Sevgili okullar; Salahaddin Eyyubi, üç devletin birleştiği bir kudretin hükümdarıydı ama saraylarda değil, sıradan insanların evlerinden bile mütevazı bir hanede yaşamayı seçti.

Çünkü o biliyordu ki, ümmetin yoksulluğu dururken ihtişam içinde yaşamak, makamın değil nefsin dilidir.

Gelirini fakirlerle paylaştığı için zekât verecek malı bile olmayan bu büyük komutan, asıl zenginliğin malda değil ahlakta olduğunu tüm dünyaya gösterdi.

Bugün ise bırakın devlet başkanlarını, küçük bir beldenin belediye başkanı bile lüks villalarda oturmayı kendine hak sayıyor.

Beş vakit namazını gözlere göstererek kılanların, halkının acısını görmemesi ise ne büyük bir çelişkidir.

Yoksulun sofrasına bakmadan başını yastığa koyabilen yöneticinin asıl kaybettiği şey merhametidir.

Salahaddin, Resulün izinden gidip tevazuu kendine ahlak edinmişti bugünün yöneticileri ise makamların gölgesinde büyüyen egolarını fazilet sanıyor.

Bir hükümdarın mütevazılığı toplumu diriltir bir yöneticinin kibri ise kalpleri çürütür.

Belki de bu çağın en büyük yoksulluğu, servetin arttığı ama vicdanın tükendiği bir zamanda yaşamamızdır.

Ve biz hala ışıltılı makamlara bakarken, adaletin sessizce karanlıkta kaldığını görmüyoruz…