Kültürel-Tasavvufi Kimlik
13. yüzyılda yaşamış olan Hacı Bektaş Velî hakkında objektif ve bilimsel anlamda birşeyler söylemek son derece güçtür. Bir tarafta hakkındaki kaynakların yetersizliği, diğer taraftan ölümünden bu yana geçen yaklaşık yedibuçuk yüzyıla yakın bir süre içinde tarihsel kimliğinden soyutlanarak artık tamamen bir 'Ulu Kimlik' haline gelmiş olması bilimsel değerlendirmelerin düzeyini düşürmektedir.
Baba Resul'ün ileri gelen halifelerinden olan Hacı Bektaş Velî hakkında döneminin kaynaklarında hiçbir bilgi bulunmamaktadır. Onun hakkında bilinenler aşağı yukarı Velayetname'ye dayanır. Muhtemelen Uzun Firdevsî tarafından Hacı Bektaş'ın ölümünden hemen hemen iki yüzyıldan fazla bir zaman sonra yazılan bu eser de Hacı Bektaş'ı tam olarak ortaya koyamamaktadır. I.Melikoff, Hacı Bektaş'ın yaşadığı dönemde öne çıkmış bir kimlik olmadığını savunarak; döneminin kaynaklarında iz bırakmamasına bakılırsa, onun kendi zamanında fazla ün sahibi olmadığına hükmetmenin yalnış olmayacağını savunmaktadır. Ancak bu yargı, kaynaklar düzeyinde böyle görünmektedir. Anadolu kültürünün sözlü ve eylemsel bir kültür olması özelliğine bakılırsa bu yargının doğruluğu azalmaktadır.Ayrıca bu yargıyı, O'nun hem bir Babaî şeyhi hem de Selçuklu başkentinde kaleme alınan yazılı kaynakların ilgi alanına ancak olağanüstü olaylara karıştıkları zaman girebilen kırsal kesime mensup bir Türkmen babası olmasıyla açıklayabiliriz.
Hacı Bektaş, Aşıkpaşazade'nin O'nun Baba İlyas'la olan ilişkisine açıkça işaret etmesine rağmen, genellikle Baba İshak'ın halifesi olarak görülmüştür.
Ahmed Eflakî, Elvan Çelebi ve Aşıkpaşazade'nin üçlü şehadetleriyle Baba İlyas ile Hacı Bektaş arasında bir Şeyhlik-Halifelik bağlantısının bulunduğu kesinlik kazanmaktadır.
Aşıkpaşazade, kardeşi Menteş ile birlikte Baba İlyas'a intisab ettiğini, sonra birlikte Kırşehir'e geldiklerini oradan Kayseri'ye geçip, Menteş'in buradan Sivas'a giderek orada öldürüldüğünü bunun üzerine Hacı Bektaş'ın Karayol (Sulucakaraöyük)'a gittiğini bildirmektedir.
Velayetname ise Hacı Bektaş'ı çok daha değişik bir yapıda göstermektedir. Velayetname'ye göre; Hacı Bektaş, Horasan'ın Nişabur şehrinde doğmuş olup, İmam Musa Kazım'ın neslinden gelen ve İbrahim-i Sanî diye tanınan Seyyid Muhammed'in oğludur. Buradan Hacı Bektaş'ın Anadolu'nun eski sakinlerinden olmadığı, Moğol istilası sırasında buraya göç ettiği anlaşılmaktadır.
Irène Beldiceanu'nun tesbitleri; Hacı Bektaş'ın Sulucakaraöyük'e Velayetname'nin yazdığı gibi yalnız bir derviş olarak gelmediğini, kendine bağlı Bektaşlu adını taşıyan bir oymakla birlikte geldiğini ortaya koymaktadır. Bu da bize, Türkmen babalarının, hem kabile şefi hem de birer dini önder olduklarını göstermektedir.
Ayrıca, Hacı Bektaş Velî'nin, Velayetname'ye dayanarak başka bir Türkmen boyu olan Çepniler arasına yerleştiği de göze çarpmaktadır. Bu bilgi üzerine A.Y.Ocak, Bektaşlu Oymağının Çepni Boyunun bir parçası olabileceğini söylemektedir.
Hacı Bektaş'ın Moğol baskısı ve hakimiyeti dönemine rastlayan eylemleri iki aşama göstermektedir. İlk olarak; bölgedeki Gayr-ı Müslimler ve hatta Moğollar arasında bir 'Anadolu Türk İnancı' propagandasından oluşan çabaları, ikinci olarak da Türkmenler içinde Baba İlyas da dahil olmak üzere kendisinin toplumsal ve inanç boyutundaki düşüncelerini yaymak olarak gözlenmektedir.
Hacı Bektaş Velî, Baba İlyas'ın halifelerinden biri olarak onun düşüncelerinin yayıcısı olmuştur. Velayetname de dahil olmak üzere kaynaklarda Baba İlyas'ın adı geçmemesine rağmen, O'nun halifeleri arasında bir Baba Resul veya Resul Baba adı sıkca kullanılmaktadır. Bu da büyük bir ihtimalle Baba İlyas'dır. Bektaşi geleneği, aradan geçen birkaç yüzyıl boyunca iki kimlik arasındaki ilişkiyi, Hacı Bektaş'ın yükselen kimliğine yakışır bir biçime sokarak bir kimlik değişimini uygun bulmuştur. Ayrıca hocası olarak bir Lokman-ı Perende'den ve en çok da şeyhi ve kendisine Rum diyarında halifelik veren üstadı kimliğiyle Ahmed Yesevî'den söz edilmektedir.
Velayetname'ye göre Lokman-ı Perende, babası tarafından Hacı Bektaş'ın eğitimi ile görevlendirilmiştir ve Ahmed Yesevî'nin halifesidir. Bununla beraber A.Y.Ocak'ın işaret ettiği Ravzatu's-Safa, Habibü's-Siyer ve Nefehatü'l-Üns'de, 11. yüzyılda yaşamış ünlü Melametî şeyhi Ebu Said-i Ebu'l-Hayr ile çağdaş bir Şeyh Lokman-ı Serahsî'den bahsedilmektedir. Özellikle Nefehatü'l-Üns'e dayanarak Lokman-ı Serahsî'nin Lokman-ı Perende diye de tanınmış olabileceği ihtimali kuvvetlidir. Ancak Hacı Bektaş'ın hocası kabul edildiği takdirde Ebu Said-i Ebu'l-Hayr ile çağdaş sayılması imkansızdır. Çünkü arada çok uzun zaman farkı vardır. Eğer tersi kabul edilirse yani gerçekten Ebu Said'in çağdaşı ise, o zaman da hem Hacı Bektaş'ın hocası olması hem de Ahmed Yesevî'nin çevresinde bulunması imkansızdır.
Ahmed Yesevî ve Hacı Bektaş bağlantısında kronolojik anlamda buna da imkan yoktur. Her ikisinin ölüm tarihleri arasında yüz yıldan fazla bir zaman farkı vardır. Ancak burada Hacı Bektaş'ın dinsel ve toplumsal kimliğinin kökleri, etkileri bir kez daha ortaya çıkar. Bu bilgiler Hacı Bektaş'ın Yesevî geleneği ile bir ilgisinin olduğunu göstermeye yaradığı gibi Ahmed Yesevî'nin Türkmenler arasında bir hayli önemli bir kişilik olduğu sonucunu da doğurmaktadır. Bu göstergeler ışığında birçok araştırmacı ; Hacı Bektaş'ın Baba İlyas'a intisab etmeden önce, bir Yesevî dervişi olmamakla birlikte Yesevî geleneğini koruyan bir tarikata (Haydarilik) mensup olduğunu, Baba İlyas'ın çevresine katıldıktan sonra aynı zamanda Vefailik içinde de olduğunu veya kendi mensubiyetini koruduğunu da söylemektedir.
Hacı Bektaş olgusunda diğer bir sorun da Hacı Bektaş'ın Haydarî geleneklerine de bağlanmış olmasıdır. Velayetname' de bir de Kutbeddîn Haydar'dan bahsedilmekte ve bu kişi Ahmed Yesevî'nin nefes evladı yapılmaktadır. Haydariliğin Yesevilik ile Kalenderî geleneklerinin birleştirilmesi ile Kutbeddin Haydar tarafından 12. yüzyıl sonlarında İran'da kurulmuş heterodoks bir Türk inancı olması, ayrıca Velayetname'de Hacı Bektaş'ı bir Haydari dervişi şeklinde tasvir eden bölümler Hacı Bektaş'ın bir Haydari kimlik olduğu izlenimini de vermektedir.
Bütün bu bilgilerin ışığında Hacı Bektaş Anadolu'ya bir Haydari dervişi olarak gelip bir Vefai şeyhi olan Baba İlyas'a intisab etmiş, onun halifeliği mevkiine yükselerek bu kimliğiyle Sulucakaraöyük'e yerleşmiştir. Baba İlyas'a intisabı O'nu aynı zamanda bir Babai şeyhi olarak da adlandırmayı gerektirmektedir.
Hacı Bektaş Velî 669 (1270-71) yılında ölünceye kadar Sulucakaraöyük'de yaşamıştır. Bu yaşam süreci içinde özellikle Mevlana ve onun çevresindekilerle, ayrıca Ahi Evran ile bazı ilişkiler içinde olduğunu kaynaklar göstermektedir.(Devam Edecek).