Güzel ülkemizde son günlerde tam anlamıyla bir 'travma (örselenme, vuruk, sarsıntı)' yaşanıyor…
Bir yanda, yüzyılın depreminin yarattığı fiziksel, ekonomik ve duygusal sorunların çaresizliği yürekleri yakıyor…
Diğer yanda da ülkemizde son yirmi yılın demokrasi travması olan 'Tek Adam Sisteminin sapkınlıkları' akılları ve bilinçleri dağlıyor…
Bu arada, 'Laik, demokratik ve bağımsız bir Türkiye' için çok önemli bir fırsat olan '2023 Seçimleri' yolundaki kirli oyunlarise mide bulandırıyor…
*****
Travmatik sorunlarımız elbette önemli. Ancak ben bugün sizlerle, toplumca geçmişten geleceğe uzanan ve her 8 Mart geldiğinde saman alevi gibi yakıp söndürüverdiğimiz 'Kadın Sorunu' üzerine damlalar paylaşmak istiyorum.
Hani şu, deprem yıkıntıları arasında erkeklerimiz sağa sola rahatça çöğdürürken(!), tuvalet bile bulamadıkları için kıvranan kadınlarımız var ya işte onlar…
Hani şu, şiir üstadı Nazım Hikmet'in dediğince:
'Ve kadınlar
bizim kadınlarımız
korkunç ve mübarek elleri
ince, küçük çeneleri, kocaman gözleriyle
anamız, avradımız, yarimiz
ve sanki hiç yaşanmamış gibi ölen
ve soframızdaki yeri
öküzümüzden sonra gelen…'
(Kuvayı Milliye Destanı, 7. Bölüm.)
*****
KADIN HAKLARINDA TÜRKİYE'NİN YERİ
'Dünya Ekonomik Forumu' tarafından her yılolduğu gibi13 Temmuz 2022' deyayınlanan 'Küresel Cinsiyet Eşitsizliği 2022 Raporu' na göre:
*Türkiye cinsiyet eşitsizliği konusunda,146 ülkenin yer aldığı listede 124. sırada yer alıyor.
* Alt başlıklar değerlendirildiğinde Türkiye:Ekonomik Katılımda134., Eğitim Düzeyinde 101.,Sağlık ve Hayatta Kalmada 99., Siyasi Katılımda 112. sırada yer alıyor.
Uluslararası ölçümlere göre, ekonomik potansiyel olarak G- 20 Ülkeleri arasına girip çıkan Türkiye, ne yazık ki Kadın Hakları konusunda yerlerde sürünüyor…
Dahası, ülkemizde anayasada ya da çeşitli yasalarda açıkça yazılı olan birçok kadın hakkının, nesnel uygulamada geçerli olmadığı gibi utanılası bir gerçeklik yaşanıyor…
Özcesi, Türkiye'de kadınların geleneksel toplumsal yaşamdaki yerleri, uluslararası ölçümlerden daha da düşük düzeydedir.
İSTANBUL SÖZLEŞMESİ OLMAZSA OLMAZ…
Kısaca 'İstanbul Sözleşmesi' denilen 'Kadınlara Yönelik Şiddet ve Aile İçi Şiddetin Önlenmesi ve Bunlarla Mücadeleye İlişkin Avrupa Konseyi Sözleşmesi'; 'Kadına yönelik şiddet ve aile içi şiddeti önleme ve bununla mücadelede temel standartları ve devletlerin bu konudaki yükümlülüklerini…'belirleyen uluslararası birinsan hakları sözleşmesidir.
Türkiye, 11 Mayıs 2011'de Sözleşmeyi ilk imzalayan ve 24 Kasım 2011'de TBMM'de onaylayan ilk ülke oldu. Onay belgesi 14 Mart 2012 tarihinde Avrupa Konseyi Genel Sekreterliğine iletildi.
Ancak 20 Mart 2021 tarihinde Cumhurbaşkanı RTE tarafından sözleşmenin feshedilmesine karar verildi.Bu bağlamda Türkiye, 1 Temmuz 2021 tarihinde sözleşmeden resmen çekilmiş oldu.
Yaşanan bu yanardönerli durum, 'dinsel diktatörlüğün tipik örneğidir…' İstanbul Sözleşmesi'nde geçen LBGTİ (Lezbiyen- Gey- Biseksüel- Transgender- İnterseks)kavramı üzerinde polemik yapılması ise toplumumuzda kadın erkek eşitliğini içine sindiremeyen kesimlerin hazımsızlığıdır…
Geleceğin aydınlık Türkiye'sinde atılacak ilk adımlardan biri, İstanbul Sözleşmenin yeniden imzalanması olmalıdır.
DEMOKRATİK ÖĞRETMEN ÖRGÜTLENMESİNDE KADINLARIMIZIN YERİ
Örgütsel yaşamımızın çeşitli alanlarında kadınlarımızın yeri konusunda nesnel araştırmalar ve değerlendirmeler yapılması önemlidir.
Ben bu bağlamda, demokratik öğretmen örgütlenmesi sürecinde aktif olarak yaşadığım 55 yıl içindeki deneyimlerden, yaklaşık 40 yıldan beri yazdığım binlerce makaleden ve konuyla ilgili yazdığım kitabımdaki bilgilerden süzdüğüm damlaları sizlere sunuyorum.
1.1908- 1948 Dönemi: Demokratik öğretmen örgütlenmesi açısından gerek örgütlenme koşullarının, yasal düzenlemelerin ve günümüze kalan belgeleri yetersiz olduğu bu dönemle ilgili olarak önemli bilgi notları şunlardır:
  • 1908 yılında 'Encümen-i Muallimin' kurulması,
  • 7 Mayıs 1921 tarihinde 'Türkiye Muallime ve Muallimler Dernekleri Birliği' kurulması.
  • 1931- 1945: Demokratik örgütlenmede ara dönem…
  • 5 Haziran 1946- Cemiyetler Kanununda yeniden dernek kurma hakkının tanınması.
2. Türkiye Öğretmen Dernekleri Milli Federasyonu (TÖDMF) Dönemi (1948- 1969):
  • Yasa gereği her yıl genel kurul yapılarak dernek yönetim organlarının yeniden seçildiği bu dönemde, yönetim organlarına seçilen yüzlerce üye arasında kadın sayısı 1- 4 arasındadır. (aynı isimler birkaç dönem görev yapıyor…)
  • TÖDMF'nin tek kadın Genel Başkanı 1957 yılında seçilerek 1 yıl görev yapan Vedide Baha Pars'tır.
3. Türkiye Öğretmenler Sendikası (TÖS) Dönemi (1971- 1980):
  • TÖS yönetim organlarında görev yapan kadın sayısı 2'dir.
  • TÖS'ün iki genel başkanı da erkektir.
4. TÖB- DER Dönemi (1971- 1980):
  • Örgütsel yaşamında 4 olağan, 4 olağanüstü genel kurul kurul yapılan TÖB- DER'in yönetim organlarında seçilen kadın üye sayısı 1971 yılında 2, 1976 ve 1978 yıllarında 1'er olmak üzere toplam 4'tür.
  • TÖB- DER'in tüm genel başkanları erkektir.
5. EĞİT- DER Dönemi 1988 -2021)
  • EĞİT- DER yönetim organlarında görev alan kadın üyesi sayısı yıllara göre 1- 4 arasında değişmektedir. Tüm genel başkanları erkektir.
Yukarıda özet olarak verdiğim sayılara göre, ülkemizde demokratik örgütsel yaşama örnek olması gereken öğretmen örgütlenmesinde bile neredeyse 'Kadının adı yok…'
Bu durum, ülkemizde toplumsal yaşamda belirleyici 'Erkek egemen anlayıştan' demokratik öğretmen örgütlenmesinin bile sıyrılamadığının somut göstergesidir.
Yaşamımızın tüm alanında eşitliğin ve özgürlüğün egemen olması için azim ve kararlılıkla…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, birlikte…