30 Ağustos tarihinde Tecelli Sırma tarafından yayınlanmış 'Dünya ve Türkiye'nin felaket çağı' başlıklı yazı, benim de köşemden dikkat çektiğim küresel iklim değişikliklerinin ülkemiz ve dünya açısından neden en önemli gündem maddesi olduğunu kuraklığı merkeze alarak detaylı şekilde analiz ediyor. Türkiye'deki kuraklık, su kıtlığı ve iklim değişikliği gibi konuları ele alan bu yazının ana teması, Türkiye'nin su kaynaklarının azalmasıve bunun yanı sıra iklim değişikliğinin olumsuz etkileri üzerine odaklanmış. Tecelli Sırma, bu sorunlara dikkat çekerek ülkemizin gelecekte karşılaşabileceği sorunları vurguluyor.Bu yazıda Sırma, Türkiye'nin su sorunlarına ve küresel kuraklık konularına dikkat çeken, su stresi ve kuraklık ile ilgili çeşitli görüşlerini açıklarken özellikle Türkiye'nin su stresiyle karşı karşıya olduğu, barajlardaki su seviyelerinin düştüğü, yeraltı sularının çekildiği, mahsullerin kuraklık nedeniyle zarar gördüğü vurguluyor. Aynı zamanda Sırma yazısında, tarihsel ve coğrafi perspektiften su ve kuraklık sorunlarının önemini açıklamaya çalışıyor.
Sırma yazısında başlığı Süryani papaz Mar Yeşu'nun (494-507) 'Urfa ve Diyarbakır'ın Felaket Çağı-Yeryüzü yayınları'' adlı eserinden uyarladığını ifade ederken, zaten deprem, yangın, sel, kuraklık, meteorolojik sıcaklık, salgın, savaş ve diğerfelaketlerin ve hüznün kadim çağlardan beri bu coğrafyanın kaderine, künyesine kazılmış ilahi bir damga gibi durduğunu vurguluyor. Bunların bazen teker teker, bazen de beraber geldiklerini belirtiyor. Bu yıl yaşadığımız sıcaklık, kuraklık, seller ve büyük Kahramanmaraş depreminde olduğu gibi…
Tecelli Sırma yazısında, sıcaklık ve kuraklığın dünyanın hem de ülkemizin ana sorunu haline geldiğini, bu yıl sıcaklardan bunaldığımızı,istenilen yağış olmadığı, barajlar boşaldığını, yeraltı suları çekildiğini, mahsulün tarlada kaldığını, üstelik, bunun pandeminin aksine ne geçici olduğunu ne de ilacı olduğunu belirtiyor. Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığını ve bazı uzmanların su stresine gireceğimizi söylediğini, oysa birçok bölgelerimiz çoktan su stresinden su kıtlığına geçmiş durumda olduğunu vurguluyor. Tecelli Sırma yazısındaşu konulara dikkat çekiyor:
Sıcaklık ve Kuraklık Sorunları: Yazı, Türkiye'nin sıcaklıkların artması ve istenilen yağışın alınamaması sonucu yaşanan kuraklık sorunlarını ele alıyor. Bu durumun tarım ürünlerine, baraj su seviyelerine ve yeraltı sularına olumsuz etkileri olduğu belirtiliyor.
Su Kıtlığı ve Su Stresi: Yazıda, Türkiye'nin su zengini bir ülke olmadığı ve bazı bölgelerin su kıtlığına geçtiği vurgulanıyor. Uzmanların gelecekte su stresi yaşanabileceği uyarılarına dikkat çekiliyor.
Sulama ve Tarım Sorunları: Yanlış sulama yöntemlerinin ve plansız tarım uygulamalarının su kaynaklarını olumsuz etkilediği belirtiliyor. Bu durumun özellikle GAP bölgesinde çoraklaşmaya yol açtığı ifade ediliyor.
Uluslararası Su Sorunları: Yazı, uluslararası su anlaşmazlıklarının da Türkiye'yi etkilediğine ve su kaynaklarının uluslararası politikalara dahil olduğuna değiniyor. Örneğin, Irak ve Suriye ile yaşanan su anlaşmazlıklarına değiniliyor.
Akdeniz ve İklim Değişikliği: Akdeniz bölgesinin ısınması ve deniz suyu tuzluluğunun artışı gibi iklim değişikliği etkileri ele alınıyor. Bu durumun deniz ekosistemi üzerindeki etkileri ve yerel balık türlerine olan etkileri belirtiliyor.
Sorunlara Çözüm Önerileri: Yazıda, sorunlara çözüm önerileri sunulmasa da su kaynaklarının sürdürülebilir şekilde yönetilmesi, doğru sulama yöntemlerinin benimsenmesi ve iklim değişikliği ile mücadele gibi adımların önemine vurgu yapılıyor.
Türkiye'nin su stresi ve kuraklık sorunlarına dair bu derinlemesine yazıda, su kaynaklarının önemi ve kırılganlığı açıkça ortaya koymaktadır. Yazıdaki tarihsel bir bakış açısıyla, su sıkıntısının bu coğrafyanın kaderine işlendiğini anlamak, günümüzdeki sorunları daha iyi anlamamıza yardımcı oluyor. Yazıda da vurgulandığı gibi kuraklık ve sıcaklık sorunlarının geçici olmadığı gerçeği, acilen üzerinde düşünülmesi gereken bir gerçek. Bu sorunlar, sadece mevsimsel değişimler değil, aynı zamanda iklim değişikliği gibi daha büyük bir sorunun parçası. Bu nedenle, bu sorunların ciddiyeti göz ardı edilemez.Türkiye'nin su zengini olmadığını kabul etmek, su kaynaklarını daha etkili ve sürdürülebilir bir şekilde yönetme ihtiyacını vurguluyor. Uzmanların su stresinin arttığına dair uyarıları, bu konunun ciddiyetini bir kez daha belirtiyor. Yanlış sulama yöntemlerinin tarımı nasıl olumsuz etkilediğini görmek, su kaynaklarını koruma ve daha akıllı su kullanımı konusundaki gerekliliği ortaya koyuyor. Ülkemizdeki toprakların çoraklaşması, bu yanlış uygulamaların sonuçlarının somut bir örneği.Yağışların zamanlamasındaki değişkenlik, tarımın hassas doğasını daha da karmaşık hale getiriyor. İklim değişikliğinin etkisiyle, doğru zamanlama ve su kaynaklarının etkin kullanımı daha da önem kazanıyor.Sıcaklık artışının Akdeniz ve Avrupa üzerindeki etkileri, iklim değişikliğiyle mücadele gerekliliğini gösteriyor. Bu, uluslararası işbirliği ve Paris İklim Anlaşması'nın önemini vurguluyor.
Suyun sadece bir kaynak değil, aynı zamanda hayatın bir parçası olduğunu unutmamamız gerekiyor. Bu konulara odaklanarak, su sorunlarına dair farkındalık oluşturmak ve çözüm arayışlarını teşvik etmek, geleceğimiz için hayati bir öneme sahip. Yine unutmamak gerekir ki, susuzluk demek bizim gibi bir ülke için mutlak yokluk demek, milyarlarca yılda oluşmuş verimli tarım arazilerinin geri dönmemek üzere çölleşmesi demek, sadece yokluk değil, muhtaçlık, açlık demek. Bu konulara büyük bir hızla çözümler üretilmezse geleceğimizinyaşamlarımızı sürdürmek için çok zor olacağı kadar, felaketler, hüzün ve acılarla dolu olacağı da farkında olmamız gereken bir gerçek.
Herkese sağlıklı, mutlu ve huzurlu bir hafta diliyorum.