Şeyh Eşref
'Menemen Mehdisi'nden on sene önce, Şeyh Eşref isimli bir 'Mehdi' daha ortaya çıkmıştır. Sivas Kongresi'nden iki ay sonra komutanlar toplantısı yapıldığı günlerde (Kasım 1919), Bayburt'un o zamanki Hart ilçesinde, Şeyh Eşref adında bir tarikat şeyhi, Mehdiliğini ilan eder. O esnada tahtta oturan sultan Vahideddin'dir. Karabekir'in anılarında 'Bir İrtica Hadisesi' olarak geçen Şeyh Eşref olayını kendisi, 9 Aralık 1919 tarihinde Sivas'tan Erzurum'a dönünce masasında bulacaktır. Şeyh Eşref'i ikna için önce Bayburt Müftüsü başkanlığında bir heyet gönderilir (6 Aralık 1919). Ancak Şeyh Efendi 'Hükümet ve zabitler dinsizdir' diyerek görüşmeyi reddeder. 8 Aralık'ta gönderilen 60 kişilik müfrezenin silahlarını aldırır, takviye gönderilen müfrezeleri de hile yoluyla etkisiz hale getirir. Süreci ve yaşananları Karabekir şöyle anlatmaktadır;
'Hz. Peygamberin ruhunun kendinde tecelli ettiğine inanan Şeyh Eşref, etrafına sahabe-i kiram ve mücahitler diye cahil ve mutaassıp kimseleri toplamıştı. Of ve Sürmene taraflarına kadar nüfusu altında bulunan müritleri vardı. Şeyhin işareti üzerine müritleri fevç fevç Hart'a gelmeye başlamışlardı. Şeyh Eşref'i yola getirecek yakında da bir kuvvet olmadığı gibi, bu olay nedeniyle Erzurum- Trabzon yolu da kapanmıştı. Karabekir Paşa, Şeyh Eşref üzerine ciddi bir harekatı düşündü. Erzurum'dan Kadı Hurşit Efendi'yi göndererek kuvvetler gelene kadar, yalancı Mehdiyi oyalamasını istedi. Kadı Hurşit Efendi'yi karşısında gören Şeyh Eşref, önce sakalının uzunluğunu ölçtü. Sakalının bir tutamdan az olduğunu görünce, 'bu sakal şer'e mugayirdir' diye tekfir etti. Şeyh Eşref'in kerametleri vardı ve Anadolu insanı hurafelerle haşır neşir olduğu için bunlara inanırdı. Başta Şeyh Eşref Hazretlerine kurşun işlemezdi. Şeriatı getirecekti, sakalının rengini saniyede değiştirebilirdi. Of ve Rize taraflarında güçlü bir mürit cephesi oluşturmuştu.'
Karabekir, hazırlığını yaptıktan sonra, Şeyh Eşref ve bin kişiyi bulan avanesi üzerine 24 Aralık 1919 tarihinde bir harekat başlatır. Harekatı, Fırka Komutanı Halit Bey (Deli Halit Paşa) yönetir. Top kullanılmak zorunda bile kalınır. 10'luk bir obüs mermisi Şeyhin bacağını kalçasından koparıp parçalar. Şeyh Eşref'e mermi işlemez diyen müritleri, parçalanmış cesedini görünce inançları sarsılmış, çaresiz teslim olmuşlardır. Şeyh Eşref ile iki kızı, iki oğlu ve müritlerinden onlarcası öldürülür. Çatışmada 18 asker şehir olmuş, 43 asker yaralanmıştır. Yalancı Mehdi'nin kurşun işlemez kerametleri, Türk askerinin karşısında hiçbir işe yaramamıştır.

Erbilli Esad Efendi ve Oğlu
Menemen iddianamesinin gizli fail saydığı Erbilli Şeyh Esad Efendi ile oğlu, yargılama sonunda idam cezası almışlar, oğul Mehmet Ali'nin cezası infaz edilirken, babası yaş haddi nedeniyle sehpayı görmeyip hastanede ölmüştür. Menemen olayı aniden ortaya çıkmış gibi görünse de, arkaplanı ve kökleri çok daha derinde olan ideolojik bir hesaplaşmanın parçası olduğu açıktır. Ne var ki Kubilay cinayetine katılan eylemcilerin Nakşilik bağlantısı, Ebussuud fetvası gibi 'mülhidlik' referansına dayanmaz; dünyevi hukuk normları ve çok sayıda maddi delil üzerinden kurulur.
Erbilli Esad Efendi, Musul-Kerkük sancağı mülhakatı olan Erbil kasabasında doğmuştur (1847). Babası Muhammed Said Efendi Nakşibendi tarikatının, Halidi kolunun Erbil'deki tekkesinin şeyhidir. Dedesi Şeyh Hidayetullah Efendi de Mevlana Halid'in halifesi sayılmaktadır. Anne tarafından da Seyyid soyunu temsil ettiğini iddia etmektedir. Martin Von Bruinessen'in tespitlerine göre, Kürt asıllı tekke şeyhleri kendilerini, daha itibarlı kılmak için, 'Seyyid' soyundan göstermişlerdir. Klasik medrese tahsili ile edep adap terbiyesini baba tekkesinde alan Esad Efendi, 23 yaşında Şeyh Taha el-Kürdi'ye intisap edip icazetini alır (1875). Aynı yıl hacca gider. Hac dönüşü Dersaadete gelerek Salkımsöğüt'te Beşir Ağa Efendi Dergahı'na yerleşir. Dergah şeyhinin kıskançlığı üzerine Bayezid Camii müezzin odasına geçerek burada Hafız divanı okutur.
Osmanlı sarayı, tarikat şeyhlerinin cevelangah makamıdır. Abdülhamid yönetiminin önemli bir yönü, imparatorluk coğrafyasını tarikat şeyhleriyle kontrol etmesidir. Bir yanda Şeyh Ebü'l- Hüda (1850-1909), bir yanda Şazeli Şeyhi Zafir Efendi (1829- 1903) ve daha niceleri, ceyb-i hümayundan beslenmişlerdir. Zamanla bu kervana Esad Efendi de katılacaktır. Onun 'nur-u irfanından' feyz alanlardan biri de Yıldız Sarayı'nın damadı Dervişpaşazade Halit Paşa'dır. Kurulan dostluk sayesinde saray-ı hümayuna davet edilir. Esad Efendi bir yandan cami derslerine bir yandan Arabiyye ve diniyyeden irşad faaliyetine devam ederken, bir yandan da Yıldız'a yaklaşır. Şeyhin kemalatını takdir eden Abdülhamid, Esad Efendi'yi Meclis-i Meşayih üyeliğine atar. Esad Efendi'nin Bab-ı Meşihat'a verdiği arizada Türkçe, Arapça, Farsça ve Kürtçe dillerini konuşup yazdığı belirtilir. Etnisite hakkında bir bilgi vermemekle birlikte, Kürt olduğu tahmin edilir. Bruinessen'e göre o bölgedeki Kadiri şeyhleri daha ziyade Kürt asıllıdır. Fakat kendilerini Kürtten ziyade Arap kabul ettiklerinden, daima Müslümanlığın müminler ve kafirler olmak üzere iki milletten başka millet tanımadığını tekrar ederler. Şehremini-Odabaşı semtinde boşalan Kadiri Tekkesi şeyhliği de kendisine verilir (1883). Kelami-Kadiri Tekkesi'ndeki zikir ayinleri etkili olmaya ve ünü artmaya başlayınca, tarikata girişi 'bid'at' sayan, 'zikir esnasında sağa sola sallanmak, raks alameti ve haramdır' diyen mutaassıplar, Esad Efendi karşısında pes ederler ve fikir değiştirirler. Vaktiyle itiraz ettikleri zikirlerde bu sefer kendileri zıp zıp zıplayarak hakikat yoluna bağlanırlar. Aynı zamanda 'Mevlana Halid'in hem manevi hem fiziksel torunu sayılan' Esad Efendi zikir öncesi ve sonrası sohbetlerinde herkesi büyülemesini iyi bilmektedir. Tarikatın içi de Saray çevresi de münafıklarla doludur. Şeyh Esad Efendi zikir ve ayinlerde, okuduğu hadislerde gençleri zehirliyor, ecnebi ülkelere kaçma telkini yapıyor diye jurnallenir. Bunun üzerine Abdülhamid tarafından Erbil'e sürgün edilir (13 Haziran 1900). Sürgün yolunu tutunca bütün muhibbanı yanıp kavrulmaya başlar. Esad Efendi Erbil'e gidince 'zengin ve salih bir Hatun' tarafından bir dergah inşa edilerek emrine verilir. Sekiz sene doğup büyüdüğü Erbil'de kaldıktan sonra Meşrutiyet ilan edilince İstanbul'a döner (6 Aralık 1908). Çok geçmeden 31 Mart İsyanı çıkacak ve Sultan Abdülhamid tahtından indirilecektir.
Sultan Reşad döneminde eski itibarı iade edilen Şeyh Esad Efendi, Kelami Dergahı'nın postuna oturur. İttihatçı görünüp özgürlüklerden yararlanacak, Abdülhamid aleyhine konuşma modasına o da uyacaktır. Genelkurmay Başkanı Ahmed İzzet Paşa ve Seryaver Hurşid Paşa ile birlikte Bektaşi Dergahı'nı şereflendirirken, Nakşiler de İttihat- Terakki'ye övgüler düzmeye başlamışlardır. Esad Efendi bir ara Sürre eminliğiyle görevlendirilir. Musa Kazım Efendi zamanında kurulan Meclis-i Meşayih reisliğine getirilir. Cemiyet-i Sufiyenin açılışında yaptığı konuşmada, Abdülhamid devrinin karanlık istibdadını; 'memalik-i mahrusanın mütegallibe eşkıyası' diye nitelerken, 'İttihat- Terakki erkanının can-ı aziz fedakarlığını' övüp göklere çıkaracaktır.
Üsküdar Çiçekçi'deki Selimiye Dergahı boşalınca şeyhliği de Esad Efendi'ye verilir, o da niyabeten oğlu Mehmet Ali Efendi'ye bırakacaktır. Baba oğul iki dergaha birden hükmederler. Tekkeler kapatılınca (1925), Erenköy'de satın aldığı muhteşem köşküne çekilen Şeyh Esad Efendi, artık zikir ayinlerini yönetemez, halife tayin edemez, itibarını kullanamaz olmuştur. Ancak eski bağlıları tarikat imparatorluğunun görkemli merkezinde şeyhlerini yalnız bırakmazlar.
Esad Efendi'nin Milli Mücadeleye bakışını gösteren herhangi bir ciddi belgeye sahip değiliz. Sadece Necip Fazıl'ın anlattığı iddia edilen bilgiye göre; Fevzi Çakmak, Milli Mücadeleye katılmak üzere Anadolu'ya geçerken, Şeyh Efendi'yi ziyaret ederek hayır duasını almıştır. Bunu destekleyen hiçbir kanıt bulunmamaktadır. Aynı manipülasyon Abdülhakim Arvasi için de üretilir. Güya, Vahdettin onu yemeğe çağırıp Kuvay-i Milliye'nin galip gelmesi için dua etmesini isteyecek, o da dua ederek yardımda bulunacaktır. Çelişki çok büyük ve delilden uzaktır. Şöyleki; Vahdettin hem Halife Ordusu kurup idam fetvaları hazırlatacak, hem de Arvasi'yi çağırıp dua okumasını isteyecektir. Bu hiç de mantıklı değildir. Ayrıca, Özbekler Tekkesi'nin Anadolu'ya kaçanların sığınma mekanı olduğu pek çok hatıratta geçtiği halde, hemen yanındaki Çiçekçi Dergahı'nın hiçbir kaynakta adı geçmemesi de manidardır. Esad Efendi'nin kişiliğine bakınca İskilipli Atıf Hoca gibi, Mustafa Sabri ve Zeynelabidin gibi, sarayın aforoz ettiği bir mücadeleye zihinsel alan ayırması oldukça imkansızdır. Ayrıca, Fevzi Çakmak'ın Anadolu'ya kaçarken Selimiye Dergahı'nda birkaç kez Esad Efendi ile görüştüğü söylentisine rağmen, bu da hiç inandırıcı görünmemektedir. En başta Fevzi Çakmak'ın yayınlanan günlükleri bu bilgiyi doğrulamamaktadır. (Devam Edecek).