Ülkemizde son 44 yılın en kurak kışının yaşandığı açıklanmış bulunmaktadır. Bu kuraklık, dönemsel olarak ortaya çıkan olağan bir kuraklık mı? Yoksa küresel ısınmaya bağlı olarak yaşamaya başladığımız iklim değişiklikleri nedeniyle ortaya çıkan ve bundan sonra daha sık ve/veya daha uzun sürelerle yaşayacağımız kuraklıklardan biri mi? Olduğunu söylemek zor çünkü ülkemiz dünyada sürekli kuraklık tehdidi altında olan yarı kurak bir kuşakta yer almaktadır ve Dünya Meteoroloji Teşkilatı tarafından yapılan değerlendirmeye göre kuraklıktan sık etkilenen 47 ülke arasında yer almaktadır. Özellikle ilimizin de yer aldığı Orta Anadolu Bölgesi, Güneydoğu Anadolu ve Akdeniz Bölgesi ile birlikte sık sık mevsim kuraklıkları görülebilen bir bölgedir.
Kuraklık bir doğal afettir ve afetler içinde en kapsamlı etkiye sahip olanıdır. Sosyal, çevresel ve ekonomik olarak önemli zararlar oluşturur, bütün sektörleri ve yaşayanları etkiler ama en büyük etkiyi tarım sektöründe yapar. 1973, 1989 ve 2007 yılında ülke genelinde yaşadığımız kuraklıklar hem bitkisel hem de hayvansal üretime ciddi zararlar vermiş ve önemli ürün kayıpları meydana gelmiştir.
Eskişehir'de 2014 yılında da bazı yörelerde etkili bir kurak dönem yaşanmış ve buralarda verimlerde büyük azalmalar olmuş, bazı alanlarda ise ekilmiş tarlalar sürülerek bozulmuştur. Kuraklığın ne zaman başlayacağı, ne zaman biteceği tahmin edilememektedir, bu yüzden tabiatın gizli bir tehlikesi olarak nitelendirilmektedir. Son yıllarda kar örtüsüz, mevsim normallerinin üzerinde sıcak geçen kışlar yaşamaktayız. Normal kış koşulları, yağan kar nedeniyle elde edilen su bakımından önemli olduğu kadar, soğuk ve/veya don sayesinde çeşitli hastalık etmenleri ve zararlıların sayılarında büyük azalmalar sağladığı için de önemlidir.
Bu üretim yılında, bugüne kadar yaşanan karsız ve ılık kış sonucu ortaya çıkan kuraklık, ilkbaharın bir kısmında da devam ettiği takdirde üretimde ciddi oranda azalmalara yol açabilecektir. Bu sonuç sadece üreticileri değil, üretimde kullanılan girdileri imal eden, bunların ticaretini yapan, nakleden, ürünleri işleyen, işlenmiş ürünleri satan ve tüketenleri de olumsuz etkileyecektir. Ürünlerin verimlerinin düşmesi bunlar için yapılan masrafların bir kısmının boşa gitmesi demek olacak, maliyet yükselecek ve ürün fiyatları artacaktır.
Kış kuraklığın en ciddi sonuçlarından biri hem yer üstü hem de yer altı su kaynaklarının azalmasına yol açmasıdır. Bu durum içme, kullanma ve tarımsal sulama için kullanılacak tatlı su miktarının azalmasına neden olabilecek ve başta sağlık olmak üzere çok sayıda soruna yol açabilecektir. Yeryüzündeki su kaynaklarının sadece %1-2,5 kadarı tatlı sudur. Geçtiğimiz yüzyılda dünya nüfusu 2 kat artarken, su tüketimi 6 kat artmıştır. Su hayattır çünkü vücudumuzun %66 kadarı sudur. Kanımızın %83 ü, beynimizin %75 i sudur. Bir ağacın %75 i, bir ekmeğin %35 kadarı sudan ibarettir. Susuz kalan bir kişi en fazla 1 hafta hayatta kalabilmektedir.
Birleşmiş Milletlerin geçmişte hazırladığı bir su raporuna göre ülkemiz 2025 yılında oldukça büyük bir su sıkıntısına girebilecektir. Ülke olarak yıllık tüketilebilir su potansiyelimizin önemli bir kısmını halen kullanamıyoruz. Bundan en yüksek oranda faydalanabilmek için su depolama ve su yönetiminin çok daha etkin hale getirilmesi gerekmektedir. Nüfus artışı ve kentleşme nedeniyle su tüketimi giderek artacağı için tasarrufun büyük önemi vardır. Bu günün teknolojisi ile, yaşamda her hangi bir değişikliğe neden olmadan su kullanımının tarımda %15, sanayide %40-60, kentlerde %30 su tasarruf edilebileceği mümkün görülmektedir.