Ülkemizdeki son gelişmeler karşısında sözün tükenmekte olduğu noktalardayız. Böyle zamanlarda 'birşeyler yazmak' da öylesine anlamsızlaşıyor ki…

Bugünkü yazımda karmakarışık duygularımdan tuşlara dökülen anlamsız sözcüklerimle sizleri sıkmak yerine, ülkemizde ve bölgemizde yaşanan son olayların sosyal medyaya yansımalarından beğendiğim bazı alıntıları sizlerle paylaşmak istedim.

Unutmayalım ki çağımızın bir gerçekliği olan 'sosyal medya', eğer dikkatli kullanılırsa bir 'ortak akıl ve ortak duygular sürecine' dönüştürülebilir…

'SİLAHLAR SUSSUN, ÖLÜMLER DURSUN!'

Son günlerde sosyal medyada en çok tıklanan haykırışlar 'SAVAŞ, TERÖR ve BARIŞ' üzerinedir. İşte size birkaç örnek:

· 'Tüm hayatlar tek bir çizgi üzerinde birdenbire birleşti ülkemde. Herkes birbirine sorar gibi bakıyor: Bugün kim ölecek…?'

· 'Ya başkanlık, ya savaş' ve 'içeride savaş, dışarıda savaş' politikaları; Türkiye'yi saldırıların ve katliamların hedefi haline getirdi…'

· 'Terör ve savaşın öfke seli her iki tarafı da bıçak gibi bilemiş; mantıklar felç, gözler kör olmuş...'

· 'Toprak utandı, çocukları bağrına basarken… Kuşlar, ağaçlar, çiçekler utandı; bu neyin nesi diye? Gül utandı, rengini kırmızıdan aldı diye. Barış utandı, kanatlarına ölü çocuklar takıldı diye. Bir insanoğlu utanmadı, yaptıklarından…'

· 'Kurşun ya da bombadan ölmezsek, kahırdan öleceğiz bu ülkede…'

· 'Usta be…! Ne zaman gelir BARIŞ…? Mesela kaç tane kundaklık bebe ölse yeter…? VATAN kaç kez sağ olsa, SAVAŞ bir kez ölür…?'

· 'Barış için savaşılmaz, BARIŞILIR…'

· 'Askeri, polisi, savcıyı, yurttaşlarımızı, ülkeyi ve Başkent'i koruyamıyorsunuz. Koruduğunuz tek şey KOLTUKLARINIZ…'

· 'İktidardakilerin oğulları bir biçimde askerlik yapmazken, halk çocuklarının ölüm tarlalarına sürülmesine razı olmayacağız…'

· 'Terör örgütleri kurarak, enerji bölgelerinin dengelerini bozarak ve KENDİ KURDUKLARI terör örgütlerine karşı sözde savaşarak; milyonlarca insanın ölümüne ve mülteci konumuna düşmesine sebep olan ÜLKELERİN YÖNETİCİLERİNİN, öncelikle kendi ruh sağlıklarını gözden geçirmeleri gerekir…'

2500 YILLIK BİR EZOP ÖYKÜSÜ

EZOP'un yaklaşık 2550 yıllık ünlü 'İnek, Beygir ve Eşek Öyküsü' son günlerde sosyal medyamızda çok dolaşıyor. Belki de 'cuk' diye yerine oturduğu için…

Gelin bu düşündürücü öykü üzerinde bir kez daha düşünelim…

'Bir inek, bir beygir ve bir eşek; çevreye dağılıp insanların ne yaptıklarını öğrenmeye ve üç yıl sonra buluşmaya karar verirler…

Her biri başka yöne gider…
Aradan üç uzun yıl geçtikten sonra buluşma yerine önce inek ve beygir gelir.
İkisi de perişan bir halde, zayıflamış, dişleri dökülmüş, kamburları çıkmış, adeta çökmüştür.

Beygir merakla sorar:
– 'Nedir bu halin inek kardeş?'
İnek acıklı şekilde içini çekerek anlatır:
– 'Sorma beygir kardeş… Bu insanlar çok merhametsiz… Beni durmadan birbirlerine sattılar. Alan sütümü sağdı. Bir inek daha bulup onu yanıma koyarak bizi çifte koştular, aç bıraktılar. Canımı zor kurtardım be kardeş.'
Beygir de acı acı başını sallayarak anlatır:
– 'Ah, sorma… Benim de ağzıma bir demir parçası geçirdiler, ağzımı açamadım. Üzerime bindiler, ses çıkaramadım. Biri indi, öbürü bindi! Binmedikleri zamanlar zincire vurdular. Belim çöküp de onları taşıyamaz bir hale geldiğinde arkama kocaman bir araba bağladılar. Bu sefer birçoğunu yeniden taşımaya başladım. Ben onları taşıdıkça, daha hızlı gitmem için kırbaçladılar. Canımı zor kurtardım inek kardeş.'
İnek ve beygir böyle konuşurken uzaktan eşek görünür. Hayli neşelidir. Islık çalarak, taşlara tekme atarak, hoplaya zıplaya gelir. Mutludur. Üstelik şişmanlamıştır. Tüyleri pırıl pırıl parlamakta, gözlerinin içi gülmektedir. Üzerinde lacivert takımlar vardır.
İnek ile beygir şaşırmış bir şekilde;
– 'Nedir bu halin? Neler oldu? Neden böyle zevkten dört köşesin?
' diye sorarlar.
Eşek keyifli bir şekilde anlatır:
– 'Sizden ayrıldıktan sonra uzakta bir memlekete vardım. Birisi yukarı çıkmış bağırıyor, bağırdıkça insanlar onu alkışlıyordu. Ben de yüksekçe bir yere çıkıp bağırdım. Benim bağırmamı bilirsiniz, yeri göğü inletirim. Sesimi duyan benim yanıma koştu, duyan duymayana haber verdi, etrafım insanla doldu. Onlar geldikçe ben daha çok bağırdım. Haktan, hukuktan, refahtan, adaletten filan bahsettim…'
– 'Eee, sonra ne oldu?'
Eşek:
– 'Ne olacak beni başkan seçtiler!'

İnek ile beygir şaşkın şekilde:
– 'Deme yahu.. Yani sen başkan mı oldun?'

Eşek:
– 'Evet… Bir şey yapmama gerek kalmadı. Ben bağırdıkça onlar 'Seninle gurur duyuyoruz ' diye alkışladılar. Ben de yedim ve bağırdım, yedim ve bağırdım!'
İnek ile beygir :
– 'Pekiii, senin eşek olduğunu anlamadılar mı yahu?'
Eşek :
– 'Valla, yarısı anladı ama diğer yarısına anlatamadı! Anlayanlar, anlamayanlara anlatıncaya kadar da iş işten geçmişti…'

*****

Prof. Dr. Ercüment PAŞAOĞLU'na Teşekkürler

Geçtiğimiz hafta eşimin safra kesesi ameliyatını başarılı bir şekilde gerçekleştiren ESOGÜ Tıp Fakültesi Genel Cerrahi Bölümü Öğretim Üyesi Prof. Dr. Ercüment PAŞAOĞLU ve ekibine teşekkürlerimizi ve şükranlarımızı sunuyoruz.

*****

Önder BALOĞLU'na Sağlıklar Dileriz

Üstat Gazeteci Yazar dostumuz Önder BALOĞLU, yakasına yapışan 'şekere' karşı mücadelesini bugünlerde Eskişehir Asker (Hava) Hastanesi'nde sürdürüyor…

'Geçmiş olsun' ve 'acil şifalar' dileklerimizi gönderiyoruz.

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla…