Geride bıraktığımız 10 gün içinde eşimle birlikte Didim- Bodrum hattında gecikmiş bir deniz dinlencesi yaptık. Bu 10 gün boyunca denizle/suyla o kadar iç içe olduk ki… Ve suların/kumların üzerine o kadar çok umut yazdık ki…

'Suya yazı yazmak' deyimi: 'Olmayacak şeylerin peşinde koşmak…' ya da 'Sonuca varmayan eylemlerde bulunmak…' anlamlarında açıklanabilir. Ama benim beğendiğim tanımlama; 'Gerçekleşmesi olanaksız deseler de hayal edilmesi bile güzel olan durumdur…'

Şu güzel ülkemizde ayrıştırıcı siyasetlerin, terörün, gözyaşının ve dolayısıyla gelecek endişesinin hat boyutlara ulaştığı bir dönemde; gerçekleşmesi çok zor görünse bile 'barış ve kardeşlik' umutlarımızı dağa, taşa, toprağa, havaya, suya ve özellikle bilinçlerimize kazımak durumundayız…

Vicdanlarımıza Sığınmaya Çalışan Göçmenler

Son yıllarda ülkemizin kara ve deniz sınırları 'çaresiz göçmenlerin vicdanlara ulaşmaya çalıştığı ölüm sınırlarına' dönüştü. O sınırlarda 'umutla ölüme yelken açan' öyle çok insan var ki…

Siz oralarda tur atarken ya da plajda güneşlenirken, her an ayaklarınıza ölümden kaçmaya çalışan insanlar ya da sahile vurmuş bir insancık dolaşabilir…

'Yüzyılımızın göçmen ya da mülteci/sığınmacı sorunu' olarak tanımlanan ve insanlığın yüz karası olan bu sorunun altında bir tek neden yatıyor:'Terör ve savaş…'

Savaşı ve terörü yaratan tarafların kendilerince etnik, dinsel ve ekonomik bahaneler üretmeleri ise çağımız insanlığının başka bir yüz karasıdır.

Bu utanç verici terör ve savaşın mağduru olan binlerce sığınmacının 'yaşam haklarının korunması ve insanca yaşamalarının sağlanması', sadece bir vicdan sorunu değil temel bir insanlık görevidir.

Bunun için her ülkedeki ve özellikle Türkiye'deki duyarlı insanların, terör ve savaş için bahane yumurtlayan kasaplara karşı çok kararlı bir biçimde 'yeter artık' diye hep birlikte haykırmaları gerekiyor.

Vicdanlarımızda ve bilinçlerimizde göçmenlere yer açabilmenin önkoşulu ise Irak ve Suriye bölgelerinde savaşan taraflardan birileri yanında taraf olmayı meziyet sayan AKP'nin ve çeşitli Kürt terör örgütlerinin yanlışlarına kararlı bir biçimde karşı çıkmaktır.

Ancak kalıcı barış umutlarına yelken açanların, plastik botlarla Akdeniz'in dalgalarına yelken açan göçmenler kadar kararlı ve cesaretli olabilmeleri gerekiyor…

Yurdumuzda 'Etnik/Dinsel Ötekileştirme' Kol Geziyor

Türkiye toplumunun etnik ve dinsel farklılıkları, Cumhuriyet tarihimizin hiçbir döneminde bugün olduğu kadar ayrıştırılmadı.

Başta Güneydoğu sınırlarımız ve sahil şeridimiz olmak üzere yurdumuzun dört bucağını çok ağır bir biçimde 'ırkçılığın leş kokuları' kaplamış durumda…

Bir yanda, AKP/RTE çizgisi tarafından körüklenen ve MHP tarafından desteklenen 'Türk-İslam ırkçılığı…'

Diğer yanda, PKK/HDP ve çeşitli Kürt örgütleri tarafından körüklenen 'Kürt- İslam Irkçılığı…'

Özellikle 7 Haziran'dan sonra gemi azıya alan bu kışkırtmalar, sosyokültürel özellikleri farklı olan yurttaş kesimlerimiz arasında derin gerginlikler ve güvensizlikler yaratmış durumda…

Gergin ortamdan en çok etkilenenler ise Güneydoğu dışında yaşayan Kürt kökenli yurttaşlarımızla, Güneydoğu'da yaşamak durumunda olan Türk kökenli yurttaşlarımız…

Çünkü bu durumdaki yurttaşlarımız, ötekiler(!) tarafından yapılan baskılarla 'ya yaşam koşullarından ya da özgürlüklerinden vazgeçmek ikilemi…' arasında sıkışmış durumdalar.

İşin kötüsü, ötekileştirilmiş taraflar birbirlerinin değer yargılarına öylesine hoyratça saldırıyorlar ki, artık birbirlerine 'şiddetin penceresinden ya da silahların namlusundan bakar oldular…'

Böylesine sapkın bakış açıları yüzünden kimileri 'PKK terörünü görmezden geliyor, kimileri de AKP/RTE çizgisinin körüklediği devlet terörünü…'

Yani her iki taraf da 'terörün değirmenine su taşıyor…'

Terörün ağlattığı insanların ise her ne kadar göz renkleri farklı olsa da 'gözyaşları' aynı…

Sanki toplumca akıl tutulması yaşar olduk.

Bu arada, bazı liberal ve sol aydınların da bu ırkçı ayrıştırma süreci içinde 'taraf' olmaları ve bu biçimde 'AKP/RTE ya da PKK/HDP çizgilerine meşruiyet kazandırmaları' açıkçası benim içimi acıtıyor…

Çünkü bence 'aydın sorumluluğu, dinsel ve etnik değerlerden arınmış bir biçimde, bilimin ve demokrasinin rehberliğinde; faşizme, gericiliğe, emperyalizme ve işbirlikçilerine karşı bağımsız bir sol siyaset hattı oluşturmayı…' gerektiriyor.

Günümüz Türkiye'sinde böyle bir gereklilikten söz etmek, belki de 'umutları suya yazmak' gibi bir şey…

Ama olsun, çünkü Nazım'ın dediğince:'Unutma ki umuda kurşun işlemez gülüm…'

Ya da Adnan Yücel'in dediğince: 'Saraylar saltanatlar çöker/ Kan susar bir gün/Zulüm biter…'

Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.

XXXXX

Sinan ÖZKAR ve Arkadaşlarına Başarılar

Biz tatildeyken CHP Eskişehir İl Başkanlığı'na atanan Sinan ÖZKAR ve arkadaşlarını, Türkiye ve CHP için çok önemli olan bir dönemde böylesine zor ve onurlu bir görev yüklendikleri için kendilerini kutluyorum, başarılar diliyorum.

XXXXX

Soner YÜKSEL'i Kutluyorum

ES TV'de başlattığı 'Dokuz Onbeş' isimli programı için sevgili Soner YÜKSEL kardeşimizi kutluyor, başarılarının devamını diliyorum.