AK Parti Genel Başkan Vekili eski Ulaştırma Bakanı ve son Başbakan Binali Yıldırım 1 Mart'ta AK Parti Eskişehir İl Başkanlığının Genişletilmiş DanışmaMeclisi Toplantısı'na katıldı.
Toplantıdaki konuşmasında Eskişehir'de demiryolunun yeraltına nasıl alındığını anlatırken, 'Sağdan hesap ettik, soldan hesap ettik, olmadı. Ama Eskişehir konu olunca gerisi teferruattır, her türlü maliyete de katlanırız, dedik, onu da yaptık. İyi ki de yapmışız. Şimdi artık Eskişehir'den Ankara'ya seyahat daha kolay hale geldi. O günkü açılışta yaşadığım bir olayı anlatmıştım. Tekrar edeyim. Hızlı treni başlattık. Çok da yoğun kullanılıyor. Ankara - Eskişehir arasında özel araçları ile gidenlerin oranı yüzde 10'u geçmiyor' demiş.
'Yiğidi öldür ama hakkını da ver'demişler.
Artık Ankara'da günü birlik işi olanlar otobüs veya kendi arabası yerine Yüksek Hızlı Treni tercih ediyor. Hatta Eskişehir'de ikamet edip her gün Ankara'ya mesaiye gidip gelenler bile var. Eskişehir-Ankara arası 1 saat 15 dakika. Eskişehir'in bir ucundan diğer ucuna gidip gelme süresinden daha kısa süre.
Sadece Ankara değil Eskişehirliler İstanbul'a gidip gelmek için de yine Yüksek Hızlı Treni tercih ediyor.
ESKİŞEHİR'DEN AFYON'A 2,5 SATTE GİDİYORUZ
Binali Yıldırım, konuşmasının satır aralarında şunları da söylemiş:
'İstanbul'dan Afyon'a gideceğim 8 saatte varıyordum. 20 yıl öncesini anlatıyorum, 50 yıl öncesi değil. 2 saatte İstanbul'dan buraya geliyoruz artık. Ömür biter, yol bitmez. Her zaman yapmaya devam edeceğiz. 80 yıldır yapılamayanların 10 katını 20 yıla sığdırdık.'
İstanbul'dan karayolu ile Afyon'a yolculuk yapmadığım için o yolu bilmiyorum. AK Parti Genel Başkan Vekili Yıldırım'ın konuşmasından iki saat olduğunu öğrendim.
Eskişehir'den Afyon'a gidip geliyorum. Kısa olduğu için Seyitgazi-Kırka güzergahını kullanıyorum. Eskişehir'den Seyitgazi'ye kadar sorun yok.
Ancak Seyitgazi-Kırka'dan Afyon il sınırına kadar yol bitmek bilmiyor. Ayrıca dar ve çok bozuk. Trafik kazasıyla karşı karşıya gelmemek için bu mesafede gaz pedalına fazla yüklenmeden 70-80 kilometre hızla gidiyoruz. Bu da yolu uzatıyor. Afyon sınırına geldik mi sanki köyden şehre gelmiş gibi oluyoruz.
Geniş duble yol.
* * *
Yıllardır Eskişehirliler olarak gündeme getiriyoruz.
20 yıldır Eskişehir'e gelen bakanlara 'Seyitgazi, Kırka-Afyon arasındaki karayolumuzu yapın. Afyon hak ediyor da Eskişehir hak etmiyor mu?' diyerek yolun yapımına bir an önce başlanması için adeta yalvardık!
'Tamam, söz' dediler. Eskişehir'den Ankara'ya gittiklerinde unutuverdiler.
Hatta Binali Yıldırım Ulaştırma Bakanı iken de kendisine kaç kez söylendiğinin sayısını ben unuttum.
İstanbul'dan Afyon'a gelmek iki saat sürüyorsa Eskişehir'den Afyon'a karayolu ile daha kısa sürede ulaşmak mümkün.
Seyitgazi-Kırka güzergahından Afyon'a 2,5 iki saat 45 dakika da ulaşabiliyoruz.
Sayın Binali Yıldırım, Eskişehirliler olarak bizde düzgün bir yolda 2 saatte Afyon'a gitmek istiyoruz.
* * *
'Yollar, barajlar, göletler, hastaneler, okullar. Eskişehir'de topu topu 90 kilometre bölünmüş yol vardı. 317 kilometreye çıkardık' diyorsunuz. Doğru. İnkar edemeyiz. Yaptığınız hizmetlere teşekkür ederiz.
Ancak bugün her ne kadar bakan değilseniz de AK Parti Genel Başkanı Recep Tayyip Erdoğan'ın vekilisiniz. AK Parti Genel Başkanı Erdoğan aynı zamanda Cumhurbaşkanı.
Resmi olarak cumhurbaşkanı yardımcısı değilseniz de cumhurbaşkanın partisinin genel başkan vekili olduğunuza göre bakanlara ve bürokratlara sözünüz geçer. Veysel Eroğlu Afyon Milletvekili iken 60. Hükümet'te Çevre ve Orman Bakanı. 61,62,63,64 ve 65. Hükümetlerde de Orman ve Su İşleri Bakanı idi. Bakanlığı döneminde Afyon'a çok çok önemli hizmetler ve yatırımlar getirdi. Bugün Eskişehirliler olarak imrendiğimiz ve gıpta ile baktığımız duble yol Veysel Eroğlu'nun döneminde yapıldı.
'Eskişehir'de topu topu 90 kilometre bölünmüş yol vardı. 317 kilometreye çıkardık' diyorsunuz. Hadi gelin bu kilometreyi biraz daha çıkartalım.
Birde Eskişehir Seyitgazi-Kırka Afyon karayoluna el atsanız da yatırım programına aldırsanız.
Eskişehirlilerin çektiği yol işkencesi de sona erse.

'VATANA İHANET!'
Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın maden yönetmeliğine bir madde ekleyen yönetmeliği Resmi Gazete'de yayımlandı. Tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarda ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerine izin verilebilecek. Bu karara Türkiye'nin dört bir köşesinden adeta yağmur yağar gibi büyük tepki yağıyor.
Ziraat Mühendisleri Odası İzmir Şubesi tarafından yapılan açıklamada, 'dünyanın ve ülkemizin gıda krizi yaşadığı bir dönemde tarım alanlarımız ve tarımsal üretimimiz için bir tehdittir. Yönetmelikte yapılan değişiklik maalesef '3573 Sayılı Zeytinciliğini Islahı ve Yabanilerinin Aşılanması Hakkındaki Kanunu' delme çabalarıdır. Ayrıca 5403 Sayılı Toprak Koruma Kanununa da aykırıdır. Zeytinin ana vatanı olan Türkiye, binlerce yıllık bir üretim ve inanç kültürünün de kaynağı olan zeytin ağaçları ile mücadele eden ülke olarak tarihe geçiyor' ifadeleri kullanıldı.
TÜRKİYE ZEYTİN AĞACI SAYISIYLA 4. SIRADA
Türkiye 188 milyonluk zeytin ağacı sayısıyla İspanya, İtalya ve Yunanistan'dan sonra dördüncü sıradadır. Türkiye'nin toplam tarım alanının yüzde 3'ünü zeytinlikler oluşturmakta. Yetiştirme alanı bu kadar sınırlı ve yüzlerce yıl ürün verebilen, kutsal, bilge, barış sembolü, sağlık iksiri ölmez ağaç Zeytin. Türkiye'de zeytin ve zeytinyağı tüketimi hızla artarken zeytinlik alanların maden sahasına çevrildiğinde 500 bin zeytin üreticisi ailesinin işsizler ordusuna katılması kabul edilemez.
Hele hele birde geçen yıl 28 Temmuz'da çıkan orman yangınlarda sadece Antalya'nın Manavgat ilçesinde 500 bin civarında, Bodrum'un Mazıköy'e bağlı Bayır Mahallesi'nde 300 zeytin ağacı yandı. Zeytinyağı sahibi Hatice Aktürk, Muğla'da çıkan yangınlarda 800 yaşlı zeytin ağacının yanarak kül olduğunu söylemişti.
Çok ciddi sayıda zeytin ağacının çıkan orman yangınlarında yandığı bir dönemde Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın aldığı karar haklı olarak tepki topluyor.
'Doğaya, insanlığa ve hatta vatana ihanet'
Bir tepki de Eskişehir Büyükşehir Belediye Başkanı Yılmaz Büyükerşen'den geldi.
Büyükerşen, Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanlığı'nın maden yönetmeliğine bir madde ekleyen yönetmeliği Resmi Gazete'de yayımlanan 'Tapuda zeytinlik olarak kayıtlı olan alanlarda ülkenin elektrik ihtiyacını karşılamak üzere yürütülen madencilik faaliyetlerine izin verilebilecek' kararına sert tepki gösterdi.
Büyükerşen sosyal medya hesabından yaptığı paylaşımda 'Zeytinlikalanlarını madenciliğe açan bu yönetmeliği
kabul etmiyoruz!' dedi.
'Doğaya, insanlığa ve hatta vatana ihanet kabul edilebilecek bu karardan dönülmesi için de Eskişehir Büyükşehir Belediyesi olarak yürütmeyi durdurma davası açacağımızı kamuoyunun bilgisine sunarım' ifadelerine de
yer verdi.
* * *
Resmi Gazete'de yayımlandıktan başta CHP'li Büyükşehir Belediye Başkanları olmak üzere pek çok sivil toplum örgütleri ile zeytin alanlarının sahiplerinin tepki gösterdiği yönetmelikten geri adım atılır mı? Pek sanmıyorum ama Cumhurbaşkanı Recep Tayyip Erdoğan, elektrik zammına karşı gösterilen eleştirilere kulak vererek yeniden düzenleme yapıldığını açıklamıştı.
Belki zeytinlik alanlarını madenciliğe açan yönetmeliği gelen tepkiler üzerine geri çekebilir veya yeni bir düzenleme yapabilir diye düşünüyorum.
GÖZÜMÜZ AYDIN MASKE KULLANMAK ZORUNLU DEĞİL!
Koronavirüs (Covid-19) pandemisinin 2020 yılının mart ayından beri 'salgına karşı önlem' olarak kullanılan 'maske' zorunluğu ile HES Kod sorgulaması Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'nda alınan kararla kaldırıldı. Salgınla mücadelede yeni bir döneme geçildi ve açık alanlarda maske zorunluluğu sona erdi. Kapalı ortamlarda da havalandırma yeterliyse ve mesafe varsa maske takmak artık şart olmayacak. HES kodu uygulaması da kaldırıldı. Artık okullarda da iki vaka çıkması halinde sınıfların kapatılması uygulaması da sonlandırıldı.
Beş maddede salgında yeni kararlar
Bilim insanlarımızdan henüz erken diyen, bekleme taraftarı olanlar da var.
Bundan sonra:
1.Artık açık havada maske kullanmak zorunda değiliz
2. Kapalı ortamlarda havalandırma yeterliyse ve mesafe varsa maske takmak artık şart değil.
3. Yeni dönemde HES kodu uygulaması kaldırıldı. Hiçbir kurum ve kuruluşta HES kodu kontrolü yapılamayacak.
4. Hastalık belirtesi olmayan kişilerden test istenmeyecek. 5.Okullarda 2 vaka çıkması halinde sınıfın kapanması uygulaması sona erecek.
İSTEYENLER TAKMAYA DEVAM EDECEK

Bakan Koca: 'Salgın etkisini yitirdi, somut gözle görülen gerçek budur. Salgın kelimesine eskisi kadar vurgu yapmaya gerek yoktur. Salgınla toplum olarak, kısıtlamalarla mücadele etme döneminden bireysel olarak korunma dönemine geçmeliyiz. Kişisel korunmada eğer istersek süregelen alışkanlıklarımızı sürdürebiliriz. Maskeleri hayatımızdan çıkarmıyoruz. Maskeyi gerektiğinde hemen takmak üzere yanımızda taşıyoruz. Özellikle büyüklerimizle, kronik hastalarla bir aradayken maske günlük hayatımızın vazgeçilmezi olmalıdır.'
* * *
Özellikle Sağlık Bakanlığı Bilim Kurulu'nun kararıyla maske kullanılmasının isteğe bağlı olması doğru değil. Henüz hastalık ülkemizi tamamen terk etmiş değil. Her ne kadar günlük vaka sayılarında düşme görülmeye başlansa da hala 50 binin üzerinde.
Bu nedenle maske kullanımı isteğe bağlı bırakılması yanlış…
Belediye ve Halk Otobüslerinde, trenlerde, metrolarda, tarnvaylarda, metrobüslerde sırt sırta veya yüz yüze yolculuk yapmak zorunda kalıyoruz.
Hastalık taşıyan birisi bu araçlara binse, hapşırsa ağzından çıkan tükürük etrafa yayılacak, hava da uçacak veya birinin yüzüne gelse, o insan da hastalık kapsa bunun sorumlusu kim olacak?
Hiç olmazsa havalar ısınıncaya kadar yani nisan veya mayıs aylarına kadar maske takma zorunluluğu devam etseydi kime zararı dokunurdu?
ÇABUK SÖYLE BUNUN FRENİ NEREDE?
Adamın biri pejo marka bir minibüs alır.
Sonraki gün de minibüsü tıklım tıklım doldurup
kasabanın yolunu tutar. Derken minibüs gittikçe
hızlanır. Yolculardan biri;
-'Kaptan yavaş, bir yere çarpacağız' der.
Şoför: 'Sen pejoyu biliyor musun?' diye sorar.
Yolcu: 'Hayır' diye cevap verir.
Şoför: 'O zaman susacaksın' der ve devam
eder. Minibüs hızlanmaya devam eder. Bir süre
sonra bir yolcu daha seslenir:
-'Oğlum, ben hastayım biraz yavaş'.
Şoför yine sorar: 'Sen pejoyu biliyor musun?'.
Amca ne bilsin; 'hayır' der. Şoför: 'O zaman
susacaksın' der ve devam eder. Bu kez bir kadın
seslenir:
-'Hamileyim, lütfen biraz yavaş; çocuğumu
düşüreceğim.'
Şoför yine sorar: 'Sen pejoyu biliyor musun?'.
Kadın 'yok' der şoför yine aynı cevabı verir...
Arkadan kızgın bir ses tonuyla bir genç seslenir:
-'Yavaş git kardeşim, öldüreceksin bizi.'
Şoför yine sorar:
-'Sen pejoyu biliyor musun?'
Genç: 'Biliyorum ne olacak?' der.
Şoför sevinçle ve telaşla son soruyu sorar:
-'O zaman çabuk söyle bunun freni nerede?'