
Ya tam teşekküllü bir devlet hastanesinden alınmış sağlam raporu isteyecekler adaylardan, ya da kriterleri yeni baştan gözden geçirip, 'yanlış hesabın eninde sonunda Bağdat'tan bile olsa, geri döneceğini' görüp, bilimin ve üniversitenin gerçekleri ışığı altında bir isim atanacak...
İşte burada,
İktidar milletvekillerinin daha aktif ve etkili olmalarını bekliyoruz...
Zira ikinci bir Çomaklı vakası yaşanması, kendileri açısından hiç hiç iyi olmaz...
Yalnızca,
İktidar açısından prestij kaybına neden olsa neyse,
Birbirlerini tamamlayan iki parça olan Eskişehir ve Anadolu Üniversitesi'nin prestij kaybına neden olur ki,
Bu da 40 yılı aşkın süredir verilen çabanın heba olması demek...
Bilim şunu söylemiyor mu bize?
'Aynı yanlışı ikinci kere yaparak doğru sonuç beklenmez...'