Kıbrıs Türk Heyeti, Ankara'ya giderek, aynı görüş doğrultusunda, ilgililerle görüşmek isterler. Ancak, Türkiye'nin o günlerde henüz böyle bir konuda, Kıbrıs Türk Heyeti'ne cesaret verici bir tutum içine girmesi olanaksızdır. 12 Ekim 1919 günü, Lefkoşa'da adanın dört bir yanından gelen Türk temsilcilerinin katılımıyla Osmanlı İmparatorluğu'nun yıkılışı sonucu ortaya çıkan durum üzerinde görüşmeler yapılır. Ayrıca, Yunanistan'a ilhak girişimleri kınanarak, protesto edilip, statükonun devamı kararı alınır. Osmanlı İmparatorluğu'nun dağılması, Kıbrıs Türklerini hamisiz bırakmıştır. Tehlike kapının eşiğine gelmiş, örgütlenmek, Türk halkının ve Türk kimliğinin istekleri dünyaya duyurulmalıdır. Olaylara seyirci kalmak, 'Enosis'i kabullenmek, adadaki Türk varlığının bütünüyle yok olması demektir.
Bu korkunç olasılıklar karşısında toplum ileri gelenleri bir araya gelerek çareler düşünmeye başlarlar. Varılan fikir birliği bir 'Milli Meclis' oluşturma yönündedir. Müftü Ziyai Efendi ile öğretmen Mehmet Remzi Okan bu hareketin öncüleri olurlar. 10-11 Aralık 1918 günü Lefkoşa'da, adanın her yanından gelen temsilcilerin katılımıyla yapılan ve Meclis-i Milli olarak adlandırılan toplantı, ulusal birlik ve bütünlük bilincini yaratma amacını gütmektedir. Paris Barış Konferansı öncesinde Türk halkı, sesini, varlığını, haklarını dünyaya duyurmalıdır. Kıbrıs'ın Yunanistan'a ilhakına karşı duruş, gerekçeleriyle ortaya konulmalıdır. 10 Aralık 1918 günü ilk toplantı Lefkoşa'da yapılır.
Toplantı 12 Aralık'a kadar devam eder ve oybirliği ile Müftü'nün başkanlığında bir heyetin Paris'e giderek oradaki İstanbul delegeleri ile temaslar yapması, Türk halkının sesinin, isteklerinin dünyaya duyurulması için çalışmalar yapılmasına karar verilir. İkinci bir kararda ise ; Kıbrıs'ın gerçek ve hukuki olarak sahibi olan Osmanlı Devleti'ne iadesi gerektiği belirtilmektedir. Müftü Ziyai Efendi'nin alınan karara uygun olarak adadan ayrılmasına İngiliz Sömürge Yönetimi izin vermediği için Kıbrıs Türk Heyeti'nin İstanbul'a ve oradan da Paris'e gitmesi mümkün olmaz. Milli Kongre'nin düzenleyicilerinden M. Remzi Okan ise İngiliz sömürge yönetimi tarafından başöğretmenlik görevinden uzaklaştırılır. 1920 yılında Remzi Okan'ın çıkarmaya başladığı 'Doğru Yol' gazetesine de sansür uygulanmaktadır.

TÜRK İSTİKLAL SAVAŞI SONRASINDA KIBRIS

Yunan orduları, İngiliz Hükümeti'nin cesaretlendirmesi ve desteği ile 15 Mayıs 1919'da İzmir'i işgal etmiş ve Anadolu'nun içlerine doğru ilerler Yunanlıların Anadolu macerası, Mustafa Kemal'in üstün komuta yeteneği ve Türk milletinin kahramanca direnişi sonucu büyük bir yenilgi ile sona erecektir. 9 Eylül 1922'de Türk orduları İzmir'e girer ve 6 Ekim 1922'de Mudanya Mütarekesi ile ateşkes sağlanır. Artık barış yapma zamanı gelmiştir.
Kıbrıs Türk toplumu, Birinci Dünya Savaşı yenilgisinin ardından Türkiye'de başlatılan kurtuluş ve bağımsızlık hareketlerini yakından izlemektedir. Meclis-i Milli toplantısının ardından Lefkoşa'da yayınlanmaya başlayan 'Doğru Yol', 'Söz' ve 'Vatan' gazeteleri ile 1920 Eylülünde, Larnaka'da yaşama geçirilen aylık 'İrşad' dergisi, Türkiye'deki Milli hareketleri ve ulusal direnişi, Mustafa Kemal'in başlattığı Kurtuluş savaşıyla Ankara'da Milli bir meclisle, milli bir hükümet kurulması süreçlerini Kıbrıs Türk toplumuna duyurmaktadır. Basın yoluyla yapılan bu haber ve bilgi akışı, ayrıca adanın her yanında kurulan cemiyetler, kulüpler, dernekler kanalıyla da halka yansıtılmakta, bu kuruluşların sosyal etkinlikleri ile de halkın milli birlik ve bütünlüğü yanında Anavatandaki kurtuluş mücadelesine maddi ve manevi katkılar sağlamaktadır.
Bu örgütlenme hızı ve çoşkusuyla kasabalarda ve bazı Türk köylerinde çeşitli hayır cemiyetleri kurulmuş ve hepsi de, kendi koşulları ve olanakları ölçüsünde yararlı etkinlikler yapmaya başlamıştır. Nitekim, yerel gazetelerin de teşvik ve kampanyaları sonucu adanın her yanında eğitim seferberlikleri başlatılmış, okullar için yardımlar toplanmaktadır. Toplumun örgütlenmesi, Türk basınında artık en belli başlı konuyu oluşturmakta, bu yönde sürekli olarak halkı teşvik edici, telkinler, yorumlar, ortaya atılmaktadır. Buna karşın, 1919 yılında, 'Enosis' hayallerinin artık gerçekleşeceği, hatta Anadolu'nun Ege bölümünü de içine alacak ve başkenti İstanbul olacak büyük bir 'Yunan Devleti' kurulacağı şeklindeki haberler Rum basınında manşetlerden verilmekte, bu yönde yazılar ve yorumlar yayınlanmaktadır. Rum tahrikleri ve 'Megali İdea' emellerinin bu kadar açık şekilde, her gün belirtilmesi karşısında Kıbrıs Türk hakli çareyi örgütlenmekte, birlik ve beraberlik içinde olmakta ve Anavatan Türkiye'de, Mustafa Kemal'in başlattığı Kurtuluş Savaşı'nın zaferlerinde arayacak, Mustafa Kemal düşüncesine sarılacaktır. Bu nedenle, 1919- 1922 yılları arasında hem örgütlü bir birlik yaratmak, hem de İngiliz sömürge yönetiminin tüm baskı ve denetimine karşı çıkmak için, Anadolu'daki Türk Kurtuluş Savaşı'nı, elindeki tüm olanaklarla desteklemek Kıbrıs Türklerinin tek amacı olacaktır.
Köylerde, kentlerde bağışlar yapılmakta, bayramlarda kurban derilerinin Hilal-i Ahmer'e (Kızılay) yardım maksadıyla toplanmasına özen ve çaba gösterilmekte, aynı amaçla köylerde, kasabalarda tiyatro temsilleri verilmekte, 'Kosova Muharebesi, Vatan yahut Silistre' gibi milli piyesler sahnelenmekte, bir yandan da Kıbrıs Türk eğitiminin geliştirilmesi ve bu yönde Türk çocuklarının, Rum çocuklarından geri kalmaması için de çeşitli faaliyetler başlatılmaktadır.
Kıbrıs Türk halkının adada varlığını koruyabilmesinin bir diğer koşulunun ekonomik kalkınmayı gerçekleştirmek olduğu da aynı yıllarda gündeme gelecektir. Gerek Doğru Yol, gerekse Söz gazeteleri bu yönde de halkı uyarıcı makaleler yayınlarlar. Ada dışına çıkması engellenen Müftü Ziyai Efendi, Meclis-i Milli toplantısında alınan kararlara uygun bir uğraş vermek için, 1924 yılında Kıbrıs Türk Cemaat-i İslamiyesi adında bir örgüt kurar. Böylece Kıbrıs Türkleri, yüzyıllardan beri alışılagelen 'İslam' ve 'Osmanlı' kelimeleriyle tanımlanmak yerine, ilk kez 'Türk Toplumu' olarak tanımlanmaktadır. Bu gelişme, hiç kuşkusuz, Mustafa Kemal'in Anadolu'daki Kurtuluş Savaşı'nı zaferle sonuçlandırarak Türkiye Cumhuriyeti Devleti'ni kurmuş olması ve Türk milliyetçiliğinin başarılı sonuçlar alarak, 'Türk' olmakla gurur duyan bir toplum yapısının milli ruh, milli hedef, milli devlet esasına yönelmesinden esinlenmektedir.
15 Ekim 1930'da yapılan Yasama Meclisi seçimleri, Türk toplumu içindeki 'Halkçı' ve 'Evkafçı' olarak adlandırılan iki grup arasında çok çekişmeli ve hayli tartışmalı geçer. Halkçıların önderliğini Necati Mısırlızade (Özkan) yapmakta, Evkafçıların önderi ise Evkaf Murahhası, Yasama ve İcraat Meclisi üyesi Mehmet Münir'dir. Kıbrıs Valisi Storrs, toplumun bu iki siyasi kanadı içinden Mehmet Münir yanlılarına büyük destek vermektedir. 15 Ekim 1930'da yapılan seçimleri 'Halkçılar' kazanır ve böylece Necati Mısırlızade Yasama Meclisi'ne girer.
Kıbrıs Türk halkının ezici çoğunluğunun, bu ulusal kavgada, haklarını geri alma ve varlığını koruma savaşımında Halkçıların yanında yer alması cesaret ve umut vericidir. Bu sırada, toplumun aydın kesimi de ağırlığını Halkçılardan yana koymuştur. Lise öğrencileri ise, halkçı hareketin birer militanı gibi köylerde, kentlerde aydınlatıcı eylemlerde bulunmaktadırlar. Toplum içinde genç bir avukat olarak kendine özgü fikirleri, cesur ve atak davranışları ve ilerici görüşüyle dikkat çekmeye başlayan Mehmet Rifat (Con Rifat) da Halkçı liderler yanında yerini alır. Con Rifat'ın 11 Nisan 1933'te yayınlamaya başladığı haftalık 'Masum Millet' gazetesiyle Halkçılara katılması, Evkafçılara ve işbirlikçilere karşı verilen mücadelede önemli bir güç kaynağı oluşturacaktır.
Osmanlı Devleti'nin geçmişte İngilizlere bıraktığı bu muhteşem ada, büyük mücadelelerle kazanılan yorgun Türkiye tarafından korunmaya çalışılsa da, bu dönemin yetersizlikleri ve yorgunlukları içinde pek mümkün görünmemektedir. Lozan'da, Misak-ı Milli sınırları dışında kalan Türk topraklarının elden çıkışını koruma olanağı yoktur. Nitekim Kıbrıs'ın hukuken de İngilizlerin elinde kalması bu antlaşma ile kabul edilecektir.
Lozan Antlaşması'nın 16. maddesi ile Türkiye, belirlenen sınırlar dışındaki tüm toprakları üzerindeki haklarından vazgeçmektedir. Bunun sonucu, Türkiye'nin Kıbrıs üzerinde hukuki bir hakkı kalmamıştır. Ancak bu madde içinde yer alan ve adaları ilgilendiren bir ifade vardır ki, 'adaların geleceğinin ilgililer tarafından saptanacağı' koşulunu getirmektedir. Buna göre, İngilizlere bırakılan Kıbrıs'ın da gelecekteki statüsü belirlenirken, bunun ilgililer tarafından saptanması gerekmektedir. Kıbrıs'la yakından ilgili olan tarafların ise, her şeyden önce Kıbrıslı Türkler ve Rumlar, daha sonra da bu iki toplumun anavatanları olduğu gerçeği dikkate alındığında, Lozan'ın 16. maddesinin Kıbrıs'ın geleceğinin saptanmasında Türk tarafına eşit bir hak tanıdığı da ortaya çıkmaktadır.
Yine Antlaşmanın 21. maddesinde ise, Kıbrıs'ta Türk tabiyetindeki insanların İngiliz vatandaşlığına geçişlerini bazı koşullar içerisinde hükme bağlamaktadır. Buna göre, Türk vatandaşı olarak kalmak veya İngiliz uyruğuna geçmek için Kıbrıslılara iki yıllık bir süre tanınmaktadır. Türk vatandaşlığını korumak isteyenler bu süre zarfında karar vermek ve karar verdikten bir yıl sonra da adayı terkedeceklerdir (Devam Edecek).