Madencilik sektörü, Türkiye ekonomisinin can damarlarından biri ve aslında çok daha fazlası.
Yeraltı kaynaklarımızı keşfetmek, çıkarmak ve işlemek; sadece ekonomik kalkınmamıza değil, aynı zamanda sürdürülebilir gelişmeye de büyük katkı sağlıyor. Ancak bu sektörün potansiyeline erişmesi, birkaç stratejik desteği gerektiriyor.
İstanbul Maden İhracatçıları Birliği (İMİB) Yönetim Kurulu Başkan Yardımcısı Metin Çekiç'in 4 Aralık Dünya Madenciler Günü vesilesiyle yaptığı açıklama, sektörün içinde bulunduğu zorluklara dikkat çekmenin yanında, çözüm yollarını da gözler önüne seriyor. Çekiç, sektörün sürdürülebilir ve rekabetçi kalabilmesi için mali yüklerin azaltılmasının şart olduğunu vurguluyor. 2023 yılı için belirlenen %122,93’lük Yeniden Değerleme Oranı, orman arazi bedellerinde olduğu gibi, madencilik sektörünün karşı karşıya kaldığı mali yükü artırıyor ve bu baskılar, sektörün rekabet gücünü zayıflatıyor.
Madencilik. 2021 yılında 2,1 milyar TL olan Orman Kullanım Bedeli'nin, güncel yeniden değerleme oranıyla 5 milyar TL'yi aşması, 2024'te daha da yükselen maliyetlerle birleşince sektör için tehlike çanları çalıyor. Çekiç, bu yüklerin, başta doğal taş firmaları olmak üzere, sektördeki firmaların kapanmasına neden olabileceğine dikkat çekiyor ve bu mali yükümlülüklerde artış yapılmaması gerektiğini savunuyor. Ayrıca, sektörün geriye dönük borçlarının yapılandırılması ve taksitlendirilmesi, firmalar için nefes aldıran bir çözüm olacaktır.
Madencilik sektörü, 6 milyar dolardan fazla ihracat geliri sağlıyor ve 150 bin kişiye istihdam sunuyor. Ülke ekonomisine bu denli katkı sağlayan bir sektörün kesintisiz faaliyetine olanak tanımak, ulusal kalkınma için elzemdir. Ekonomik büyümemizi destekleyerek, altın, bakır, çinko gibi hammaddelere olan bağımlılığımızı azaltma şansımız var. Ancak bunun için mevzuat süreçlerinin sadeleştirilmesi, izin süreçlerinin hızlandırılması ve sektörün benzeri olmayan temel ihtiyaçlar konusunda desteklenmesi gerekiyor.
Metin Çekiç, ÖTV alınmayan diğer sektörlerle kıyaslandığında, madencilik sektörünün de benzer yakıt desteğinden faydalanması gerektiğinin altını çiziyor. Ayrıca, KDV kanununda yalnızca altın, gümüş ve platin madenciliğine tanınan istisnaların diğer maden gruplarını da kapsaması, sektörün daha adil bir rekabet ortamına kavuşmasını sağlayacaktır.
Gelecek vizyonumuzda madencilik sektörü, Türkiye'nin ekonomik dinamiklerini daha güçlü kılacak stratejik adımlardan biri olmalıdır. Bu nedenle, bürokrasinin ve kamuoyunun daha da bilinçlendirilmesi ve sektörün karşı karşıya olduğu zorlukların üstesinden gelinmesi, bizi çok daha güçlü bir ekonomik yapıya taşıyacaktır. Türkiye olarak bizler, bu zenginlik kaynaklarını en iyi şekilde değerlendirmeli ve bu sektörü hak ettiği noktaya taşımak için gerekli adımları atmalıyız. İşte bu yüzden Dünya Madenciler Günü, sadece kutlama değil, aynı zamanda sektörün geleceğine dair ortak akıl geliştirmenin de günüdür.
***
KADININ DEMOKRATİK ZAFERİ
Türk kadınının toplumsal hayatta hak ettiği yeri almasının en somut göstergelerinden biri, hiç kuşkusuz seçme ve seçilme hakkını elde etmesidir. Bu hak, 3 Nisan 1930 tarihinde belediyelerde, 26 Ekim 1933 tarihinde köy ihtiyar heyeti ve muhtarlık seçimlerinde, nihayet 5 Aralık 1934'te Türkiye Büyük Millet Meclisi’nde kadınlara tanınarak demokrasi tarihimizin en önemli adımlarından biri olmuştur.
Ulu Önder Mustafa Kemal Atatürk'ün öncülüğünde, Türk kadını, birçok Avrupa ülkesinden önce bu demokratik haklarını kazanmıştır. Fransa, İtalya, Hırvatistan, Slovenya, Romanya, Bulgaristan, Belçika, Yunanistan ve İsviçre gibi ülkelerde kadınların bu haklara ulaşmalarının bizden çok sonra gerçekleşmesi, Atatürk’ün ilerici vizyonunun ne denli ileri seviyede olduğunun bir göstergesidir.
Kurtuluş Savaşı’nda yeri geldiğinde cephede savaşmış, yeri geldiğinde cephe gerisinde kahramanca destek vermiş olan Türk kadını, Atatürk'ün reformist yaklaşımı sayesinde medeni haklarına kavuşarak, sadece bir savaşın değil, aynı zamanda uygarlaşma mücadelesinin de liderlerinden biri olmuştur. Atatürk'ün, "Medeni memleketlerin birçoğunda, kadından esirgenen bu hak, bugün Türk kadınının elindedir ve onu yetki ve başarıyla kullanacaktır" sözleri de bu vizyonun yansımasıdır.
Bu devrim, sadece kadın erkek eşitliğine değil, aynı zamanda demokrasinin derinleştirilmesine de hizmet etmiştir. Atatürk, bu adımla, kadının eğitimde, iş hayatında, siyasette daha aktif rol almasının önünü açmış, onu toplumsal kalkınmanın merkezine koymuştur.
Bugün bu hakkın verilmesinin üzerinden yıllar geçmiş olabilir, ancak Atatürk’ün Türk kadınını aydınlanmanın ve demokrasinin en önemli parçalarından biri yapma vizyonu hala güncelliğini korumaktadır. Bu nedenle, kadınlarımızın toplumsal hayattaki rolleri üzerine yeniden düşünmeli, onların sosyal ve politik yaşamda daha aktif yer alabilmeleri için mücadeleye devam etmeliyiz. Çünkü medeni bir toplum, ancak kadın ve erkeğin eşit temsil edildiği, ortak kararlar alabildiği bir yapıyla mümkündür.
Mustafa Kemal Atatürk'ün bıraktığı bu demokratik mirası yaşatmak ve ona sahip çıkmak, gelecek nesillere eşit, adil ve aydınlık bir dünya bırakmanın anahtarıdır. Türk kadını, geçmişin izinde, geleceğin inşasında güçlü bir figür olmaya, kazandığı hakları savunmaya ve geliştirmeye devam edecektir.