Sevgili okurlar;
Başta insanoğlu yaradılışı olmak üzere, her şey madde üzerine kurulmamıştır. Allah insanları yaratmış. Ama onlara maddeden vücut verdiği gibi, manen de birçok özelliklerde donatmıştır.
Yüce Allah insanları, yiyip içmenin dışında manevi duygularla da donatmış ve saadetin sadece madde ile elde edilmeyeceğini, bunun yanında ruh sağlığı ve ibadet özellikleriyle de olgunlaşmasını emretmiştir.
Yüce Allah Kur'an'ında, 'Biz insanları ve cinleri, bize ibadet etsinler diye yarattık' buyurarak, manen mücehhez (donanımlı) olmamız için bunu şart koşmuştur.
Esas konu: Günümüzde her şeyin artık maddeye dökülmesi ve her yapılan işin karşılığında bir şeylerin beklenir hale gelmesi, iş bu noktaya gelince, ne Allah'ın rızası, ne de insanların memnuniyeti kalıyor. Özellikle, din adına yapılan birçok işler gösteriş ve karşılık menfaatine dönüşmüş. Atalarımız sağ elin verdiğini sol el görmemeli, bilmemeli dediği halde. Bir Ramazan ayında özellikle fakirler için verilen iftar yemeklerinde bile. Hemen her kapının girişine veren şahsın ismi ve işyeri unvanı, logosu çok büyük puntolarla yazılıyor. Böyle olunca da Allah'ın rızası kalmıyor. Bu konu ile ilgili olarak yaşadığı iki anıyı buraya yazarak sizlerle paylaşmak istiyorum. Bizim öğrenciliğimizde, Beylerbeyi'nden Beykoz'a doğru giderken sahilde bulunan bütün yalıların dış kapısına, özellikle Ramazan ayında münadiler (davetçi) kapıya çıkarak yoldan geçenlere kişi ayırt etmeksizin buyurun iftarı burada açın diye davet ederdi, oraya girdiğimizde o daveti kimin verdiğini dahi bilmezdik. Yıllar sonra aynı yerden geçerek anıları tazeleyelim diye o yalılara baktım. Yine bir Ramazan ayı idi. Ve akşam iftarda yakındı. O yalıların kapılarında şu ifadeler kalmış 'DİKKAT KÖPEK VAR' haliyle kimse de yakın olamıyordu.
İkinci konu ben İstanbul'da Fatih'te okurken bizi okutan Hoca Efendi ile birlikte hafızları da iftara davet etmişlerdi. Hocamız bizi topladı, o davete götürdü. Kapının girişinde (lokanta) falanca şahsın iftarına 'Hoş geldiniz' yazısı vardı. Hoca efendi bunları görünce, önce tereddüt etti, girip-girmemekte kararsız kaldı. Biz de çok yorulmuş ve acıkmıştık. Oradaki karşılayanlara, Biz Allah'ın iftarına geldik. Bu iftara ben katılmam dedi. Biz öğrencisi olduğumuz için Hocamızdan çok çekiniyorduk. Birkaç dakika bekledikten sonra bize haydi çocuklar gidiyoruz dedi. Ve yaklaşık 15 kişi idik. Bizi aldı bir çorbacıya götürdü. Orada kalabalıktı bekledik. Birkaç masa boşalınca bizi oturttular ve sadece çorba kalmıştı. Onu içerek tekrar yurda döndük.
Eski alimler Allah'ın rızasına bu kadar düşkündü. Ama şimdi zenginlerin davetine zenginler katılıyor, fakirlere, gariplere ise Allah'a şükür küçümsemiyoruz. Belediyelerin çadırları kalıyor. Allah rızası için yapılması gereken bir hayır bile mana aleminden uzak, gösteriş ve maddeye kaçıyor. Özellikle İstanbul'da verilen lüx oteldeki yemekler ve iftarlar tamamen Güç ve Gövde Gösterisine dönüşüyor. Burada Allah'ın rızası ne kadardır onu da ancak Allah bilir. Yarın torpilin ve riyanın olmadığı, o hesap gününde bunların karşılığı elbette ki karşımıza çıkacaktır. (Hayrın en makbulü gizli olandır) Bu zamanda insanlar, Allah'ın rızası yerine kulların alkışlarını tercih ediyorlar.