Erkek milleti askerlik anılarını anlatmaya bayılır.
'Ben askerdeyken…' diye bir başladı mı anlatmaya...
Sonu gelmez!
***
Yıllar önce şehirlerarası bir yolculuktan dönüyordum. Soğuk bir kış günüydü.
Bazen karla karışık soğuk bir yağmur, bazen de kar yağıyordu.
Her yer ıslak; yağmur, çamur…
Sabahtan geldiğim şehirde işlerim nedeniyle yağmurun, karın altında ora bura dolaştıktan sonra dönüş yolculuğu için akşam vakti otobüse binmiştim.
Üşümüş, ıslanmıştım.
İşlerimi de halledememiştim.
Sıcak otobüste yol boyunca uyumaktı istediğim tek şey.
Yanıma genç biri oturmuştu.
Askermiş, memleketine izne gidiyormuş.
Başlamıştı askerlik anılarını anlatmaya.
'Çok rahatım abi ben. Komutanlarla aram iyi. İstediğim zaman çarşı iznine de çıkıyorum. Askerde çarşı izni önemli abi! Memleketteki sevgiline mektup gönderiyorsun icabında. Kışladan gönderince okuyorlar abi... Atış talimlerinde hiç karavanam yok abi benim. Allah vergisi. Attığımı vuruyorum.'
Elini omzuna vurmuştu.
'Bu rütbeyi boşuna takmadılar abi bana. Onbaşı yaptılar beni. Abi sen de mi onbaşıydın askerde?'
O da benim askerlik anılarımı anlatmamı bekliyordu ama çok uykusuzdum; önüme çıkarılan bürokratik engeller nedeniyle yorgun, bitkin, tükenmiş, umutsuz, yılmış bir haldeydim.
Bir şey söylemedim.
***
Etraflıca düşündüğümüzde askerlikten sayılmaz bizimki ama…
Bizim de anlatılacak askerlik anılarımız var elbette.
Amasya'da, dağların arasında Asteğmen eğitimi alıyorduk.
Ağustos'un sıcağında; yat, sürün, kalk, koş…
Dışarı çıkmak yok, çarşı izni yok.
Dağlardan, gökyüzünden ve askerden başka bir şey görmüyorduk.
Bir gün, enstrüman çalan bir arkadaşımızı alıp dışarı, bir müzik programına götürmüşlerdi, enstrüman çalması için.
Geldiğinde etrafına toplanmıştı herkes. Yüz kişiydik.
'Dışarı nasıl, anlat?'
'Dışarıda, 'insan' dedikleri canlılar var. Bize benziyorlar!' demişti, heyecanla.
Müthiş bir ironiydi.
***
Bu hafta sonunda, uzun bir zamandan sonra altmış beş yaş üstü dışarı çıktı.
Çarşı iznine!
Hak ettiler ama. Hakikaten büyük bir sabır gösterdiler, dışarı çıkmama konusunda.
Nasıl üstesinden geldiler bu durumun?
Orasını bilen yok.
Evde, içeride ne yaptılar; ne yaşadılar?
Görüş de yasak!
Dört saatlik iznin ardından yeniden içeri girdiler.
Neyse, moralini bozmayalım insanların.
Bu günler de geçer, deyip Ahmed Arif'in 'İçerde' şiiriyle, buradan bir selam gönderelim hepsine.
'Haberin var mı taş duvar?
Demir kapı, kör pencere,
Yastığım, ranzam, zincirim,
Uğruna ölümlere gidip geldiğim,
Zulamdaki mahzun resim,
Haberin var mı?
Görüşmecim, yeşil soğan göndermiş,
Karanfil kokuyor cigaram
Dağlarına bahar gelmiş memleketimin...'