Biliyorum, sizi de sıktı peş peşe yazdığım tatil yazıları.
Tatil bahane aslında; katledilen, yağmalanan doğayı; kıyıların halkın ortak malı olduğunun yasada yeri olmasına rağmen sahillerin halkın elinden nasıl alındığını yazmaktı asıl amacım.
Marketlerde poşeti bedava vermek yerine yirmi beş kuruşa satmakla çevreci olunmaz kanımca…
***
Yine de…
Eğer öyleyse, gına geldiyse bizim tatil yazılarından…
'Hatalıysam şu numarayı ara!' yazarlar ya trafikte makas atanlar arabalarının arkasına…
Hatalıysam…Bir mesaja bakar her şey!
'Dondurmam Gaymak' filminde ne diyordu Dondurmacı Ali?
'Hepsi bir cinnet getirmeye bakar şerefsizim!'
Hepsi bir e-maile bakar, bırakırım yazı yazmayı!
Yalnız yazmayı mı?
Her şeyi.
Okumayı…
Sevmeyi…
Sevilmeyi…
Aşık olmayı…
Sararmış kitapların sayfaları arasında ölüp ölüp dirilmeyi…
Şarap kadehlerine boğulmayı…
Hayatın zorluklarına gülümsemeyi…
Yaşamayı!
***
Biraz abarttık galiba.
Okumak da yazı yazmak da nefes almak gibidir.
Hayat dolu, genç, güzel bir kıza aşık olmak gibidir yazı yazmak da kitap okumak da.
Hele yeni aldığın bir kitabı eve getirip…
Kapağını açmak…
Merakla…
Güzel bir kadının…
Yani Vanessa gibi saçları kıvır kıvır…
Hayat dolu…
Uçarı…
Haylaz…
Yaramaz…
Genç bir kızın gömleğinin düğmelerini birer birer çözmek gibidir.
***
Yine abarttık biraz!
Kusura bakmayın.
Kendimizi kaybettik.
Yazı insanı olmak böyle bir şey belki de…
Başka türlü nasıl olacak ki?
Değilse…
Başka işin mi yok!
Herkes rahat bir koltuğa kıçını yerleştirmeye çalışırken sen…
Gündüz gözüyle düş görüyorsun.
Delirdin mi?
Aklını mı yitirdin!
***
Bizim bu yazı işinde…
Sanat, edebiyat işinde de öyle bir emek sömürüsü var ki!
En çok karşılaştığımız sorulardan biri,
'Neden yazı yazıyorsun,' sorusudur ki bu, 'yazıyorsun da ne oluyor!' sorusunu da içinde barındırır.
Yazı yazmanı, bununla uğraşmanı küçümseme; gereksiz, lüzumsuz, saçma bir iş olarak görme anlayışı yatar bunun altında.
Hayatın gerçeklerine bakınca doğruluk payı da vardır insanların bu tavrında.
Sorulan diğer soru da,
'Ne veriyorlar sana yazdığın bu yazılar için,' sorusudur.
Ben de Muzaffer İzgü'ye sormuştum aynı soruyu.
'Satılan kitap üzerinden yüzde iki veriyorlar,' demişti, hatırladığım kadarıyla. Çok zaman geçti üzerinden. Yıllar önce, Kuşadası'nda evine misafir olduğumuzda sormuştum.
Yüz liralık kitabın satılacak ve sana iki lira verecek yayınevi!
Yani, yaklaşık bir buçuk ekmek parası!
Hal böyleyken, bizim de elimizden gelen budur!
Vaziyet böyleyken böyle yani!