Her şey olduğu gibidir bazen, her zamanki rutinindedir. Aynı şehir, aynı yüzler, diğer günlerden farksız bir şekildedir.

Hayat aynı notayı çalar ama sen başka bir şarkı duyarsın.

Artık aynı yerden bakmıyorsundur hayata.

İşte bu, titreşim seviyenin değişmesider. içsel enerjimizin değişmesidir.

David R. Hawkins’in geliştirdiği “Bilinç Haritası” tam da bu noktada devreye girer.

Harita bize her bir duygunun, belirli bir enerji frekansına karşılık geldiğini anlatıyor.

Utanç 20 Hz’de titreşirken,

Öfke 150 Hz,

Esaret 200 Hz,

Sevgi ise 500 Hz’de titreşiyor.

Bunlar metafor değil. Bu değerler,kineziyoloji yöntemiyle ölçülmüş ve geniş insan grupları üzerinde tekrarlanmış bulgularla sunulmuştur.

Hawkins şöyle der:

“Frekans yükseldikçe gerçek genişler, algılar derinleşir.”

Peki psikoloji ne diyor?

Psikoloji bilimi, duyguların beden ve zihin üzerindeki etkisini çok önceden keşfetti.

Düşük frekanslı korku, suçluluk, utanç gibi duygular sadece ruhsal değil, biyolojik anlamda da bize zarar verir. Beyin sürekli tehdit modunda çalıştığında, amigdala aşırı uyarılır. Bunun sonucunda kortizol salgısını artırır, bağışıklık sistemi baskılanır ve beyin, mantıklı karar verme becerisini kaybeder. Bu durum, travma sonrası stres bozukluğunun da temelini oluşturur.

Gelelim yüksek frekanslı duygulara;

Yüksek frekanslı duygular ise beyni tam tersi bir moda sokar. Dopamin, serotonin gibi hormonların salgılanması, kişinin hem ruh halini hem de bilişsel becerilerini güçlendirir.

Pozitif duygular, nörobiyolojik düzeyde iyileştirici bir frekansa sahiptir.

Düşük frekansta sıkışıp kalmak ise, genellikle çocuklukta yaşanan travmalarla ilişkilidir. İç sesin sürekli seni eleştiriyorsa, bu ses belki de bir zamanlar seni susturan ya da yargılayan bir yetişkinin yankısıdır. Psikologlar bunu içselleştirilmiş ebeveyn sesi olarak tanımlar. Ve bu sesin frekansı genellikle utançla, suçlulukla rezonansa girer.

Frekansını dönüştürmeden, aynı tekrarları yaşamak kaçınılmaz olur.

Frekans Yükseltmek;

Frekansı yükseltmek gülümsemekle başlar ama onunla bitmez. Bilinçli farkındalık, bilişsel davranışçı terapi gibi modern psikoterapi yöntemleri, düşünce, duygu, davranış döngüsünü fark etmemizi sağlar.

Mesela:

Korku düzeyinde (100 Hz) bir kişi, “ya kaybedersem?” diye yaşar.

Cesaret düzeyinde (200 Hz) bir kişi, “denemezsem zaten kaybetmiş olurum” der.

Bu fark, sadece düşünce farkı değil; sinir sistemi seviyesinde bir enerji farkıdır.

Frekansı Yükselten Duygular, şükran, sevgi ve neşedir.

Şükran, tüm frekanslar içinde en ulaşılabilir olanıdır. Her gün sadece üç şeye minnet duymak bile 21 gün sonunda ruh halini değiştirebilir.

Bunu araştırmalar da destekliyor: 2003 yılında Emmons ve McCullough tarafından yapılan bir çalışmada, minnettarlık günlüğü tutan bireylerin, tutmayanlara kıyasla daha az depresyon, daha fazla iyimserlik ve fiziksel sağlık artışı yaşadığına saptanılmış.

Duygular Dışarıdan Değil, İçeriden Yönetilir.

Hayat bazen bizi dip frekansa çeker. Ama iyi haber şu kalıcı olmak zorunda değil. Duygular bir durağın değil, bir geçişin adıdır.

Nasıl titreşirsek, dünya bize öyle cevap verir.

Çünkü sonunda hepimiz, hissettiğimiz yerden yaşamaya başlarız.