12 Mart 1971 Muhtırası günlerini Ankara Üniversitesi öğrencisi olarak yaşamanın 'izleri' ve anıları ayrı bir sayfadır yaşam çizgimizde.
Paylaşımcı, insanca, hakça bir dünya için bozuk düzene kafa tutanların, onurlu yurtseverlerin direniş yıllarıdır o yıllar.
Genç yaşına rağmen dünyada ve ülkesinde tüm insanların derdini kendi derdi bilen bu yüzden işkencelerde, çatışmalarda ve idam sehpalarında son verilen yaşamların unutulmayan hüzünlü öyküsünü anımsatır o günler...
1971'de Fakülte Dekanımız olan ve laik cumhuriyetimiz için yaşamı boyunca uğraşan Prof. Dr. Şerafettin Turan'dan aldığım tatlı sert 'nasihatların' değerini o zaman da biliyordum. Derslerini hiç kaçırmadığım Prof. Dr. Mustafa Akdağ'dan Devrim Tarihi dersini almanın, 'Türk Halkının Dirlik Düzenlik Kavgası'nı' kendisinden dinlemenin ne kadar büyük şans olduğunu hep anımsadım.
Birçok aydın gibi bu iki bilim insanı da '12 Mart Balyoz Harekatı' ile Mamak Cezaevi'ne alındı. Bir süre sonra bırakılmasına rağmen Mustafa Akdağ Hocamız yaşamını kaybetti.
Hocalarımı ve tüm yitirdiklerimizi saygıyla anıyorum…

12 MART 1971'DE NE OLDU?
12 Mart 1971'de Genelkurmay Başkanı Memduh Tağmaç, Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler, Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur, Deniz Kuvvetleri Komutanı Celal Eyicioğlu, Cumhurbaşkanı ve Meclis Başkanına bir muhtıra vererek, hükümetin istifasını ve yeni bir hükümet kurulmasını istedi.
Başlangıçta, Demirel İktidarının sivil faşizme geçtiğini ve anayasaya aykırı faaliyetlerin içine girdiğini iddia eden bazı solcu kuruluşlar da muhtıraya destek verdiler.

12 MART'TAN ÖNCE 9 MART
12 Mart Muhtırası verilmesinin en önemli nedenlerinden biri de aynı anda Türk silahlı Kuvvetleri içinde '9 Mart Cuntası' olarak adlandırılan yapılanmanın darbe hazırlığının ortaya çıkmasıdır.
27 Mayıs'ın önemli generallerinden Cemal Madanoğlu ve bazı subaylara göre;'İyi yönetilmeyen ülkenin 'Milli Demokratik Devrim' ekseninde asker-sivil yönetimine geçmesi gerekiyordu.'
Bu yapılanma Doğan Avcıoğlu, Mümtaz Soysal, İlhan Selçuk gibi solcu gazeteciler tarafından da destekleniyordu.
Darbenin tarihi olarak 9 Mart 1971 düşünülmüştü. Ancak; darbe girişimi MİT ajanı Mahir Kaynak'ın cuntacıların içine sızarak Genelkurmay Başkanı'na haber vermesiyle önlendi. Bunun üzerine daha önce 9 Mart grubuna yeşil ışık yakan Kara Kuvvetleri Komutanı Faruk Gürler ve Hava Kuvvetleri Komutanı Muhsin Batur darbe girişiminden desteklerini çektiler. Darbe de adı geçen subaylardan bir kısmı açığa alındı bir kısmı da emekli edildi. Hemen arkasından da hükümete 12 Mart Muhtırası verildi.

'DEMOKRASİNİN ÜZERİNE ŞAL ÖRTENLER'
12 Mart Muhtırası, aynı gün TRT haberlerinde ve TBMM'de okundu. Adalet Partisi milletvekilleri muhtırayı sessizce dinlerken bazı muhalefet partisi milletvekillerinin alkışladığı görüldü.
Başbakan Süleyman Demirel, Cuntacıların hükümetin istifa etme baskısını kabul ederek 'şapkasını alıp gitti'.
Askerler doğrudan yönetimi devralmak yerine ipleri kendi kontrollerinde
partilerüstü bir hükümetin kurulmasını istediler ve Nihat Erim'e görev verildi. 'Demokrasinin üzerine şal örtülmesi süreci' başladı.

RÜZGÂR SAĞDAN SOLA YÖN DEĞİŞTİRDİ…
Askeri yönetim ilk olarak kendilerini destekleyen solcuların üzerine gitti. Türkiye İşçi Partisi, DİSK, TÖS ve Dev-Genç kapatıldı, liderleri tutuklandı. Sağ cenahtan da bazı dernekler ve Erbakan'ın Milli Nizam Partisi kapatıldı.
CHP Genel Sekreteri Bülent Ecevit, Türkiye'de Yunanistan usulü bir askeri diktatörlük kurulmuş olduğunu söyleyerek görevinden istifa etti. Bazı solcular Ecevit'in bu hareketini 'fazla alıngan' bulmuşlardı.

TOPLUMSAL UYANIŞ EKONOMİK GELİŞMEYİ AŞMIŞ!
12 Mart Muhtırası'nı verenlerin 'fikri de zikri de' belliydi. Onlara göre 'toplumsal uyanış, ekonomik gelişmeyi aşmıştı.' Bu sözlerin anlamı açıktı; meydanlarda toplanıp 'Tam Bağımsız ve Gerçekten Demokratik Türkiye' diyenlerin, sendikal bilincin gelişmesi ile hak arayanların, grev yapanların, bozuk düzene baş kaldıranların başı ezilmeliydi.
Bu süreçte, o güne kadar bilemediğimiz iki sözcüğü acı bir şekilde tanıdık; birincisi 'ajan provokatör' diğeri ise 'gladio/kontrgerilla'.

MUHTIRA OLMADI ASKERİ DARBE YAPALIM!
12 Mart Muhtırası ile başlayan süreçte, çok sayıda bilim insanı, yazar, gazeteci, üniversite öğrencisi ve öğretim üyesi, öğretmen, işçi, memur gözaltına alındı. Özel işkence köşkleri (!) kuruldu.
Kabına sığamayan gençliğe gözdağı vermek için Deniz Gezmiş,Yusuf Arslan ve Hüseyin İnan idam edildi.
Ülkenin ve halkın çıkarlarını kendi yaşamlarından bile önde gören, okuyan, düşünen, sorgulayan yurtsever bir nesil 'karşıt görüşlü çatışmalarla' adeta yok edildi.
12 Mart 1971 de dolaylı olarak yönetimi kontrol altına almaya çalışanlar bu yöntem ile ülkede istediklerini tam olarak elde edemeyeceklerini anladılar ve doğrudan askeri darbe ortamı oluşturmaya yöneldiler.
'Nitekim', 12 Mart 1971 Muhtırası, 12 Eylül 1980'de yerini askeri darbeye bıraktı ve CIA'nın Türkiye şefi Paul Henze ABD Başkanı Jimmy Carter'a müjdeyi(!) verdi;
'Bizim çocuklar başardı…'