2013 yılının Mayıs sonuyla Haziran başını kapsayan o sıcak günlerde Türkiye'yi ve dünyayı sarsan 'Gezi Olayları' üzerinden iki yıl geçti.
O sıcak günlerde 'Gezi Parkı'nın o güzel çocukları' tüm Türkiye'ye ve dünyaya demokrasi dersi verdiler.
Bir Gezi önderinin dediği gibi:'Yaşıyorsak ve hala nefes alıyorsak, bilinmelidir ki o güzel çocukların yüzü hürmetinedir…'
Bunun içindir ki Gezi Direnişi'nin 2. yılında yapılması gereken öncelikli görev, Gezi'de katledilen o güzel çocukların isimlerini tüm insanlığın yüzüne bir kez daha haykırmaktır:
'Berkin ELVAN, Ali İsmail KORKMAZ, Abdullah CÖMERT, Ahmet ATAKAN, Hasan Ferit GEDİK, Medeni YILDIRIM, Mehmet AYVALITAŞ, Ethem SARISÜLÜK…'
Bugün o güzel çocukların yakınları ve toplum vicdanı 'adalet' taleplerini yinelerken, 'emri ben verdim(!)' diyenlerden de hesap sorulmasını bekliyor...
Tarih ise hepimizden 'Gezi Direnişi'nden ders almamızı' bekliyor…
Gezi Olaylarının Genel Özellikleri
Gezi Direnişi sürecinde yaşananlar ülkemiz için tam anlamıyla bir 'demokrasi okulu' oldu. Üstelik bu okulda her şey kulaktan dolma bilgilerle değil, tartışarak ve yaşanarak öğrenildi.
Günlerce süren Gezi Olaylarının bence tam olarak adı 'kendiliğinden oluşan bir halk hareketidir…'
Bu başlık altında olayların diğer özelliklerini şöyle bir anımsayalım:
* Halkın bu başkaldırışı, AKP'nin (özellikle RTE'nin) yanlışlarına tepki niteliği taşıyordu.
* Direnişin lokomotif gücünü 'gençler' oluşturdu. Direnişçilerin arasında 'kadınların' ve 'eğitim düzeyi yüksek bireylerin' oranı çok yüksekti.
* Eylemcilerin büyük bölümü 'hiçbir partiye yakınlık duymayan ama çoğunluğu CHP'ye oy veren' kişilerden oluşuyordu.
* Türkiye'de 'özgürlük ve demokrasiden yana olan STK'ların ve siyasal örgütlerin' büyük çoğunluğu doğrudan ya da dolaylı olarak bu direnişin içindeydi. Başlangıçta açık destek vermeyen bazı örgütler de sonradan Gezi Ruhu'ndan etkilendiler…
* Ne yazık ki bu eylemlerin 'sürdürülebilir özelliği' ve 'gelecek programı' yoktu.
Örgütsüzlük Erdem Değildir
Gezi Direnişleri sürecinde birileri tarafından sürekli kışkırtılan en büyük tehlike, 'eylemci yurttaşlarla demokratik kitle örgütleri ve sol siyasal partiler arasında karşıtlık yaratma' çabaları olmuştur.
Bu amaçla pompalanan 'ben hiçbir örgüte bağlı değilim…' ya da 'tek yol sokak direnişi…' diyen bilime aykırı söylemlerin ve 'çağdaş demokrasiye aykırı olan eylemlerin' etkisiz kalması sevindirici olmuştur.
Unutmayalım ki, demokrasi tarihi ve öğretisi 'toplumsal mücadelede ancak ve ancak örgütlü olan kitlelerin kazanacağını…' ortaya koyuyor.
Siyasal Önderlik Şarttır
Bir halk hareketinin doğru programa, doğru hedeflere, doğru eylem çizgisine sahip bir önderliğe sahip olması, başarının temel şartıdır. Yani eylemi organize edenlerin, eylemin amacına uygun biçimde kontrol altında tutulduğundan emin olmaları gerekir.
Bir başka deyişle, halk hareketinin gücünü/ birikimini doğru değerlendirmek, bir doğru siyasal önderlik sorunudur. Yani halk hareketi ile doğru siyasal hareketin mutlaka bütünleşmesi gerekir.
Bir halk hareketi ancak birleşik ve güçlü siyasal örgütlerin öncülüğünde başarıya ulaşabilir. Tıpkı Türk Devrimi'nde ve dünyanın tüm devrimlerinde olduğu gibi… Aksi halde sonuç 'sabun köpüğü' ya da 'hüsran' olur.
Sandık mı, Sokak mı?..
Gezi sürecinde çokça tartışılan bir soru da şu oldu: 'Demokraside 'sandık' mı daha önemlidir, yoksa 'sokak' mı?...'
Bilindiği gibi demokrasinin olmazsa olmazlarından birisi 'çoğunluk ilkesidir'. Yani kararların çoğunluk iradesi doğrultusunda alınmasıdır. Bu amaçla belli sürelerde 'demokratik seçim' yapılır ve bu seçimlerde 'sandık' kullanılır. Bir anlamda sandık demokrasinin namusudur…
Bir başka deyişle, demokratik toplumlarda mevcut yönetime karşı olan tepkiler 'sandıkta umuda dönüşür…' Ne yazık ki bu işin çağımızda daha iyi olan başka bir yolu da yoktur.
Ancak unutulmamalıdır ki, 'demokrasinin tek koşulu çoğunluk ilkesi değildir' ve çoğunluk ilkesini yaşama geçirmenin tek yolu da 'sandık' değildir.
Hücrelerinde yüzlerce temel ilkenin uyum içinde bir arada yaşadığı 'bir yaşam biçimi olan demokrasiyi' sadece bir sandığa tıkıştırmak mümkün değildir. Çünkü toplum vicdanı sandığa sığmaz ve özgürlükler sokaklarda yaşanır…
Bu bağlamda bugün dünyanın biriktirdiği demokrasi deneyimi, sandıktan çıkmış iktidarların sokağa sonsuza kadar kayıtsız kalamadığını gösteriyor…
İşte son yıllarda AKP/RTE iktidarının sokaktan korkmasının ve demokrasimizi kendi ayarladığı sandıklara tıkmaya çalışmasının altında da bu gerçekler yatıyor…
Gezi Direnişi 7 Haziran'a Yansıtılmalıdır
Gezi Direnişi'nin geldiği bugünkü noktada ülkemizdeki özgürlük ve demokrasi güçleri 'sandık ve sokak birbirinin karşıtı değil, tamamlayıcısıdır' bilinciyle öncelikle aralarındaki 'birlikteliği' daha da güçlendirmek durumundadırlar.
Çok farklı aktörleri olan bu birlikteliğin güçlenmesinin temel koşulu, 'ülkemizdeki sosyalist ve sosyal demokrat sol güçler arasındaki diyalogun geliştirilmesidir.'
Bu çerçevede 'CHP ve diğer demokratik partilerin parlamento muhalefeti' ile 'Gezi Direnişi'nin sokak muhalefeti' arasındaki ilişkilerin bütünleştirilmesi gerekir.
Birlikte sürdürülecek mücadele daha katılımlı, daha kitlesel ve daha kaliteli bir çizgiye taşınmak durumundadır.
Bu mücadelede güncel görev; 'hem Gezi sokaklarına, hem de yaklaşan 7 Haziran seçimlerindeki sandıklara BİRLİKTE sahip çıkmayı' gerektiriyor.
Bu bağlamda '7 Haziran ve sonrası umut vadediyor…'
Sağlıkla, sevgiyle ve dostlukla.