Dünyayı ve yurdumuzu derinden etkileyen salgının ürettiği yaşamsal tehdit ve eziyetlerle uğraşırken, birden gündeme Ayasofya'nın camiye çevrilmesinin getirilmesi doğrusu beni çok şaşırtmadı. Çünkü, Ayasofya, 86 yıldır müze olarak kullanılırken, en azından 55 yıl boyunca da; oyları düşüş gösteren, ekonomik çıkmazlara girip 'atacak barutu kalmayan' politikacıların siyaset malzemesi ve seçim kartı olarak kullanıldı...

NEDEN MÜZE YAPILDI?
1500 yıl önce kilise olarak inşa edilen Ayasofya, 1453 yılında İstanbul fethedilince, 'dönemin hukuku' gereği camiye dönüştürüldü, 1934 yılında çıkarılan Bakanlar Kurulu Kararnamesi ile müze statüsüne alındı.
Her şeyden önce mimarlık tarihinde 6. yüzyıldan bugüne, böylesine büyük ölçülerde ve özgün haliyle ulaşabilmiş bir başka yapı daha yoktur.
Ayasofya'nın müze olarak açıldığı dönemde, komşularımızla batı sınırlarımızı güvence altına alan Balkan Antantı imzalanmıştı. Bu durum bazılarına, müze kararının o günün koşullarında bölge barışı ve ülke güvenliği ile bağlantılı siyasi bir karar olabileceğini düşündürdü.
1930'lu yıllarda genç Cumhuriyet; devletin yeni yurttaş profilini çağdaş ve laik çizgilerde oluşturmaya çalışırken, onun geçmişle bağını güçlendirecek çalışmalar da yapıyordu.
Atatürk, Türkiye tarihine, bu topraklardaki 'tüm uygarlıkları ve kültürleri kapsayan bütünsel' bir açıdan bakıyordu. Bu bağlamda Anadolu'daki tüm uygarlıklara sahip çıkmış; o uygarlıkları açığa çıkarmak için arkeolojik kazılar yaptırmış, gün ışığına çıkarılan eserleri sergilemek için müzeler kurdurmuştu. Türk Tarih Kurumu'nun, Dil ve Tarih Coğrafya Fakültesi'nin kurulması, Topkapı Sarayı, Mevlana Müzesi, Etnografya Müzesi'nin açılması bu bakış açısının yansımalarıydı.
Ayasofya'nın müze yapılması kararı da bu çerçevede, Atatürk'ün barışçı ve hümanist uygarlık anlayışının bir sonucu olarak değerlendirilmelidir.

TEKRAR CAMİ YAPILIRSA NELER OLABİLİR?
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesine, birçok ülkenin olumlu bakmayacağı bellidir. Bu durumu fırsata çevirmek isteyenler,Türkiye'nin siyasetinde giderek dini motiflerin ön plana çıktığı, otoriterleşen bir sisteme dönüştüğü şeklinde yaygınlaşan olumsuz algıları daha da körükleyeceklerdir. Ayasofya üzerinden sadece İslamiyet değil sistemli bir Türkiye düşmanlığı başlatılabilir.
Alınacak karar sonrası İsrail, Rusya, Balkan ülkeleri hatta Ortadoğu'nun bir çok bölgesindeki Türk-İslam eserleri 'emsal gerekçeyle' dönüştürülüp yok edilebilir.
Ayasofya'nın camiye dönüştürülmesi sırasında Hıristiyanlığın simgesi olan bir çok resim, mozaik, freskin kapatılması gerekecek. Bu durumda, UNESCO, camiye dönüştürme kararını siyasi bir karar olarak niteler ve tarihi mirasın siyasete konu edilerek korunmadığına hükmederek İstanbul'u Dünya Mirası Listesi'nden çıkarabilir. Bu durum İstanbul'daki birçok tarihi eserin yok olmasına yol açabilir.

ORTAK AKIL...
Ayasofya'da fetihten bu güne kadar 'çan sesi' duyulmadığı gibi halen minarelerinden beş vakit ezan okunmakta, bir bölümünde de namaz kılınmaktadır.
Yıllardır Ayasofya'nın tekrar cami olarak kullanılmasını isteyenler arasında , Cumhuriyet ve laik devlet anlayışıyla hesaplaşma peşinde olan bazı radikal grupların varlığı, tertemiz duygularıyla dinini yaşayan laik cumhuriyetimize gönülden bağlı yurttaşlarımızı incitmektedir.
Ayasofya'nın cami mi müze mi olması gerektiği elbette dış ülkelerin vereceği, dayatacağı bir karar değildir. Ancak, içerde de sürekli gündelik siyasetin seçim malzemesi olarak kullanılması üzücüdür.
Aylardır salgınla mücadele eden yurttaşlarımızın bu günlerde asıl dertleri çok farklı. Geçim sıkıntısı, işsizlik, pahalılık, sağlık, eğitim sorunları aldı başını gidiyor.
Ayasofya'nın mevcut statüsünün değiştirilmesi, ülkemizin ve yurttaşlarımızın sorunlarının çözümüne bir yarar sağlayacaksa gereken hemen yapılmalıdır. Ancak, yakında bir erken seçim yapılması planlanıyorsa ve oy oranlarında büyük düşüşler gözlendiği için konu gündeme getiriliyorsa; inanın bu sefer işe yaramayabilir. Benden söylemesi