Şarküteriden peynir,
Marketten sıvı yağ çalınmasıyla ilgili haberleri okuyunca;
Aklıma Victor Hugo'nun 'Sefiller' romanı geldi...
Romanın ana karakteri Jan Valjean, ekmek çaldığı için,
5 yıl kürek cezasına çarptırılır...
Birkaç kere kaçmaya teşebbüs eder ve her seferinde cezası artar...
Ve bir ekmek çaldığı için tam 19 yıl hapis yatar...
Sonra çıkar, ama artık eski bir hükümlüdür...
Toplum ona sırtını döner...
Yalnızca bir piskopos ona evini açar...
Ama Jan Valjean piskoposun evindeki gümüş şamdanları çalar, ama kısa süre sonra yakalanır...
Piskopos şikayetçi olmaz, aksine şamdanlardan iki tanesini ona verir ve bunların parasıyla kendisine dürüst bir yaşam kurmasını ister...
Romanın sonunda Jan Veljean yatağında ölümü beklerken, baş ucunda piskoposun verdiği şamdanlar yanmaktadır...
************************************
Victor Hugo,
Romanıyla ilgili şunları söylüyor...
'İhtiyaçları fazlalaşan insanlar, kaynakların sınırlarını zorlamaya itilir ve yollarına çıkan savunmasız birinden bile irkilir.
İş ve ücretler, yiyecek ve barınma, cesaret ve iyi niyet; hepsi sahip olamadıkları şeylerdir.
Işık gölgeye dönüşür ve karanlık yüreklerini doldurur.
Bu karanlık, insanın içindeki zayıflığı ele geçirir ve onu utanç verici işlere zorlar.
Artık hiçbir dehşet veya korku dışlanmaz.
Ümitsizlik ve çaresizlikle hepsi kötülük ve suça yönelir...
Hepsi sefilleşmiş, bozulmuş birer pislik gibi gözükür.
Fakat o denli alçalmış kişilerin de daha fazla alçalamayacağı bir çizgi vardır ve bu dönüm noktasında, dış dünya adeta yutar bu zavallı, talihsiz, kimliksiz insanları...
Onlar Sefiller'dir; toplumdan dışlananlar...
Bana Sefiller kitabının tüm halklar için yazılmış olduğunu söylerken haklısınız.
Sosyal sorunlar sınırları aşıyor.
İnsan soyunun yaraları, yeryüzünü kaplayan o geniş yaralar, haritalardaki o mavi ya da kırmızı çizgilerde durmuyor hiç.
İnsanoğlunun bilgisizlik ve umutsuzluk içinde bulunduğu, çocuğun kendisini eğitecek bir kitap ve ısıtacak bir ocak bulamadığı için acı çektiği her yerde Sefiller kapıyı çalar ve şöyle der: 'Sizin için geliyorum! Açın kapıyı bana!'
Uygarlığın, içinde yaşadığımız şu alabildiğine karanlık saatinde, sefilin adı 'insan'dır.
O insan, bütün iklimlerde can çekişiyor ve bütün dillerde inliyor.
Elimden geleni yapıyorum. Evrensel acıyla acı çekiyor ve onu hafifletebilmek için çalışıyorum.
Elimdeki güç, bir insanın çok zayıf gücü; öyle olduğu için de herkese haykırıyorum:
Yardım edin bana!'
************************************
Evet, suç ve kötülük evrenseldir...
Çünkü yoksulluk ve açlık da öyledir...
Ümitsizlik ve çaresizlik, insanın içindeki karanlığı ele geçirir, onu suça iter, çalmaya, kötülük yapmaya iter...
Ve her suç, insanı yeni suçlara doğru iteler...
************************************
Peynir ve sıvı yağ çalanları okuyunca, yargılamadan önce, 'bunu neden yaptıklarını' düşündüm...
Yaptıkları yankesicilik, dolandırıcılık, soygun değil...
İnsanları kandırıp parasına el koymak değil...
Peynir çalmak...
'Bir insan neden peynir çalar?'
Sanırım, yanıtını hepimizin düşünmesi gereken asıl soru bu...