7 Haziran seçimlerinin hemen ardından Cumhurbaşkanı Erdoğan ile görüşen ve bu nedenle de hem partisinden hem de kamuoyundan ciddi eleştiriler alan Deniz Baykal, kendisine iletilen bakanlık teklifine yanıt verdiği 3 sayfalık mektupta, Türk siyasi tarihinde önemli izler bırakacak tespitlerde bulundu…
Tüm mektubun ana fikri, aslında son paragrafta gizliydi…
'Nasıl geçmişte 12 Eylül Kenan Evren hukukuna karşı rakiplerimiz olan siyasetçilerin hukukunu savunduysam, şimdi de milletin hukukunu sizlere karşı savunmak boynumun borcudur.'
Dönemin CHP Genel Başkanı Deniz Baykal, 2002 genel seçimlerine aday olarak katılamayan AKP Genel Başkanı Erdoğan'ın, Siirt seçimlerinin yenilenmesi sonucu TBMM'ne girmesinde etkin rol oynamıştı…
Recep Tayyip Erdoğan'ın hukukunu savunduğunu dile getiren Baykal, bugün aynı hassasiyetle milletin hukukunu savunmayı boynunun borcu olarak görüyor…
***
Tüm siyasi hayatı boyunca, hem parti içinde hem parti dışında en çok muhalefet edilen isimlerden biridir Deniz Baykal…
Beğeneni, seveni olduğu kadar, beğenmeyeni ve sevmeyeni de oldukça fazladır…
Ama kim ne derse desin bugün, Türk siyasi hayatının en deneyimli ve en önemli simge isimlerinin de başında gelmektedir…
Baykal'ın, Başbakan Ahmet Davutoğlu'na hitaben yazdığı mektupta dile getirdikleri, Türkiye'nin son 13 yılda yaşadıklarına ve bunların yarattığı sonuçlara ilişkin tarihe not düşecek derecede önemli…
***
İşte Deniz Baykal'ın mektubundan önemli satır başları…
* 7 Haziran seçimlerinden iki buçuk ay sonra yeni bir seçim kararının alınması, TBMM'nin daha komisyonlarını bile kuramadan tüketilmesi, aslında millet iradesine meydan okumaktır. TBMM hükümet kuramadığı için seçime gitmiyor. TBMM'ni yeni bir seçime götürmek için hükümet kurulamıyor.
* 9 Haziran'daki buluşmamızdan sonra, Cumhurbaşkanı'nın yaptığı 'Egolarımızdan sıyrılalım. Milletin iradesi ortadadır. Koalisyon kaçınılmazdır' konuşmasıyla başlayan dönem ne yazık ki çok kısa sürmüştür. TBMM Başkanlık seçimi bu açıdan bir temel kırılma noktası olmuştur.
* TBMM Başkanlık seçimi ile 7 Haziran'da ortaya çıkan farklı siyasal güçlerin birbirilerinin varlığına ve anlayışlarına saygı göstermek zorunda olduğu uzlaşma ve işbirliğine dayalı hukukun üstünlüğüne, anayasaya saygılı yeni bir siyasal dönemin açılacağı umudu ağır bir darbe yemiştir.
* Hiçbir ülkede demokrasi, güç sahiplerinin atıfetiyle gerçekleşmez. Demokrasi muktedirlerin lütfu değil mecburiyetidir. Ne yazık ki 7 Haziran'dan sonra milletimiz muhalefet partilerine Türkiye Büyük Millet Meclisi çoğunluğunu vermiş ama bir muhalefet partisinin eksantrik politikaları sonucunda o çoğunluk kimseyi hiçbir şeye mecbur edememişti
* Meclis'te çoğunluğu kaybeden siyasi parti, bir kısmı milletvekili bile olmayan bakanları ile Türkiye'yi yönetmektedir. Bu durum, seçim hükümetiyle sürmeye devam edecektir. Türkiye Büyük Millet Meclisi aylardır devre dışıdır. Aylarca da öyle kalacağı anlaşılmaktadır. İç barışımızı, ekonomimizi, uluslararası ilişkilerimizi derinden etkileyen tercihlerin yapıldığı, çok ağır insan ve vicdan bedelleri ödediğimiz böyle bir dönemde parlamentoyu yok sayarak, onun meşruiyetine ihtiyaç duymadan ülkeyi yönetme anlayışı seçime saygı ile demokrasi, hukuk ve anayasa duyarlılığı ile bağdaştırılamaz.
* Hükümeti kurma çalışmaları başarısızlıkla sonuçlandıktan sonra, ana muhalefet partisi liderine, hükümeti kurma görevi verilmemesini hiçbir gerekçe ile mazur göstermek mümkün değildir. Bu tutum; siyasete, demokrasiye, hukuka, parti liderlerine karşı ben-merkezci arogant bir tutumu yansıttığı kadar, koalisyona bir şans vermeme, seçim dışında bir seçenek bırakmama telaşını da yansıtmıştır.
* 7 Haziran'da oluşan TBMM'ne ayıplı mal muamelesi yapılmakta, erken seçim kararı ile değiştirilmesi talep edilmektedir. 7 Haziran'da ortaya çıkan yeni milli irade şekillenmesine rağmen Türkiye, aylardır eski tek parti yönetimi ile eski anlayış ile fiilen yönetilmektedir. Yeni TBMM'ni beğenmeyenler, siyaset takvimini 7 Haziran'da dondurmuş, siyaset saatini 7 Haziran'da durdurmuşlardır. Türkiye Büyük Milet Meclisi de 'Çözüm Süreci' gibi buzdolabına konmuştur.
* Nasıl geçmişte 12 Eylül Kenan Evren hukukuna karşı rakiplerimiz olan siyasetçilerin hukukunu savunduysam, şimdi de milletin hukukunu sizlere karşı savunmak boynumun borcudur.