Suriye'de beş yıl önce bir şeyler oldu.

Bu coğrafyaya Arap baharının son esintileri ulaşmıştı. Hafif bir yel önündeki yaprak gibi demokrasi sevdalısı halk da kıpırdanmıştı.

Gençlerin katıldığı gösteriler yapıldı. Rejim sert tepki gösterdi. Göstericiler de sertleşti. Rejim bomba yağdırmaya başladı. Göstericiler radikalleşti. Muhalif güçler oluştu farklı yerlerde ve çok sayıda.

Demokrasi talepleriyle harekete geçen halk göç etti başka yerlere ve meydan bu muhalif radikal cihatçı gruplara kaldı. Suriye iç savaşı da başlamış oldu.

Kimyasal silah kullanıldı dendi. Batılı gözlemci ve denetçiler aradılar ama bulamadılar.

Afganistan'da ve Irak'ta da bulamamışlardı kimyasal silahları.

***

Türkiye'ye BOP'u verdiler. 'Başkan sensin' dediler. Biz de avuçlarımızı ovuşturarak projenin içine daldık.

Özgür Suriye Ordusu, Türkiye'de kuruldu.

Proje öyleydi ve biz başkandık!

Çok sayıda gruptan oluşan silahlı muhalefete destek verildi.

Muhalifler ılımlı mı ılımlıydı! (!)

Irak'ta konuşlu El Kaide uzantıları, boşluktan yararlanıp 'ılımsız' muhalefet olarak Suriye'ye yerleşti ve devlet ilan etti: IŞİD (Irak Şam İslam Devleti) Değişik ülkelerden ama en çok da Türkiye'den militan devşirdiler.

Ilımlılar ile ılımsızlar bazen birbirleriyle, bazen rejimle savaştılar.

***

Türkiye'nin bu bataklığa girmesine destek veren Batılılar ile ABD birden çark ettiler, siyaset değiştirdiler.

Rusya geldi büyük ağabey olarak. İran geldi. Kürt gruplar desteklenmeye başlandı.

Ilımlı (!) muhalefetin üzerine gidildi.

Kendileri yaratmışlardı bu silahlı cihatçı grupları.

Biliyorlardı, 'ılımlı' muhalefet denilen bu cihatçıların ne kadar 'ılımsız' olduklarını.

Türkiye, anlaşılmaz bir tavırla 'eski planda ısrarcı' oldu.

Savaşın içine çekilen, parçalanmakla tehdit edilen bir ülke olduk.

Yemen'de kıçı kırık Husilerle baş edemeyen Suudi pilotlarıyla, bir ilçe halkı sayısı kadar Katar askerinden medet umar olduk.

***

Suriye'de ılımlı muhalefet ve IŞİD'le mücadeledeki 'statüko değişikliği'ni kavrayamadan 'tersine kürek çekiyoruz' hala.

Ne kadar çabalarsak çabalayalım, bu meselede yalnız kaldığımız aşikardır.

Tek başına herkese kafa tutarak ilerleyen dış politika anlayışımız 'sonu belli olmayan bir macera'dan başka bir şey değildir.

İrticai mıknatıs çekimiyle (ılımlı ya da ılımsız olsun) Suriye'de toplanan cihatçı militanların savaşı kaybedince kaçacakları, sığınacakları tek yer Türkiye.

Mülteci 'yeni vatandaşlar'dan (!) oluşacak, yeni Türkiye'nin halinin ne olacağını düşünemiyorum.

Perşembe günü Ankara'da patlayan, 28 canın gittiği, tüm ülkenin bağrının yandığı saldırının failleri de Suriye kökenli. Yenilerinden korkuyoruz. İçimize girmiş olmalarından korkuyoruz.

Kaygı dolu yüreklerimiz!

BOP başkanlığı iddiası, Ortadoğu'nun lideri olma sevdası, öncelikle Esad rejimi devrilsin ısrarı bugünkü tabloyu yarattı.

***

Bir de Suriye'den zorunlu ithal olunacak ılımlı (!) cihatçılarla, ılımsız IŞİD'lileri düşününce…

Savaş çıksa da, çıkmasa da…

Kaygılanmamak elde değil!