Odunpazarı...
Adıyla müsemma olmak üzere,
Cumhuriyetten önceki ve sonraki yıllar boyunca,
Eskişehir'in çevre köylerinden getirilen odunların satıldığı pazar yeri olmuş...
Köylüler;
Satmak için kağnı arabalarıyla getirdikleri odunları satmışlar meydanda...
Adı da oradan kalmış zaten...
Odunpazarı...
18. ve 19 yüzyıllarda odun satılan pazara ev sahipliği yapan bölge, 2015 yılında; özünden ve sözünden hiç ayrılmadan 'Dünya Ağaç Günü'ne ev sahipliği yaptı...
Dünya üzerinde üçüncü, Türkiye'de ise ilk büyük etkinlikti...
Dünya için bile yeni olan bir etkinliğin organizasyonuna Odunpazarı Belediyesi'nin ulaşabilmesi bile önemli bir başarıyken, sahiplenmesi ve başarıyla gerçekleştirmesi gerçekten çok önemliydi...
Yalnızca bugün için değil...
Zira önümüzdeki yıllarda başka ülkelerde yinelenirken, etkinliğin geçmişinden ve dolayısıyla Eskişehir'den ve Odunpazarı'ndan sıkça söz edilecek...
Bu bile,
İlklerin şehri olan Eskişehir'e çok önemli bir getiri sağlayacaktır kuşkusuz...
***
68 ülkeden katılan 300 sanatçı, yaklaşık 15 gün kaldıkları Eskişehir'de önemli çalışmalara imza attılar...
Bu çalışmaların büyük bölümü de Odunpazarı'nda yani Eskişehir'de kalacak...
Önceki gün açılışı yapılan 'Ahşap Sanatlar Müzesi' Büyükşehir Belediyesi projeleriyle bir müzeler bölgesi haline gelen Odunpazarı Bölgesi'ne değişik bir renk ve tat katacak...
Ayrıca,
Eskişehir'i gezmek için gelenlerin ziyaret programlarına yeni bir müze daha eklenmiş olacak...
***
Dünya Ağaç Günü etkinliği, bir yönüyle Tepebaşı Belediyesi'nce düzenlenen Pişmiş Toprak Sempozyumu ile benzer görünüyor olsa da, Pişmiş Toprak'ın gelenekselleşmesi ile Dünya Ağaç Günü'nün her yıl farklı bir ülkede düzenleniyor olması nedeniyle aralarında farklılık var...
Etkinlik önümüzdeki yıl başka bir ülkede düzenlenecek...
O nedenle, Dünya Ağaç Günü'nün gelenekselleşerek her yıl Odunpazarı Belediyesi'nce düzenlenmesi, farklı bir tip organizasyon gerektirecek...
Bence Odunpazarı Belediyesi bunu yapabilir, yapmalıdır da...
Bu yılki etkinlikte elde ettikleri deneyim ve tanıtım avantajı, bu konuda onları fazlasıyla teşvik edecektir...

--------------------------

ARINÇ-GÖKÇEK KAVGASI...
Bülent Arınç ile Melih Gökçek arasındaki ağız dalaşını ayrıntılarıyla anlatmaya gerek yok...
Bütün Türkiye saniye saniye izliyor zaten...
İthamlar havalarda uçuşuyor; Türkiye izliyor, ibretle, hayretle, kimi teessürle, kimi keyifle...
Bazı kesimler de,
Yaşananları AKP'nin çözülme süreci olarak görüp, Haziran seçimlerinde iktidarın değişeceğine kadar götürüyor değerlendirmelerini...
Her birini izleyip göreceğiz elbet...
Ancak, Arınç ve Gökçek'in yaşadığı polemiğin ortaya çıkardığı-çıkaracağı onca gerçekliğin ve sonucun yanında, dikkatlerden kaçmaması gereken bir nokta daha var...
Recep Tayyip Erdoğan'ın Başbakanlık ve genel başkanlığı döneminde kolaylıkla yaşanmayacak bir disiplinsizlik, Ahmet Davutoğlu döneminde yaşanıyor...
AKP her ne kadar hala aynı birliktelik içinde olduğunu söylese de, yaşananlar bunun tam tersi olduğunu gösteriyor...
Erdoğan'ın otoriter yönetimi Davutoğlu döneminde yerini daha gevşek ve disiplinsiz bir yönetime bırakmış gibi görünüyor...
Bu durum,
Erdoğan'ın daha az, Davutoğlu'nun daha çok demokrat olmasından kaynaklanıyor olabilir mi?
Hayır...
Bence sorunun yanıtını çok başka yerlerde, çok derinlerde aramamıza gerek yok...
Burnumuzun dibinde...
Hepimizin kimi zaman eksikliği, kimi zaman meziyeti olan 'insan olmak' halinde gizli bence...