Aslında Can Dündar'ın ve Erdem Gül'ün başına bir şeyler geleceğini herkes tahmin etmişti. Ne zaman mı? Tabii ki o ünlü MİT tırlarının Bayırbucak Türkmenlerine insani yardım değil de silah götürdüklerini olduğunu ortaya çıkardıkları haber sonrasında Cumhurbaşkanımız Recep Tayyip Erdoğanın 'bunu yanına bırakmam hesaplaşacağız' mealinde tehdit içeren sözleri ile birlikte işaret edilmelerinden sonra. Tek adamlığa başkanlığa soyunan Cumhurbaşkanımız işaret buyururda ülkemizde birileri tarafından bu emir telaki edilmez mi? Edildi de. İki gazeteci 'casusluk devletin sırlarını ifşa etmek ve terör örgütüne yardım yataklık yapmak' suçlarından ağırlaştırılmış müebbet hapis istemi ile tutuklandılar. Burada özellikle terör örgütüne yardım ve yataklık kısmına takılmak gerekiyor. Şayet kast edilen Fetullah Gülen ve onun cemaati ise -ki kast değil direk suçlananın onlar olduğu bilinmekte- ve ona yataklık yapmak suç sayılıyor ise tutuklananların yıllarca şimdi terör örgütü sayılan cemaate karşı mücadele eden Cumhuriyet gazetesinin temsilcileri değil bizzat şu an iktidarı idare edenler olmalıydılar. Çünkü cemaati besleyen onların her türlü etinden sütünden faydalanan karşılığında ise her istediklerini veren ama işleri bittiğinde kapı dışarı edenler hala bizleri yönetmeye devam ediyor. Aslında gerçek yataklık yapanlarda gerçek yardım edenlerde halen iktidardalar. Ve bunun hesabını kimse sormuyor sormadığını gördükçede iktidar Fetullah Gülen ile adı uzaktan yakından anılanıda işine gelmeyen eleştiriyi yapanlarıda aynı torbaya koyup suçluyor. Bu bize neyi hatırlatıyor? Ergenokun'u, Balyoz'u, Silivri'yi Zekeriya Öz'ü kimi? Kimi hatırlatırsa hatırlatsın ama bu ülkemizin insanlarının gözünün içine baka baka adeta dalga geçmek, birilerine gözdağı vermek, korku imparatorluğunu devam ettirmek, işlerine gelmeyen her türlü eleştiriyi yapanları Silivri'ye göndermek artık gelenekselleşti. Ülkemizin ihtiyacı olan bu geleneğin artık bozulmasıdır. Ülkemizin ihtiyacı olan basın özgürlüğünün sonuna kadar savunulmasıdır. Siyasal ve toplumsal alanda yaşanan anti demokratik uygulamaların son bulmasıdır. Ve yine ihtiyacımız olanbirçok kesimce baskıcı ve otoriter gözüken iktidara başımıza neler gelir korkusunun olmadan tüm sivil toplum örgütlerinin çekinmeden eleştiri yapabilmesidir. Can Dündar ve Erdem Gül'ün tutuklanması bir kez daha göstermiştir ki gazeteci olmak zordur hele hele bizim gibi ülkelerde. Bir de Hukukun uzun zamandır askıya alındığı düşünülürse bunun zorluğu daha iyi anlaşılacaktır.Ülkesini seven, halkının doğru haber alma özgürlüğünü savunan gazeteciler başlarına ne gelirse gelsin yine yazacaklar yine mücadele vereceklerdir. Bu önemlidir ama daha önemlisi bu mücadeleyi anlayacak insan sayımızın artmasıdır. Kendimiz için olmasa bile gelecek nesillerimiz için bunun sorumluluğu hepimizin omuzlarındadır. Doğrunun yanlışın ayırt edilmesi ilk önce toplumumuzda başlamalıdır. Ancak o zaman gerçek suçlular gerçek firarda olan katiller yakalanıp cezalarını çekeceklerdir.