Saçılıyor gecenin arta kalanı güpegündüz yollarımıza, bir tarafımızda yağmur diğer yanda Shakespeare sokuluyor yamacımıza: buyur gel sen de Nisa Leyla. Anlat sancılı sabahların üzerine şiir yolculuğunu.
-Şiiri üç sözcükle tanımlarsak hangi sözcüklerle ifade ederdiniz?
Kendimi yaşadığım yer…
-Kadın şair olmak dersek, bize ne söylersiniz?
Kadın şair olmak demek, çekilecek şiir meşakkatinin daha kalın olması demektir. Hayatın, koşulların ince kanatları olan kadınlara daha kolay saldırması vardır, şiirle uğraşan kadına (kadından şair olmaz) saldırması vardır. Kadınların özgürlüğü ile erkeklerin özgürlüğü yüzyıllardır eşit olmayan koşullarda tartışılmıştır. Ben hala bu eşitlik kuruntusunun nasıl devam ettiğini ve nasıl gerçekleşmediğini hayretle izliyorum. Feminizmin değil, ideolojilerin değil, insanlığın tartışmasının gündeme gelmesi gerekirken, biz aydınlar, sanatçılar hala kadının hala kadın şiirinin var oluşunu tartışıp duruyoruz. Özellikle şiir, gerçek şiir zorsa, bunu yani kuma kabul etmeyen şiiri, kadınlar nasıl en üst seviyeye taşıyacak? Kadını mutfağa, çocuklara ve dolayısıyla hayata tek başına iten koşulları hafifletmeden nasıl yapacağız bunu? Kadının işi üç kez, beş kez, on kez daha zordur ama doğurtkan bir yapıya sahip kadının en güzel şiirleri yazacağından ya da doğuracağından hiç şüphem yok, yeter ki kararlı olsun ve şiir aşkını (bu bütün şairlerdir içindir bu cümle) içinde taşısın… Ben de elbette yukarda saydığım zorlukların aynısını maalesef yaşıyorum… Şiirde kadın olmak zor… Bu çağda bu zorluğun devam etmesi büyük bir trajedi… Ama şiir bir kara sevdadır ve çocuklarımın dediği gibi; 'gerçek kaptan dalgalı denizde belli olur'. Bunu beni motive etmek için söylerler ve de başarılı olurlar…
-Başucu kitaplarınız nelerdir? Deneme ve şiir kitapları başucu kitaplarımdır.
'Saf şiir yoktur'dan tutun, 'Yanılsama ve Gerçeklik' e, Octavio Paz, Borges, Baudlaire, Camus, Eliot, Rilke, Sartre ve benzeri, kapasite zorlayan ve geliştiren bütün denemeler ve böyle güçlü şairlerin şiirlerini döner döner okurum… Elbette Yunus Emre, Pir Sultan Abdal, Fuzuli ve Karacaoğlan gibi geleneğimizden de beslenmeyi unutmuyorum…
-İlk şiirinizle şu an yazdığınız şiirleri kıyaslarsak, nasıl bir fark gözlemliyorsunuz?
Fazla bir fark olduğunu zannetmiyorum. Çünkü kendimi bildim bileli yazıyorum. Şiir okurken etkilenip, çiziktirdiklerim vardır. Bu bir çalışmadır. Şiir çalışmayı başka şiirlerle empati kurmayı severim. Herkes yapıyor mudur bilmem… Ben şiirle uğraşmayı, şiir düşünmeyi çok severim. Yani platonik bir şiir aşkı değil benimkisi… Ama herkes çizgisini yansıtır er geç. Sadece teknik açıdan biraz daha gelişmiş olabilir ki; olması gerekendir bu zaten. Ama son zamanlarda saf şiir kuruntum, üzüntüm ve cebelleşmem büyüdü. Zaten ben şiirde, öyküde ve romanda da gevezeliği sevmiyorum. Mümkünse, en az sözle derdimi anlatayım istiyorum. Zaten derdi olan yazar, gerçek şiire ulaşır. Bu hayattan canı acımışların şiiri daha güçlü olur. Herhalde benim de canım pek acıdı çünkü kendimi saf şiirin akrabası hissediyorum ve de görüyorum, saf şiir yazan şairlerle de akraba görüyorum kendimi…
-Bir edebiyat öğrencisi gözüyle kitaplarınızı nasıl tanımlardınız?
Şimdiye kadar üç şiir kitabım yayımlandı, biri çocuklara yönelik olmak üzere. Üçünün de çizgisinin köklü ve kendine özgü olduğunu, kadın dilini çok iyi kullandığımı ve kendimi çok iyi yansıttığımı ve insana dokunan şiir yazdığımı düşünüyorum. Çocuk şiirleri de son derece zevkli ve çocukların bitirmeden ellerinden bırakamayacağı kadar eğitici ve şiire özendirici bir kitap oldu. Bu yüzden ayrıca mutluyum. Küçüklerden çok güzel tepkiler alıyorum. Yıllarca içimde biriktirdiğim ve dosyalarda sakladığım şiirlerim insanlardan çekici bir onay alıyor. Oktay Rıfat'ın arzuladığı hem gerçek şiir, hem de insana ulaşan bir şiir yazdığımı düşünüyorum. Ayrıca, ben üniversitelerde verdiğim panellerde, gençlerden de çok olumlu tepkiler aldım. Bence çocuklar ve gençler güzel bir göstergesidir yazdıklarımızın…
-Bu beş kelime size neyi çağrıştırıyor?
Çocuk: Dünyayı bir tek onlara emanet edebiliriz.
Umut: Solmayan çiçek.
Aşk: Şiirin asistanıdır, hayatı yumuşatır.
Deniz: Şiirimin gezindiği ve sevdiği yerlerdendir.
Kalem: Olmazsa olmaz… Şiirin büyülü araçlarından…
Sevgili Vildan bu güzel söyleşi için teşekkürlerimi sunuyorum…
Nisa Leyla
………….
BİR ŞAİR - VEDAT TÜRKALİ
-Cezaevinde Barış Türküsü-
Kalkın kardeşler ışıklar görünmeye başladı
Eski duvarlar değil bu duvarlar
Bir ak kuş gelip kondu kara çatıya
Dünyayı böylesine sardı mı kollar
Ne etsin kelepçe neylesin zincir
Kaç kez gösterdi tarih aldatmayacak bizi
Bu denizli kuşlu dünyada
Bir tek acılar mıdır payımıza düşen
Dökülsün yollara beş kıtada
Ekmek de özgürlük de barışın gülleridir
Yumuk elli bebekler pencerelerde bekliyor
Dünyayı çepeçevre kuşatan barış kervanlarını
Çelik canavarlar gibi tanklar değil
Caddelere yakışan özgürlük ekmek türküleridir
Limanlar barışla çalkalanmış
Çöller dağlar stepler denizler barış fırtınasında
Resimler gördük cezaevlerine yakışmayan
Kitaplar dergiler gazeteler dolusu
Siz bir meydan dolusu gülen esmer kardeşlerim
Kara güller gibi açılmıştınız bir sabah aydınlığında
Asya barış diyor Afrika barış diyor
Elde silah barış diyor
Seren direğinde ufuklara bakan gemici
Avrupalı çıkmış toplama kampından
Ekmek barış türküleri bekliyor
Bombardıman uçakları değil
Karşısına dikilmiş ölüm tüccarlarının
Dünya barış diyor
Sevmek yaratmak yaşamak nedir
Görelim milyara yakın korkusuz cıvıl cıvıl
Görelim Kore'den Çekoslavakya'ya kadar
Düşlerimiz ellerimiz sizinledir
Barış sizinledir
Bu taş duvarlar bu demir parmaklık kardeş
Van Gölünden Ağrıdan Ergene Irmağına
Çürüyüp dökülmüş karanlıkta kökleri
Mahpushane bahçesinde el kadar mavilik
Bir zaman gerili dursun başımızda
Gardiyanlar dolaşsın daha bir zaman
Parmaklık hükmünü yürütsün
Çiçeklerle donatacak kollarını bahar dalları gibi
Karanlıkta barış kervanlarını bekleyen
Çileden çileye batmış senin emekçi halkındır
Yirmisinde bir delikanlı gibi dalıp maviliklere
Yirmisinde bir delikanlı gibi
Dudaklarından öpeceğim gün
Masmavi özgürlüğün
İnan ki yakındır