Bundan önceki yazımda 2022-2023 üretim yılının başlangıcından itibaren arka arkaya yaşadığımız kuraklık, don, soğuk zararlarının yanı sıra,geciken fakat gelmeye başladığı Nisan ayından bugüne kadar neredeyse aralıksız yağan yağmurlar ile serin ve kapalı giden hava koşullarının birlikte oluşturduğu ortamın, çeşitli bitki hastalıklarının ortaya çıkması ve yaygınlaşmasına çok uygun olduğu, bu durumda üretim miktarı ve elde edilecek ürünlerin kalite özelliklerinde ciddi düşüşler olabileceğini belirtmiş; kışlık tahıl ürünlerinde pas hastalıklarının etkili olabileceği, özellikle buğdayda sarıpas hastalığının kısa sürede yaygınlaşabileceği uyarısını yapmıştım. Bir kısım üretici zamanında hareket ederek ilaçlı mücadeleye başladı, bir kısmı geç kaldı. Bu sorun sadece Eskişehir'de değil, ülkenin birçok yerinde yaşanmaktadır.Pas hastalıkları geçmiş yıllarda da zaman zaman ürün kayıplarına neden olmuştur ve o nedenle ortaya çıkması ve yayılmasına uygun koşullar olduğunda, dayanıklı olmayan çeşitlerin ilaçlanması gerekebilmektedir. Ancak geçmişte de dikkat çektiğim bir konuya üzülerek yine değinmem gerekiyor.
Buğdayda görülen sararmayısarıpas diye üreticilere kimyasal ilaç uygulatanlar olmaktadır. Sararmalar, örneğin azot azlığından, soğuktan olabilir, bitkiye ilaç uygulamasının hiçbir etkisinin olamayacağı bir başka hastalıktan olabilir, aşırı yağışlarla tamamen suyla doygun hale gelmiş çamur bir toprakta ekili olan bitkilerde görülebilir. Bu yanlışlığı bilerek, isteyerek yaptıranlar haksız kazanç elde etmişlerdir. Üreticiye boşuna masraf, çevreye kirlilik olduğu gibi daha da kötüsü, toprağa, yerüstü, yer altı su kaynaklarına karıştığında bazı canlıların yaşamına zarar verici olabilir. Çevrenin doğal dengesinde olan bozulmalar, yaşamın alışılagelmiş süreçlerinde değişimlere neden olmaktadır. Bu değişimlerin bazıları olumlu olurken, bazısı olumsuz hatta bazısı, boyutu ve süresi itibariyle, yaşamı zorlaştırıcı olabilmektedir. Açık alanlarda ve zaman zaman da örtü altında yapılan üretimlerde büyük ekonomikkayıplara neden olan değişimler görülebilmektedir. İklim kuşaklarının kayması nedeniyle değişen koşullara hazırlıklı olabilmek için uyum sağlayıcı uygulamalara ne kadar çabuk geçersek, kayıpları azaltma hatta engelleme olanağına sahip olabilir hem belki daha çok fayda dahi sağlayabiliriz.
Çevre Andı 5Haziran,'Dünya Çevre Günü' olarak kabul edilmiştir. O gün, çoksayıda toplantı düzenlenmekte, sunuşlar yapılmakta, makaleler, köşe yazıları yazılmaktadır. Ancak hala toplumda çevrenin öneminin layıkıyla hissedilmediğini üzüntüyle ve biraz da endişeyle gözlemekteyiz.Bir kısmını buraya aldığım bir 'Ülkesel Çevre Andı'mızda var. Onda, şimdiki ve gelecek kuşakların iyi bir çevrede yaşama hakları olduğu vurgulanıyor. Çevrenin korunması ve geliştirilmesinin ve doğal kaynaklardan faydalanırken tutumlu davranmanın gereğine değiniliyor. Ayrıca doğal kaynakların ekonomik kalkınmanın hem kaynağını hem de sınırını oluşturduğu da belirtiliyor.Buna karşılık doğal kaynakların en başta gelenlerinden olan toprak ve su kaynaklarının korunması, geliştirilmesi konusundaki karnemiz çok zayıf. Değerine paha biçilemeyen bu varlıklar, sürdürebilirlik ilkeleri hiç önemsenmeden hoyratça, sömürülerek kullanılmaktadır.
Topraklarımızın çok büyük bir kısmınındoğal verim gücü (verimliliği) olması gerekenin çok altına düşmüş bulunmaktadır. Bunu artırmak, canlılığını ve gücünü korumak için neredeyse hiç özen gösterilmemekte, buralardan alınacak ürünün miktar ve kalitesi büyük ölçüde kimyasal uygulamalara bağlı bırakılmaktadır. Bu durum, ülkemizin giderek artan büyük nüfusunun yeterli ve sağlıklı beslenebilmesinin sağlanmasında büyük bir eksikliktir ve endişe vericidir. Yaşamın sürdürülmesinde en önemli doğal kaynaklardan bir diğeri olan su varlığımızın durumu, topraklarımızın durumundan daha fazla endişe verici hatta korkutucudur. Ülkemize düşen yıllık ortalama yağış miktarı, DSİ (2013) bildirimine göre 643 mm olup, bu miktar 501 milyar metre küp suya karşılık gelmektedir. Bu miktar içinden yılda net kullanılabilir su 112 milyar metre küptür fakat bunun ancak yarısından daha azını kullanabilmekteyiz. Meteoroloji tarafından yapılan 1991-2020 değerlendirmesine göre yıllık alansal yağış miktarımız 573,4 mm bunun su karşılığı ise 446,8 milyar metre küp olarak belirlenmiştir. Toplam suyumuzda azalma olmasına karşılık suya olan talep çeşitli nedenlerle sürekli artmaktadır.
Bu durumda kişi başına düşen su azalacak, tarım, sanayi, enerji üretimlerinde gereken su miktarında kısıtlamalara gitmek zorunluluğu bile olabilecektir. Doğal çevre ve tarımın olumsuz olarak etkilenmesi, önce yaşam kalitesinin düşmesine neden olacak,bir süre sonra yaşamın sürdürülebilirliği bile zorlaşabilecektir. Çevrenin ve doğal kaynakların yaşamsal önemi hakkında her bireyinyeterince bilinçlenmesine yönelik çabaların artırılması, dönüşü zor olası kayıplarla karşılaşmamak için en etkili ve sürekliliği olan bir önlem olacaktır.