Ortada hiçbir somut ve elle tutulur bir neden yokken, Utku Çakırözer'in listeden çıkartılacağını yazıp çizerek, kendilerince gelin ve damat olanlar; Çakırözer'in yerine Sertel'i monte etmeye çalıştılar…
Özellikle Gazeteciler Cemiyeti aracılığıyla ve kendisi de Eskişehirli olması hasebiyle 'eğer Utku Çakırözer listeden çıkartılacaksa, yerine Atilla Sertel'i monte etmeye çalışalım' düsturuyla hareket ettiler galiba…
Sonra da Sertel'in böyle bir öneriyi kabul etmeyeceğini açıklamasıyla da, sanki birileri Sertel'in Eskişehir'den aday olması için aşırı derecede ısrarlı teklifte bulunduğu imajını yaratmaya çalışıyorlar…
Kendi yarattıkları hayali bir ortamdan;
Gerçekleşmesi muhtemel bir sonuç yaratamayacaklarını anlayınca da, bu sefer gömmeye çalışıyorlar…
***
Öncelikle,
İzmir Fuarı'na onur konuğu olarak katılan gazetecilerin bulunduğu akşam yemeğindeki sohbeti, konuşulanları ve hatta telefon konuşmalarını bile gazete sütunlarına ve köşe yazılarına meze yapılması için sözcük sözcük aktaranları, bir kenara ayırmak gerekiyor…
Yaratılmaya çalışılan algı şu;
Yemeğe katılan gazetecilerden biri Yılmaz Büyükerşen'e sormuş; 'Utku Çakırözer'i istemiyormuşsunuz, onun yerine Eskişehir'den Atilla Sertel'i aday yapalım' demiş…
İddiaya göre, Büyükerşen'in niyeti de buymuş…
Hatta yine bu iddianın devamına göre, bu plana Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti de dahilmiş…
Atilla Sertel,
Kendisine böyle bir teklifin yapılmadığını biliyor olmasının verdiği rahatlıkla olsa gerek, 2 Eylül'den Hakkı Kutlu'ya 'bana böyle bir teklif yapmak bile saygısızlıktır' demiş…
Sertel, 2004 yerel seçimlerinde de, 7 Haziran seçimlerinde de kendisine benzer bir teklifin geldiğini hatırlatıyor…
Sertel'in o dönemlerde kendisine yapılan teklifleri 'saygısızlık' olarak görüp görmediğini bilemiyorum, ama öyle sanıyorum ki, saygısızlık olarak addedeceğini söylediği şey, meslektaşı olan bir ismin geri çekilerek yerine kendi isminin yazılmasını kabul etmeyeceğini anlatmaya çalışıyor…
Yakın bir geçmişte (7 Haziran'da) kendisi de üstelik parti içinden haksızlığa uğrayarak liste dışı kalmış bir isim olarak, böyle düşünmesini son derece doğru bulduğumu söylemeliyim…
***
Gelelim işin diğer bölümüne…
Eskişehir Gazeteciler Cemiyeti Başkanı Yılmaz Karaca'nın, telefonda (parça parça) hem Yılmaz Büyükerşen hem de Atilla Sertel'le yaptığı özel sohbeti, satır satır anlatmasına…
Kimsenin değer yargılarını ölçüp tartacak durumda değilim…
Ancak Atilla Sertel'in o akşamki yemeğe, Yılmaz Büyükerşen tarafından değil, bizzat orada bulunan gazetecilerden Bülent Özyazıcı tarafından (Yılmaz Büyükerşen'den izin alınarak) davet edildiğini söylemeliyim…
İzmir'de Eskişehirli gazetecilerin Yılmaz Büyükerşen'le yedikleri bir akşam yemeğini Sertel'e iletip, Sertel'in doğal olarak katılmak isteyeceğini tahmin etmek zor değil…
Ve Özyazıcı tarafından yapılan bu davet Yılmaz Büyükerşen'den onay alınarak yapıldı…
Böyle bir şeyi Büyükerşen'in geri çevirmesi elbette düşünülemezdi bile…
Sonrasında yemeğe katılan Sertel ve İzmir yerel basınından 3 gazeteci daha, akşama renk kattılar…
***
Yemek sırasında oluşan samimi ortam içinde Yılmaz Karacan'ın da telefonla arandığı doğrudur…
Yapılan konuşmaları bilemediğimiz için, onları da doğru kabul etmek durumundayız…
Ancak benim anlamadığım,
Bir akşam yemeğinde yapılan sohbetin ve telefon konuşmasının köşe yazılarına böylesine meze yapılmaları…
Bunun, gazetecilere güvensizlik duyulması gibi bir sonuç yaratmasından endişe etmekte çok mu haksızım bilemiyorum…
Miş'ler ve muş'larla sürüp giden, iddialarla bezenip, üzerine pembe şekerlerin serpileceği algı operasyonları bundan sonra da devam edecek kuşkusuz…

PEKİ, YA SİZCE?

-Atamayla göreve gelmiş bir yönetimin, 6 ay sonunda CHP'nin Eskişehir'de 69 yıl boyunca erişemediği bir başarıda, en büyük etmenin kendileri olduğunu iddia etmeleri, size de garip gelmiyor mu?

-9 ay önce kendilerine görev teklif edilirken, seçilerek gelmeyi atamayla göreve gelmeye tercih edeceklerini söyleyerek geri çevirmeyenlerin, bugün görevden alınmalarını haksızlık olarak nitelendirmeleri ne kadar mantıklı sizce?
-Tekin Bingöl yaptığı açıklamada, il yönetimiyle sorunları olmadığını, yalnızca daha aktif bir yönetimi iş başına getirmek için böyle bir değişikliği uygun gördüklerini belirtiyor. Ancak görevden almayı dayandırdıkları CHP tüzüğünün 43/B maddesi, başkan ve yöneticileri ciddi bir töhmet altında bırakıyor. Bu konuda teferruatlı bir açıklamanın yapılması sizce de gerekmiyor mu?

-Belki de yakın tarihinin en sıkıntılı günlerini yaşayan Türkiye, böylesine acı bir tablo ve bilanço ile karşı karşıyayken, 1 Kasım seçiminden zaferle ya da en yüksek başarıyla çıkabilmek adına yapılan böyle bir görev değişimini, laf kalabalığı içinde kısır iç çekişmelerinin malzemesi yapmaya çalışmak sizce en çok kime ya da hangi kuruma zarar verir?

-7 Haziran seçiminin ertesi günü, ortaya çıkan seçim sonucu, Türkiye'nin üzerindeki giderek kararan bulutları nispeten dağıtmış, güneşin üzerimize göz kırpmasına neden olmuştu. Ancak kısa süren bu ferahlığın yerini bu sefer öncekinden çok daha karanlık bir bulut kapladı, hem karanlık hem kıpkızıl bir bulut. Sizce enerjimizi nereye harcamak zorundayız?