Nereden nereye geldik?
Marttı, nisandı derken…
Haziranın ortalarına geldik.
Geldik ama…
Nasıl geldik?
***
Yılbaşında yazdığım yazıyı hatırlıyorum.
Aşağı yukarı.
Tam olarak hatırlayamıyorum tabii de…
Yaklaşık olarak şöyle yazmıştım sanırım:
'Her zamanki gibi coşkuyla, kutlamalarla karşıladığımız bu yeni yılda kim bilir neler olacak, neler yaşayacağız?'
Yazarlar, yaşananlardan yola çıkarak…
Elbette biraz da hayal güçlerini kullanarak gelecekte yaşanacakları çok önceden hissederler.
Öngörürler.
Bizimki çok da öngörü sayılmaz tabii de…
Çünkü insanlık her türlü tehlikeye, felakete açıktır.
Bu felaketler nedeniyle kim bilir kaç kez yok olma tehlikesiyle karşı karşıya kaldı insanlık?
Onun için, salgın hastalık olmasa başka bir şey olur.
Savaş olur mesela…
Nükleer savaş!
Olur mu?
Kim bilir.
Kuraklık olur mesela…
Açlık olur, kıtlık olur…
Ülkelerin sonunu getiren ekonomik kriz olur.
Deprem olur…
Pek çok ülkeyi tehdit eden terör örgütleri ortaya çıkar.
***
'Yeni yılda kim bilir neler olacak, neler yaşayacağız?' diye yazdık…
Ve yaşadık yaşayacağımızı marttan bu yana.
Büyük bir karmaşa içinde.
Hala ne olduğunu anlamak mümkün değil.
Mart, nisan, mayıs aylarında dehşeti yaşadık.
Evlere kapandık.
Televizyonlarda gece gündüz virüs programları…
Dehşet…
Korku…
Panik…
'Günde üç kere çamaşır suyuyla evin her tarafı silinmeli.'
'Ev halkı odalarını ayırmalı.'
'Dışarıdan gelen yiyecekler balkonda bekletilmeli.'
'Ayakkabılar dışarıda bırakılmalı.'
Zorunlu ihtiyaçlar için dışarı çıkacak olsak peşimizden virüs geliyor hissine kapıldık.
Kaldırımda karşımızdan gelen olduğunda yolumuzu değiştirdik.
Daha neler neler…
Sonra?
Sonra her şey birden bitti!
Virüs tarih vermiş gibi!
Ve şimdi, geriye sadece maske kaldı.
Dışarı, çarşı pazar öyle kalabalık ki…
Sosyal mesafe falan hak getire…
Ara sıra çeneye toplanan bir masken oldu mu tamam!
E tabii maske önemli!
Maske her şey demektir!
Fakat işte…
Dur bakalım ne olacak bu maskeli normalleşmenin sonucu?