Öncelikle benim ve yakınlarım için acılarla yüklü geçen 2023 yılından sonra; yeni yılda okurlarıma, dostlarıma, ülkem ve dünya insanlarına sağlık, sevgi ve dostluk diliyorum.

Yeni bir yıla girerken insanların eski yılı değerlendirmesi; gelecekteki umutlar için veriler çıkarması ve yepyeni umutlar için coşkulanması çok güzel bir gelenek. İnsanlığın bu güzel geleneğini “dinsel, etnik ya da sekter dogmalarla karartarak…” yılbaşı ortamını kirletenlere inat; “bilimin rehberliğinden, demokrasinin güvenilirliğinden ve sanatın güzelliğinden beslenen umutlarımıza daha sıkı sarılmak durumundayız…”

*****

Ülkemizde son zamanlarda birçok temel maddeye ve vergilere yapılan zamların “yüksekliği” ile emekçilere ve emeklilere yapılan zamların “alçaklığı”, bir acı gerçeği tekrar gözler önüne serdi: Son seçimlerden daha da otoriterleşerek çıkan Tek Adam Sistemimiz “Kapitalizmin eşitsiz gelişme yasasını” tıkır tıkır işletiyor…

Toplumsal yaşamımızın üstüne çöken kapkara sorunlardan en çok örselenen kesimlerin başında ise “emekçiler” ve “emekliler” geliyor. 

“Emekçilerin” sorunlarının çözümü için izleyecekleri yol belli: “En yüce değer olan emeğin birleşik gücüyle bilim ve demokrasi yolunda örgütsel mücadele etmek…”

SENDİKAL HAKLAR VE TÜRKİYE

Çağımızda “Demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından biri” olarak kabul edilen “sendikal örgütlenme”; toplumsal gelişmişliğin de önemli ölçütlerindendir.

Uluslararası sözleşmelerde “Sendikal örgütlenme hakları; sendika kurma ve üye olma hakkı, toplu sözleşme hakkı, grev hakkı” olarak bir bütünlük içinde değerlendirilir.

Türkiye, sözü edilen uluslararası sözleşmelerin hepsini imzalamıştır. Ama iç hukuk düzenlemesinde ve özellikle uygulamada “ayıplı ülkeler” arasında yer almaktadır.

Ülkemizde konuyu sendikal haklar açısından irdelediğimizde karşımıza iki acı gerçek çıkıyor.

Birincisi, “ülkemizde sendikal hak ve özgürlükler uluslararası sözleşmelere ve evrensel hukuka aykırı bir biçimde kısıtlanmaktadır.” Bu alandaki engellerin siyaset kurumlarımız tarafından acilen çözülmesi gerekmektedir.

İkincisi, “ülkemizde sendikal örgütlenmenin niceliği ve niteliği çok düşüktür.” En son resmi kayıtlardan çıkardığımız aşağıdaki sayısal veriler endişe edici boyuttadır: Şöyle ki:

“Ülkemizdeki işçi sayısı yaklaşık 16 milyondur. Sendika üyesi işçi sayısı ise yaklaşık 2,2 milyondur. Sendikalı işçi oranı yüzde 14,2’dir. (Sendikasız işçi oranı yüzde 85,8’dir.)

Görüldüğü gibi ülkemizde emekçilerin sendikal haklarının önünde çok büyük sorunlar var. “Damlaların birliği ve sürekliliği doğrultusunda” öneriler şöyle özetlenebilir:

* Türkiye sendikal hareketinde “Örgütsel Birlik sağlanması” temel hedef olmalıdır.

* Türkiye sendikal örgütlenmesinde “Örgütsel Bağımsızlık” mutlaka korunmalı ve geliştirilmelidir.

* Sendika içi eğitim ve sendikal kültür geliştirilmelidir.

* Sendika İçi Demokrasi Geliştirilmelidir.

Unutmayalım ki, “Birleşik ve barışık olmayan sendikal örgütlenmede kalite ve kitlesellik gelişemez…”

“ÖRGÜTLENME” EMEKLİLERİN DE HAKKIDIR

Öncelikle, demokrasinin vazgeçilmez unsurlarından olan “örgütlenme hakkı”nın emekliler için de çok önemli olduğunu vurgulamamız gerekiyor.

Ancak emeklilerin yolu daha karmaşık... Çünkü “Emeklilerin emeklerinin artık piyasa değeri yok...” O nedenle emekliler, birleşik güç oluşturmak için “bilim ve demokrasiye daha sıkı sarılmak” durumundalar...

Örgütlenme özgürlüğü öncelikle örgüt kurma ve örgüte üye olma hakkını kapsamaktadır. Bu bağlamda örgütlenme özgürlüğü; siyasi parti, sendika, dernek, vakıf ve kooperatif gibi birçok örgütlenme biçimine koruma sağlamaktadır.

Çağdaş demokratik normlarda ve uluslararası sözleşmelerde, “sendika” ile diğer örgütlenme biçimleri bir bütünlük içinde değerlendirilir. Bu örgütlenme biçimlerinin farklılıkları uzmanlık alanlarıyla ilgilidir; birbirinden öncelikli ya da aşamalı değildir.

Ülkemizin sendikal haklarla ilgili yasal düzenlemelerdeki birçok hükmün uluslararası sözleşmelere aykırı olduğunu sağır sultanlar bile biliyor. Özellikle kamu çalışanları sendikalarıyla ilgili yasalar; toplu sözleşme ve grev haklarını yasaklayan “sözde sendika yasalarıdır.”

Konumuz olan “emeklilerin örgütlenmesini” ise yukarıda belirttiğimiz gibi “örgütlenme hakkının bütünlüğü içinde” değerlendirmek gerekir. “Yani artık eylemli olarak çalışma ilişkilerinden kopmuş olan emekliler için söz konusu olan; sendikalaşmak değil, diğer örgütlenme biçimlerini kullanmaktır.” Çünkü uygulamada artık toplu sözleşme ve grev yapma olanağı ortadan kalkan emekliler için sendikal hakların bir anlamı kalmamıştır.

Bu nedenlerle gelişmiş ülkelerde “emekliler sendikası” adıyla sürdürülen bir örgütlenme biçimi yoktur. Bazı ülkelerde emekliler isterlerse sendika üyeliğini sürdürerek, sendikanın sağladığı çeşitli olanaklardan yararlanabilmektedirler.

Çağdaş demokratik uygulamalarda emeklilerin sosyoekonomik hakları “temel emeklilik güvencesi” ile ilgili olarak yapılan yasal düzenlemelerle korunmaktadır.

EMEKLİLER “MESLEK TEMELİNE DAYALI OLARAK” ÖRGÜTLENMELİDİR

Dünyanın, ülkemizin ve emeklilerin somut koşulları doğrultusunda, “uygulanabilir ve sürdürülebilir bir örgütlenme için” azim ve kararlılıkla yola koyulmak gerekiyor. Bu yolda korunması ve geliştirilmesi gereken önemli ilkeler şunlar olabilir:

* Emekliler örgütlenmesi “meslek/ işkolu” temeline dayalı olmalıdır. Genel demokrasi mücadelesine bu temelden katkı yapılmalıdır.

* “Örgütsel Birlik” ve “Örgütsel Bağımsızlık” ilkeleri titizlikle korunmalıdır.

* Diğer emekli örgütleriyle “üst birlik” oluşturulmalıdır.

* Örgütlenme “dernek” biçiminde olmalı; örgütlenme hakkının diğer biçimleri olan siyasal parti, sendika, vakıf, kooperatif, sosyal medya sitesi gibi yapılanmaların özgün amaçlarının farklı olduğu unutulmamalıdır.

 

Bu konuda yaşanan gerçeklerin açıkça gösterdiği gibi; “Yalvararak, yılgınlığa düşerek, kahrederek, küfrederek ya da Kaf Dağının ardındaki hayallerin ardından sürüklenerek haklar kazanılamıyor...”

Onun için yaşlılar/ emekliler, birleşik güç oluşturmak için “bilim ve demokrasiye daha sıkı sarılarak; damlaların sürekliliğini sağlayacak biçimde örgütlenmek” durumundalar.

Sağlıkla, sevgiyle, dostlukla, birlikte…