Hadi gelin bugün, dayanılmaz ızdırabımız korona virüsten başka bir noktaya göz atmayı deneyelim…
Aslında çok farklı değil…
Sonunda yazı, dönüp dolaşıp bu illete gelecek ama ön aşaması, 'bakış açısı' ile ilgili…
Eskişehir'de 2003 yılında gazetecilik yapmaya başladım…
O günlerden bu tarafa, yaklaşık 17 yıldır da, Yılmaz Büyükerşen'le, onun karakterini ve olaylara bakış açısını değerlendirebilecek ölçüde tanıma fırsatım oldu…
***
İlk tespitim şudur ki,
Büyükerşen 'yok canım bize bir şey olmaz' önyargısından tamamen kendisini kurtarmış biri…
Belki de hiç sahip olmamış böyle bir içgüdüye…
Sel, deprem, susuzluk, doğal afetler…
Doğal afetlerin içine neleri koyarsanız artık…
Büyükerşen her zaman,
Bu felaketlerden herhangi birinin bu ülkenin ve de bu şehrin başına gelebileceğini kabul etmiş bir yaklaşım içindeydi…
Bu şehre kazandırdığı projelerin birçoğunda, hatta ki ilk gerçekleştirdiği projelerde, hep bir 'ön hazırlık' kaygısının olduğunu görmek olanaklı…
Büyükşehir Belediye Başkanı olmasının hemen sonrasında yaşanan 17 Ağustos 1999 depremi sonrası, kat sınırlaması, inşaat yapımı ile ilgili uygulamalara getirdiği zorunluluklar, az mı tepki gördü bu şehirden?
Sonra Porsuk Projesi…
Köprülerin yenilenmesi…
Bu, yalnızca bir şov ya da gösteri projesi değildi…
Eskişehir'in ortasından geçen Porsuk Çayının şehri birbirleriyle irtibatı olmayan iki ayrı parçaya bölme ihtimaline karşı yapılmıştı…
Büyük bir deprem anında…
Yaklaşık 30-40 yıllık olan köprülerin bir deprem anında yıkılması, şehri ayrı iki parçaya bölmeyecek miydi?
***
Aynı şekilde;
Susuzluk tehlikesi karşısında takındığı tavır…
Porsuk Barajı'nın doğal ömrünü artık tamamladığı ve Eskişehir için yeni bir su kaynağının yaratılması gerektiği konusundaki endişesi…
Kütahya'dan doğup gelen Porsuk Çayı'nın kirletilmemesi için ortaya koyduğu çaba…
Sonrasında, iklim şartları nedeniyle Porsuk'un su rezervinin giderek düşmeye başlaması nedeniyle, Polatlı'daki tarlalara fazla su bırakılmaması hakkındaki mücadelesi…
Bunların hepsinin düşük de olsa, gerçekleşme olasılıkları vardı…
Ve Yılmaz Büyükerşen bu olasılıkları hep varsaydı ve öncelikleri hep buna göre düzenledi…
***
Alman filozof Nietzsche'nin şöyle bir değerlendirmesi var…
'Maharet odur ki,
Sorunu henüz yeni ortaya çıkmışken, küçücük, minicikken görüp çözüm üretmek ve önlem almak…
Yoksa
Sorun büyüyüp, devasa bir hale geldiğinde, onu herkes görür ve tanımlar…
Ancak o zaman önlem almak için artık çok geç olabilir…'

Önemli olan, sorun henüz ortaya çıkmışken ya da çıkmamışken gerekli önlemleri alabilmek değil midir marifet?
Sorun devasa boyutlara geldiğinde, bugün içinde bulunduğumuz durum, o sorunu görmek bir hüner değildir, önemli olan o kadar büyümüş sorun için çözüm üretebilmektir…
O da ne yazık ki, ya çok zordur ya da bedeli çok ağırdır…
***
Yılmaz Büyükerşen'in bu denli başarılı olmasındaki tılsımı ya da şifreyi arayanlar için en önemli ipuçlarından biri budur…
Büyükerşen'in bu yaklaşımındaki ana gerekçelerden biri,
Belki de Cumhuriyet'in ilk yıllarından itibaren ülkenin tümüyle birlikte tanıklık ettiği hayat…
Hayatı yalnızca kabullenmeyi ve ona katlanmayı kabul etmeyen, değiştirebileceğine olan inancı…
Yokluğu, yoksulluğu, yoksunluğu yaşamış biri olmasında…
Bu dönemin hayatında bıraktığı izleri hiçbir zaman unutmamış olmasında ve görmezden gelmemesinde…

***
Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Prof. Dr. Yılmaz Büyükerşen,
Yaşadığımız bu süreç ile ilgili bir öneride bulunuyorsa eğer,
Hiçbir nedenle olmasa da, sırf bu duyarlılığı nedeniyle dikkate alınmalı…
Önerisi, son derece kolayca hayata geçirilebilecek bir şey…
'Boşaltılan Devlet Hastanesi binasının Epidemi Hastanesi olarak belirlenmesi ve korona şüphelilerinin ve tedavilerinin tek merkezde yapılması…'
Bu önerinin,
Siyasetle, siyasi gelecekle, kişisel bir kazanımla ya da sırf muhalefet yapmış olmak için dile getirildiğine ilişkin bir şüphe olabilir mi?
Böyle bir şüphe taşıyanların, olaylara gerçekçi bir açıyla baktıklarını söyleyebilmek olanaklı mı?
Böyle bir öneriye bile önyargıyla bakanların,
Yardım kampanyalarına gösterdikleri yaklaşımı çok da yadırgamamak gerekiyor galiba…
***
Hepimiz görüyor ve yaşıyoruz…
Yapılanları ve yapılmayanları…
Bu süreç dilerim 1-2 ay içinde, öyle olmasa da 7-8 ay içinde son bulacak…
Bütün ülke ve 80 küsur milyon insan o zaman her şeyi yeniden gözden geçirecek ve değerlendirecek…
Hep söyleniyor ya,
Dünya yeni bir düzene, yeni bir sisteme geçecek diye…
O düzen ve sistemde, kim nerede olacak ya da olmayacak, hep birlikte göreceğiz…