Son günlerde medyada gündem olan "konum vergisi" söylentileri, Türkiye’nin esnaf kesimi için bir kaygı kaynağı haline gelmiş durumda.
Türkiye Lokantacılar ve Pastacılar Federasyonu Genel Başkan Vekili Bahar Bilen'in açıklamaları, esnafın karşılaştığı zorlukları açıkça ortaya koyuyor. Ekonomik yapının, küresel dalgalanmaların ve pandemi sonrası sürecin uzamasının etkisiyle, esnafımız büyük bir baskı altında kalmış durumda. İşte burada, "konum vergisi" gibi ek yüklerin eklenmesi, sorunların derinleşmesine sebep olacaktır.
Bahar Bilen’in belirttiği gibi, artan işçi maliyetleri, kira ve enerji fiyatlarının yükselmesi en büyük problemler arasında yer alıyor. Esnaf, bu yüksek maliyetler karşısında zor durumda; düşük alım gücü ve enflasyon cirit atarken, müşterilerin harcama eğilimleri de kısıtlanıyor. Bu durum hem esnafın satışlarını hem de kâr oranlarını olumsuz yönde etkiliyor.
"Kontrolsüz büyüme" diye nitelendirilen plansız ve liyakatsiz işletmelerin çoğalması da sektörde haksız rekabeti beraberinde getiriyor. Ne yazık ki, bu durum, kalitenin düşmesine ve esnafın gelirlerinin azalmasına neden oluyor. Vergi ve SGK borçları ise, yazarkasa POS kullanımının zorunluluğu ve kredi kartı harcamalarının artışıyla daha da kabarıyor. Bu borçlar, esnafımızın bankalarda bloke hesaplarla karşılaşmasına, dolayısıyla nakit akışlarının durmasına yol açıyor.
Bilen, bu sorunlarla başa çıkabilmek için bir dizi çözüm önerisi de sunuyor. Sicil affı ve borçların yeniden yapılandırılması, düşük faizli kredi destekleri gibi talepler, esnafın yeniden nefes almasına yardımcı olabilir. Ayrıca, dolaylı vergilerin azaltılması ve online satış destekleri de esnafın rekabet gücünü artıracak adımlar arasında.
Ancak tüm bu olumlu önerilerin yanında, "konum vergisi" gibi yeni bir yükün getirilmesi kabul edilemez. Ekonomik zorluklar içindeki bir sektöre ek vergilerin eklenmesi, sadece yüklerini artıracak; ortak yaşam alanlarında işleyen küçük işletmelerin geleceğini tehdit edecektir. Çevre, Şehircilik ve İklim Değişikliği Bakanlığı da bu iddiaları yalanlayarak, esnafın bu konuda daha fazla büyük bir yük altında kalmasına engel olmalıdır.
Hükümetin, esnafın önerilerine kulak vermesi ve bu sorunları dikkate alarak harekete geçmesi kaçınılmazdır. Gelecekte daha sürdürülebilir bir esnaf yapısının oluşturulabilmesi için; ekonomik zorlukların giderilmesi, yeni yüklerin eklenmemesi ve mevcut durumun iyileştirilmesi aleyhine atılan adımlar oldukça önemlidir. Unutulmamalıdır ki, esnafın güçlü olduğu bir ekonomi, toplumun refahı için de büyük bir katkı sunacaktır. Bunun için, esnafın yanındaki duruşu güçlendirmek, sadece onların değil, tüm toplumun menfaatinedir.
***
(((İKİNCİ YAZI)))
VATANDAŞTA ŞİMDİ DE YUMURTA KRİZİ
Son günlerde Eskişehir’deki kuş gribi vakaları, sadece hayvan sağlığını değil, aynı zamanda vatandaşların mutfak bütçelerini de derinden etkileyen bir krize yol açmış durumda. Konya’dan başlayarak Eskişehir’e sıçrayan bu virüs, tavuk ölümlerine ve dolayısıyla yumurta üretiminde yaşanan düşüşe sebep oldu. Bu durum, yumurta fiyatlarının artmasına ve vatandaşın en temel gıda ihtiyaçlarından biri olan yumurtayı alabilme kapasitesinin tehlikeye girmesine neden oluyor.
Yumurtanın fiyatı, ekonomik dalgalanmalarla birlikte, 2.95 TL ile 4.30 TL arasında değişirken, üreticilerin beyanları, artışların devam edeceğini gösteriyor. Başmakçı 2. Nolu Tavukçuluk Kooperatifi Başkanı Abdurrahman Kare’nin İHA’ya yaptığı “Havaların soğumasıyla yumurta tüketimi arttı ve kuş gribinin de etkisi var” sözleri, durumu daha da ağırlaştırıyor. Fiyat artışlarının ardında yatan temel sebep, arz ve talep dengesinin bozulması.
Gıda fiyatlarının genel olarak yükselmesi, ne yazık ki, sadece yumurta ile sınırlı değil. Yüksek enflasyon, artan enerji maliyetleri ve sürekli yükselen gıda fiyatları, vatandaşların günlük yaşamında yaşadığı maddi zorlukları katmerleştiriyor. Gıda enflasyonu, temel gıda maddelerinin bile lüks hale gelmesine neden olurken, birçok aile için “ne alabilirim” soruları gündelik yaşamın bir parçası haline geldi.
İHA’nın haberine göre Yumurta satışı yapan Çetin Canözek, “Fiyatların olması gerektiği düzeyde olduğunu” belirtse de bu düşünce birçok vatandaş için gerçeklikten uzak kalıyor. Kilo fiyatlarının 300 TL’yi aştığı peynir ve çekirdek ile hazır gıdalar arasında karşılaştırma yaparak, yumurtanın fiyatını savunmak, derin bir ekonomik sınıf ayrımını da gözler önüne seriyor. Zira 100 TL'lik bir yumurta alışverişi, temel gıda ihtiyacını karşılayamayan birçok ailenin bütçesinin sarsılmasına yol açacak bir miktar.
Yumurta, toplumumuzda protein kaynağı olarak görülen en ulaşılabilir gıda maddelerinden biridir. Ancak hastalık ve mevcut ekonomik durum bir araya geldiğinde, bu ulaşılabilirlik tehlikeye giriyor. Kuş gribi ve artan fiyatlar, sadece hayvan sağlığını etkilemekle kalmayıp, aynı zamanda halk sağlığı için de büyük bir tehlike oluşturuyor. Çünkü bir toplumun gıda güvenliği, o toplumun ekonomik istikrarı ile doğrudan ilişkilidir.
Sonuç olarak, yaşanan bu fiyat artışları ve kuş gribi salgını, etkilerini derinden hissettirecek bir kriz durumunu oluşturdu. Eğer gerekli önlemler alınmazsa, vatandaşlar yasaklayıcı olmaktan çok temel gıda maddelerini dahi satın alamaz duruma gelebilir. Bu krizin üstesinden gelmek için hem üreticilere hem de tüketicilere yönelik acil çözümler geliştirmek, kamu politikalarının hararetle gözden geçirilmesi ve gıda fiyatlarının kontrol altına alınması gerekmektedir. Unutulmamalıdır ki, gıda güvenliği, sadece gıda üreticileri için değil, tüm toplum için hayati bir meseledir.