Amerika'da '4. Nükleer Güvenlik Zirvesi' yapıldı.

52 ülkenin devlet ve hükümet başkanları katıldı.

Ülkemiz adına da kalabalık bir ekiple Cumhurbaşkanımız katıldı.

'Nükleer silahların yok edilmesi' sloganıyla başlayan zirvede iki gün boyunca 'nükleer maddelerin aşırılık yanlısı grupların eline geçmesinin önlenmesi' ve 'radyoaktif madde stoklarının güvenli saklanması, azaltılması' üzerinde duruldu.

'Bir şey olacağı yok!' havasıyla, zirvenin 'ehemmiyeti umumi'sini gereksiz bulan, 7700 başlığa sahip nükleer dev Rusya zirveye katılmadı.

Hindistan sınırındaki planları nedeniyle kendini bağlamak istemeyen, nükleer malzemelerin kolayca el değiştirildiği Pakistan da katılmadı.

İran ise davet edilmedi.

***

Sonuç bildirgesine konan cümle önemliydi:

'Uluslar arası Atom Enerjisi Kurumunun temel sorumluluğu ve merkezi rolünün, küresel nükleer mimarisindeki öneminin altını çiziyoruz.'

İşte bu kurum, bizim de içinde olduğumuz 16 ülkeye 'Barış Atomları Ödülü' verdi. Ödül, Türkiye adına Enerji ve Tabii Kaynaklar Bakanı Berat Albayrak tarafından alındı.

'Nükleer silahsızlanma' ve 'nükleer enerjinin barışçıl amaçla kullanımı'na işaret edildi zirve boyunca.

Büyük olasılıkla da 'son zirve' oldu.

***

Biz zirve sürecinde neleri konuştuk?

Rıza Sarraf'ın tutuklanmasını, söyleyebileceklerini sokuşturduk her konuya; etrafı kolladık kulakları dört açıp bir dedikodu duyabilir miyiz diye.

Cumhurbaşkanını karşılayan 'onbaşı'yı manşet yaptık. Türkiye'den giden karşılayıcı grubun fotoğraflarını yayınladık.

Biden görüşmesini 'naklen'e bağladık, karışık suratlardaki sahte tebessümleri izledik.

Maryland'da 'Amerikan Diyanet Merkezi'nin açılışına cumhurbaşkanımızın 'ekselans' konumunda katılışını önemsedik; Obama'nın niye katılmadığını sorguladık.

Kimse 'diğer Müslüman devletlerin liderleri nerde?' diye sormadı.

***

Düşünce kuruluşlarıyla meşhur Amerika'da, Erdoğan'ın hiçbirinden davet almadığını; Türk sanayicilerinin aracılığıyla Brookings Enstitüsünde bir konuşma ayarlandığını okuduk.

Brookings Enstitüsünün TÜSİAD'la 2012'de ortak düzenlediği The Marmara Oteli toplantısı kalmış aklımda.

Sahi…!

Havuz medyası bu enstitüyü 'Fetullahçı' ilan etmemiş miydi? Gezi olaylarında da 'dış güçler' kategorisine alınmamış mıydı?

Biz çoğunlukla konferansı değil, dışarıdaki 'PKK'cı', 'paralelci' ve 'Asalacı' ilan edilen göstericileri, bunlara engel olmak isteyen korumaların, ses perdesiyle yaptıkları'yeni icat dans'ına odaklandık.

Amerika basını ise 'müdahale edilen gazeteci ve göstericiler'i önemsedi.

Basın hürriyeti, fikir hürriyeti açısından…

Erdoğan'ın yemekte nereye oturtulacağı, Obama'yla görüşüp görüşmeyeceğini merak ettik.

50 dakika görüştüler. Ne konuştukları kendilerine kalsın, ama görüşme sonrasında Erdoğan ile Obama farklı şeyler söylediler medyaya.

Birinin burnu uzayacak, bakalım hangisinin…!

***

Canlı yaşamını tehdit eden 'nükleer enerjinin geleceği' konuşulurken; ülkeler duyarsız, katılımcılar umursamazdı.

Biz ise kamyonuna aldığı AİDS'li fahişeye 'Bize bir şey olmaz!' diyen kamyoncu modundaydık.

Yandaşın 'göklere çıkarma', karşıtların 'aşağılama' gayretlerini izleyerek önemsedik zirveyi.

Ancak…!

Magazin tarafını,

Sadece basın değil, yetkililer de…

***

Bilimsellikten bize ne?

Bize magazin yeter!...