Elli güne yakın bir zamandır evde kalan, sokağa çıkma yasağı kapsamında olan altmış beş yaş üstüne pazar günü sokağa çıkma izni verildi.
Dört saat. Saat on birden on beşe kadar.
Yirmi yaş altıyla altmış beş yaş üstü arasında kalan grubun da sokağa çıkma yasağı olduğu için ancak televizyon haberlerinde görebildik sokağa çıkan yaşlıları.
Yetmiş sekiz yaşında hastane koridorunda düşüp bacağını kırdıktan sonra hayatının geriye kalan üç yılı biraz zor geçmişti babamın.
Başına gelenleri yaşlılığa bağlamıştı hep.
'Yaşlılık zordur. Bacağım kırılmasaydı yine de zor geçecekti bu zaman,' demişti.
***
Televizyon ekranlarında izlediğimiz yaşlılar…
Kendilerine verilen sürede belediye parklarında; kaldırımlarda; boş, trafiğin olmadığı caddelerde yürüdüler.
O kesintili, ağır yürüyüşleri içeride oldukları sürede daha da ağırlaşmış.
Belediyeler parklardaki, yaşlıların oturduğu bankları kaldırmıştı, yasak başladığında.
Ayıp yapmışlardı, sanki bankları sökmeseler yasağa uymayarak çıkıp oturacaklar mıydı yaşlılar o banklara?
Bu konuda herkesi utandıracak bir duruş sergilediler.
***
Bazı belediyeler, bu dört saatlik izin belli olunca iki kişinin birbirinden bir buçuk iki metre uzakta oturacağı yeni tasarım banklar koydu parklara.
Yürümekten yorulanlar bu banklara oturdu güneşe karşı.
Nazım Hikmet'in o meşhur şiirini de hatırlamışlar mıdır acaba güneşe karşı otururken?
'Bugün pazar
bugün beni ilk defa güneşe çıkardılar
ve ben ömrümde ilk defa gökyüzünün
bu kadar benden uzak
bu kadar mavi
bu kadar geniş olduğuna şaşarak
kımıldamadan durdum
sonra saygıyla toprağa oturdum
dayadım sırtımı duvara
bu anda ne düşmek dalgalara
bu anda ne kavga, ne hürriyet, ne karım
toprak, güneş ve ben…
bahtiyarım'
***
Bazı belediyeler de sanırım biraz geç kaldı yaşlıların banklarını geri getirmekte.
Bazı şehirlerde duvarların üzerine, kaldırımlara oturdu yaşlılar.
Başları önde; hüzünlü, kederli, düşünceli…
Bunlardan birine mikrofon uzattı televizyon muhabiri.
Karısının öldüğünü, yalnız yaşadığını söyledi.
'Mutfağa giriyorum, karım geliyor aklıma. Salona gidiyorum, duvarlara bakıyorum. Bir buçuk aydan fazla zamandır evde yalnızım. Duvarlarla, televizyonla konuşuyorum.'
Yaşlılık zordur.
Çünkü yaşlılık normal zamanda bile yalnızlık, yalnız bırakılmışlık demektir…
***
Dört saatlik sokağa çıkma iznine boyacı sandığıyla çıkıp ayakkabı boyatacak müşteri bekleyen yaşlı ise hayli düşündürücüydü.
Keder vericiydi.
Yaşlılık; kimsesizlikle, yalnızlıkla, yoksullukla da birleşince daha da zordur.
Günümüzden bin dokuz yüz yıl önce, 1. yüzyılda yaşamış Yunanlı şair, Antiphilos'un 'Yaşlılık' şiiriyle bitirelim yazıyı.
'Yaşlı Philon, gündelik ekmeğinin peşinde,
bir tabutu kaldırmak için eğilmişti öne,
tökezledi, düştü ve öldü. Yaşlıydı yeterince
Hades'e gitmek için ve bembeyaz saçları
bir bahane bekliyordu yalnızca.
Ne tuhaf! Başkasının tabutunu, ihtiyar,
kendisi için omuzlamıştı bilmeden.'