Hiç hoşuma gitmiyor yazdığım yazılar.
Neden?
Nedenini bilmiyorum.
Yazdığım yazıları kendim yazıp kendim okuyorum.

Bunun için belki.
Boşa kürek çekmek bizimki.
Boş işlerle uğraşmak.
Kim okur, kim dinler, kim anlar bizim yazdığımız yazıları?

Birinin bir şey anlamasına da gerek yok.

Öyle, memleket kurtaran…

Yahut da “gündemin nabzını tutan” yazılar yazmadığım ortada.

Mesela Belediyenin Fen İşleriyle ilgili…

Partiler arası laf dalaşlarıyla ilgili değil yazdığım yazılar.

Neyle ilgili o zaman?

Ben de bilmiyorum bunu.

Belki de hiçbir şeyle.

Hiçbir şeyle ilgili değil.

Belki bir sayıklama…

Kendinden geçmiş bir insanın sayıklamaları.

Yahut da yaşam karşısında…

İnsanlar karşısında zorlanan bir insanın çaresizliği.

Kafasının içindeki soru işaretleri.

Hiç bilmiyorum ne olduğunu.

Sadece yazıyorum.

Bir anlam da veremiyorum bu yaptığıma.

Ne olacak bu yazıları yazınca?

Hiçbir şey.

Peki bu yazılar bir gazete için uygun mu?

Değil!

Bunu biliyorum.

Kimi ne kadar ilgilendirir ki yazdıklarım?

Neredeyse hiç!

Buna rağmen, gazetede yazı yazmayan yazar…

Hatta şair yok gibi.

Tanzimat edebiyatından bu yana…
Ahmet Mithat Efendi’nin “kıssadan hisse” türü yazılarını saymazsak…

Gazete yazılarının ilk örneklerini yazan Ahmet Rasim’den bu yana kimler yazı yazmamış ki gazetede?

Keşanlı Ali Destanı’nı, Türk edebiyatının ilk epik tiyatrosunu yazan Haldun Taner de yıllarca gazetede yazı yazmış.

Attila İlhan, Demokrat İzmir’de…

Bukowski, yeraltı gazetesinde “Pis Moruğun Notları”nı yazmış.

***
Haldun Taner, geçinmek için “yan iş” olarak görüyor gazetede yazı yazmayı…
Şunu da ekliyor:
“Geçinmek için yazarlar, şairler ne işler yapıyor... Okumakla, yazmakla ilgisi, alakası olmayan işler. Benimki yine okuyup yazmakla ilgili.”
Bir arkadaşımız vardı, Adana’dayken.

Gaziantepliydi.

Şiir yazıyordu.

Bir iki şiir kitabı da yayımlamıştı.

Asıl mesleğiyse kasaplıktı.
Haldun Taner’in söylediği gibi, geçimini kasaplıktan sağlıyordu.
Zaten bizde kim şiir, öykü, roman yazarak geçim sağlayabiliyor ki?
Meslekten bile sayılmıyor yazarlık.

Bu konuda Sait Faik’in başına gelenleri yazmıştım daha önce.

***

Peki, biz neresindeyiz bu işin?

Gazetede yazı yazma işinin?

Hiçbir yerinde!

Denizdeki tek bir kum tanesi kadar dahi yerimin olmadığını biliyorum.

Biliyorum, yazdığım hiçbir yazı bir şeye yaramayacak.