Öncelikle konuyla ilgili anlam birliği sağlayabilmek için başlıkta kullandığım kavramları açıklamak istiyorum:
'Demokratik Öğretmen Örgütlenmesi': 'Kuruluş amaç ve ilkeleri, bilim ve demokrasi ilkelerine uygun olan ve 'laik, demokratik, bilimsel, kamusal eğitim' ilkelerini benimseyen' öğretmen örgütlerini vurgulamak anlamındadır.
Bu bağlamda, değerlendirmemizde 1908'den günümüze uzanıp gelen örgütlenme zinciri içinde yer alandemokratik öğretmen örgütleri yer almaktadır.
'Süreklilik': Türkçe sözlükte'Sürekli olma, kesintisiz olarak sürüp gitme durumu, devamlılık…' anlamındadır.
Örgütsel süreklilik, bir örgütte bilgi/deneyim birikimi, güven, kitlesellik, birlik, bağımsızlık gibi özelliklerin oluşmasında çok önemli bir etkendir.
Örgütsel süreklilik kavramı içinde yöneticiler açısından 'halef- selef' ya da 'öncül- ardıl' biçeminde tanımlanan ilişkilerinin sağlıklı olmasının çok önemli bir yeri vardır.
Son yıllarda çok yaygın olarak kullanılan 'Sürdürülebilirlik' kavramı da konumuzla yakından ilgilidir.
Aslında ülkemizde gerek devlet yönetiminde gerekse sivil toplum örgütlenmesinde yoğun olarak yaşanan 'Süreklilik Sorununu', demokratik öğretmen örgütlenmesinin tarihsel süreci bağlamında birlikte irdelemeye çalışalım.
İMPARATORLUKTAN KURTULUŞA ve KURULUŞA(1908- 1946)
1908- 1946 yıllarını kapsayan süreçte kurulan öğretmen örgütlerinin hem yaşam süreleriçok kısahem de bu örgütlerin birbirleriyle 'öncül- ardıl ilişkisi' çok zayıftır.
Bu sürecin özellikle 1908- 1930 yılları Türkiye'nin en çalkantılı yıllarıdır. O yıllar, bir yönüyle yoğun savaş koşullarının, diğer yönüyle de imparatorluktan Cumhuriyete geçişin sıkıntılarıyla yüklüdür.
Türkiye'de ilk öğretmen örgütünün, 1908'de kurulan 'Encümen-i Muallimin' olduğu genellikle kabul edilmektedir. Bu dönemdeki öğretmen örgütlenmesinin İstanbul'da odaklandığı ancak Edirne, Manastır, Bursa gibi bazı taşra kentlerine de sıçradığı görülüyor. Kurtuluş sürecinin başlamasından sonra bu örgütlenme doğal olarak parçalanmıştır.
1919'dan sonra,'Mustafa Kemal öncülüğündeki Ulusal Kurtuluş ve Kuruluş Hareketiyle 'öğretmen örgütlenmesi' iç içe gelişmiştir.' Öğretmen örgütlenmesinin merkezi de İstanbul'dan Ankara'ya kaymıştır.
Türkiye'nin 1931- 1945 yılları ise Cumhuriyet Halk Partisi (CHP)'nin 'Tek Parti' olarak devlet yönetimine egemen olduğu ve bir kültür devriminin temellerinin atıldığı, Cumhuriyete karşı olan isyanlar nedeniyle örgütlenme özgürlüğünün kısıtlandığı bir ara dönemdir.
Bu dönemin 'öğretmen örgütlenmesi' açısından uyguladığı özgün özellik ise 'Devlet (ve CHP) koruması altında yan kuruluşlar oluşturmak…' olarak özetlenebilir. Bu uygulamanın en tipik örnekleri 'İlkokul Öğretmenleri Sağlık ve Sosyal Yardım Sandığı (İLKSAN)' ve 'Türkiye Öğretmenler Bankası (TÖBANK)' tır. Öğretmenlerin yoğun olarak üye oldukları örgüt ise Halkevleri olmuştur.
TÖDMF, TÖS, TÖB-DER SÜRECİ (1946- 1980)
1946'dan sonra oluşan TÖDMF, TÖS ve TÖB-DER; örgütsel ömürleri kısa olmasına karşın, aralarında süreklilik ilişkisi olan yapılanmalardır. Bu örgütler arasında süreklilik sağlanmış; kısıtlı da olsa ekonomik ve yönetsel anlamda miras devri yapılmıştır.
Fakir Baykurt'un, 'Türkiye demokratik öğretmen örgütlenmesinin TÖDMF, TÖS ve TÖB-DER süreçlerinin birbirlerine bağlanmasında çok önemli ve özgün bir yeri vardır…'Fakir'in öncülüğünde önce TÖDMF ve TÖS'ün birleşmesi sağlanmış, sonra da TÖB- DER'in kuruluş zemini hazırlanmıştır. 12 Mart sürecinin hukuksuzluğuna karşı verilen mücadele sonrasında da TÖS aklanmıştır.
Ne yazık ki TÖS'ün mirasını devralan TÖB- DER'in 1975 yılında yapılan genel kurulunda Fakir Baykurt'a hayal kırıklığı yaşatıldı… Siyasal grup taktikleri uygulanarak TÖB- DER Genel Başkanı seçilmesi engellendi… Üstelik o Fakir, çok zengin bir entelektüel birikime sahipti… Benzer hayal kırıklıkları TÖB- DER'in ve EĞİT- DER'in Kurucu Genel Başkanı olan Ali Bozkurt'a da yaşatıldı…
Bence demokratik öğretmen örgütlenmesi sürecinde yaşanan bu ve benzeri vefasızlık konularında özeleştiri yapılmadan sağlıklı bir biçimde yarınlara ulaşılamaz…
1980'DEN GÜNÜMÜZE…
1980 sonrasında devlet tarafından TÖB- DER'in ekonomik mirasına el konularak hazineyedevredildiği için, abece Dergisi ve EĞİT- DER'e geçiş sürecinde ekonomik miras devriolmamıştır. Örgütün yönetsel miras devrinin sağlanmasında ise iç çatışmalar nedeniyle büyüksıkıntılar yaşanmıştır.
1990 sonrasında EĞİT- DER'den sendikal örgütlenmeye geçiş sürecinde ortayaçıkan 'örgütsel mirasın ikiye bölünmesi…' sorunu, örgütsel sürekliliğe yeni sorunlar eklemiştir.
Sendikal hareketin sürekliliği düşüncesinin evrensellik kazandığı günümüzde, dünyanınbirçok ülkesinde eğitim çalışanları yüzlerce yıllık sendikal süreklilik deneyimlerinikullanıyorlar. Oysa ülkemizde eğitim sendikacılığı henüz emekleme dönemini yaşıyor…
*****
BİR 'ÖNCÜL-ARDIL' ÖYKÜSÜ…
Aşağıdaki öykü, yönetim bilimi çevrelerinde sıkça kullanılan ve bilinen bir öyküdür…
Eski sadrazam, yeni sadrazama görevi devrederken kapalı 3 zarf bırakır…Not kağıdının üzerinde 'Başın sıkışırsa birinci zarfı, biraz daha sıkışırsa ikinci zarfı, çok sıkışırsa da üçüncü zarfı açarsın!' yazılıdır.
Yeni sadrazamın ilk yıllarında işler gayet iyi gider. Ama bir müddet sonra halkın feryadı yükselmeye başlar... Nerdeyse her şeyin kötüye gitmeye başladığı, işlerin kontrolden çıktığı bir anda; aklına eski sadrazamın kendisine bıraktığı zarflar gelir.
Birinci zarfı açar… Zarfta:'Yapamayacak olsan bile sürekli vaatte bulun ve senden öncekileri kötüle!' diye yazılıdır.Sadrazam mektupta söylenenleri yapar; durmadan kendinde önce görev alanları kötüler, yerin dibine batırır, küfürler hakaretler, aşağılamalar... Belli müddet böyle devam eder…
Ama durum bir türlü düzelmez. En sonunda dayanamayarak ikinci mektubu da açar. 'Yakın çevrendekileri de kötüle...' diye yazmaktadır. Sadrazam bin bir çeşit yolla yakın çevresindekileri hatta en yanındakileri kötülemeye başlar…
Üçüncü mektupta şunlar ise yazmaktadır: 'Senin de suyun ısındı; tasını tarağını topla ve senden sonra gelecek sadrazama üç mektup hazırla…'
Anılarımızın canlı, bilinçlerimizin üretken, umutlarımızın güçlü; demokratik örgütsel yaşamımızın sürekliolması dileklerimle; azim ve kararlılıkla…
Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, birlikte…