Evet, herkes ölür…
Asıl sorun bu değil…
Asıl sorun er ya da geç öldüğünüzde,
Ardınızda nasıl bir hayat bıraktığınız değil midir?
Yanlış bir yerdeki taşın yerini değiştirebildiyseniz,
Sesinizi, sözünüzü duyan insanlardan bir tanesi bile kulak kabarttıysa,
İçinizdeki içinizde kalmadıysa,
Verdiyseniz insanlara,
Bölüştüyseniz gülüşünüzü,
Paylaştıysanız düşüncelerinizi,
Boşuna ölüp ölmediğinizi bilmem ama
Boşuna yaşamamışsınız demektir…
O yüzden,
Sanatçıların ölümü, toplumların ruhunda derin izler bırakır…
Tarık Akan'da olduğu gibi…
***
Önce sinema perdesinden, ardından televizyon ekranlarından hayatımıza giren Tarık Akan, önceki gün, saat gece yarısını henüz geçmişken, çıkıp gitti bu dünyadan…
Hayattan…
Yeni şeyler yapmak, yeni şeyler söylemek sevdasından vazgeçti…
Ancak,
Bıraktığı izler o kadar derindi ki,
Bu ülke, bu ulus, bu halk hafızasını tümden yitirmediği sürece onu hatırlayacak…
Hatırlayacağı şey yalnızca, beyaz perdeden bizlere gülümseyen bir yüz olmayacak elbette…
Yol'da,
Sürü'de,
Maden'de,
Karartma Geceleri'nde,
Kavga eden, bağıran, kaşlarını çatıp düzene karşı çıkan, haksızlığa, yoksulluğa, yoksunluğa başkaldıran hallerini hatırlayacağız daha çok…
Yine de 'Hababam Sınıfı'nı unutmak ne mümkün…
Sinema eleştirmeni ve yazarı Atilla Dorsay'ın adına düzenlenen törende konuşma yapmak için gelmeyeceğini en eski dostuna şöyle açıklıyordu;
'O törendeki diğer konuşmacıyla bir arada olmak istemiyorum…'
O diğer konuşmacı, Hülya Koçyiğit'ti…
Cumhurbaşkanının, 'akil adamlar' teorisini ortaya attığında ilk zıplayanlardan biriydi Koçyiğit…
En kadim dostlarından biri olan Atilla Dorsay'ı kırmak pahasına ödün vermemişti duruşundan…
Bu yönüyle katıydı, ödün vermezdi, doğru bildiğinden hiç kimse ve hiçbir şey uğruna vazgeçmedi…
***
Tarık Akan,
Sinemada 'salon delikanlısı' rolleriyle başladığı serüvenini, devrimin zorlu yolunda, kolay kolay kimsenin ulaşamayacağı bir noktada bitirdi…
Ama geriye bıraktığı hikaye bitmeyecek.
Çünkü o, bir sanatçıydı,
Gerçek bir sanatçı…