23 Eylül 1996 tarihinde İSTİKBAL'de başlayan ve 25 Ağustos 1997'den 11 Kasım 2013 tarihine kadar SAKARYA'da açık kalan 'KESİT' Köşesi, bundan sonra da SONHABER'de sizlerle birlikte olacak.
Salı ve Cuma günleri buluşacağımız köşemizde, tıpkı önceki yıllarda olduğu gibi; yaşamım boyunca uzmanlık düzeyinde birikim sağladığım 'eğitim, kültür, sanat, örgütsel yaşam, kamu yönetimi, yerel yönetimler, siyaset' alanlarındaki genel ve güncel konuları sizlerle paylaşarak birlikte irdeleyeceğiz.
Öncelikle geçmişte bu olanakları bana sağlayan gazetelerin yetkililerine ve çalışanlarına teşekkür ediyorum.
YAZMASIZ KALMAK…
Geçmişte kalan 17 yıl boyunca, eşimle birlikte yaptığımız 10-15 günlük 'gezi kaçamakları' dışında, KESİT okurlarıyla hiç bu kadar uzun süre (36 gün) ayrı kalmamıştık.
Onun için bugün sizlerle tekrar birlikte olmanın heyecanını, onurunu ve umutlarını yaşıyorum.
Bilindiği gibi 'yazı', insanoğlunu 'insanlaştıran' ilk buluştur ve insanın duygularını/ düşüncelerini diğer insanlarla 'paylaştığı' en önemli araçtır. Yani 'düşünce özgürlüğünün' en önemli aracıdır yazmak…
İnsanın en önemli gereksinimlerinden birisi olan 'yazmak', bazı insanlarda tutkuya dönüşür. Tüm tutkular gibi, 'yazma tutkusunun' da nedenlerini anlamak ve anlatmak zordur. Ancak hani o türkümüzün dediğince; 'Aşan bilir karlı dağın ardını/ Çeken bilir ayrılığın derdini…'
Eskişehirimizin üstat köşe yazarı Önder BALOĞLU, yazma tutkusunun anlaşılmazlığını sıkça verdiği örnekle çok güzel anlatır. Kendisine birçok okur sormaktadır:
'- Yazıyorsun da ne oluyor sanki?...'
Nedense insanlarımızın çoğu, 'ya yazılmazsa neler olacağını?...' hiç düşünmezler.
Bu fırsatla, çok uzun süreden beri, 'KESİT köşesinden kendisine özgürce selam gönderemediğim…' Önder üstada sevgiler sunuyorum…
İstediğince yazamamak yani 'yazmasız kalmak…', yazma tutkunları için çok zor bir durumdur. Ozana bağlamayı yasaklamak, ressama tuval vermemek, futbolcuyu topsuz oynatmak neyse; 'yazmasız kalmak…' da işte odur.
Ancak 'özgürlük' deyince sadece 'insanların başına yazma örtmeyi…' anlayanlarla, tek tutkuları 'para yazmak…' olanlar; 'özgürce yazamadığı için yazmasız kalmanın…' nasıl bir şey olduğunu anlamazlar…
Köşe yazarlığının parasal anlamda 'profesyonelce' ya da 'amatörce' yapılması tartışmaları ise bana pek anlamlı gelmiyor. Bence aslolan bu işin 'özgürce' ve ' iyi, güzel, doğru biçimde' yapılmasıdır…
EY ÖZGÜRLÜK!..
Benim yazmasız kaldığım günlerde Türkiye gündemini en çok sallayan konulardan birisi 'Mustafa BALBAY'ın özgürlüğüne kavuşması…' oldu. O özgürlük savaşçısının cezaevinden çıkar çıkmaz söylediği sözler ise yüreklere kazındı: 'Kendimi, kapıyı içeride kalanların üzerine kapatmış gibi hissediyorum…'
Sevgili BALBAY bu konuda çok haklı. Çünkü insanlığın iki temel ayağından birisi olan 'özgürlük', ancak 'eşitçe paylaşıldığında' anlam kazanır. Bu bağlamda, temel insan haklarından olan özgürlükler sadece 'eşitliği korumak ve geliştirmek için sınırlanabilir…'
Oysa düşüncelerini yazıya döktükleri için, yüzlerce özgürlük ve demokrasi tutkununun cezaevlerine kapatıldığı yurdumda 'özgürlüğün ne olduğunu bilmeyenimiz o kadar çok ki…'
Nazım Hikmet'in 'Vatan Haini…' şiirinden esinlenerek 'özgürlük' için birkaç ironik söz söylemek istiyorum:
'Özgürlük, kasalarınızın ve çek defterlerinizin içindekilerse…'
'Eğer özgürlük kendi inançlarınızı herkese dayatmaksa, Gezi Parkı'nda gaz atıp cop kullanmaksa özgürlük…'
'Eğer din ya da ırk uğruna insanları ölüme sürüklemek özgürlükse…'
'Sizin anladığınız özgürlük; örgütlenmeye yasak koymak, basına ve düşünceye ceza vermekse, yazarların özgürce yazdıklarını engellemekse…'
'Ve sömürenlere, ezenlere, iktidardaki egemenlere gık çıkarmayıp da; 'muhalefete muhalefet etmek' özgürlükse…'
Tıpkı bir zamanlar Nazım Usta'nın ya da Nadir Nadi'nin haykırdığı gibi ben de haykırmak istiyorum: 'Ben özgürlükçü değilim(!)…'
Bu haykırışı da Zülfü LİVANELİ'nin ezgileriyle süslemek istiyorum:
'Bir sözün coşkusuyla/
Dönüyorum hayata/
Senin için doğmuşum haykırmaya/ Ey Özgürlük!...'
TEŞEKKÜRLER DOSTLAR
Sosyal medyanın dev boyutlara ulaştığı günümüzün çağdaş dünyasında, artık 'gazeteler' az ya da çok sattığına göre değil, 'özgürlük ve demokrasi değerlerine ne kadar sahip çıktıklarına göre…' değerlendiriliyor.
Bu düşüncelerle tercih ettiğim 'SONHABER' de bana kapılarını açtıkları için tüm yetkililerine ve çalışanlarına teşekkür ediyorum. Birlikte iyi, güzel ve doğru şeyler üreteceğimize inanıyorum.
Ve benim yazmasız kaldığım günlerde duygularını ve düşüncelerini benimle paylaşarak bana güç veren tüm dostlara sevgiler sunuyorum.
Sevgiyle dostlukla.