İstasyon Köprüsü'nün yıkılmasından sonra ortaya çıkan yeni meydandan söz ediyorum…
TCDD çalışmalarını bitirir bitirmez Büyükşehir ekipleri bölgede çalışarak meydanı oluşturdular…
Henüz son hali ortaya çıkmadı…
Şimdiki hali bile, tamamen bitirildiğinde nasıl bir görüntünün ortaya çıkacağına ilişkin ipuçları vermeye yetiyor…
***
Meydan da üç ana bölüm var;
Tramvay yolu, yaya yolu, araç yolu…
Dikkat ettiyseniz, yayalar için ayrılan yol; tramvay yolu nedeniyle belli bir bölgede daralıyor olsa da, araçlara ayrılan yol kadar…
Belki biraz daha geniş…
Böyle bir meydan-kavşak düzenlenmesinde, yayalar için, araçlara ayrılan yoldan daha geniş bir alan ayrılması, sanırım pek alışık olmadığımız bir durum…
Ancak bu düzenleme bile, bölgede araçlardan çok yayaların görünmesini sağlıyor…
Buraya kadar hepsi güzel…
Şimdi gelelim asıl sıkıntıya…
***
Nasıl olsa yaya yolu geniş ya, hemen araçlar tarafından kullanılmaya başlandı bile…
Yani bizim diğer bir deyişle yaya kaldırımı diye tabir ettiğimiz alan, YHT tünelinin üzerine park etmiş kimi araçlar tarafından kullanılıyor…
YHT tünelinin üzerine park etmiş uyanık arkadaşlar, Bağlar Geçidi tarafından çıkmak yerine, ESPARK tarafından çıkıyorlar; genelde de kestirme olsun diye…
Öyle olunca da,
Park alanından direk kavşağa çıkamadıkları için olsa gerek, yayalar için ayrılan yolu, tramvay yolunu kullanıyorlar…
Hatta
Kendilerini uyaran yayalara da, 'biliyoruz, ne yapalım yani?' türünden şeyler söylüyorlar…
İşin kötüsü;
Önceleri çok seyrek, tek-tük yaşanan bu olay, son günlerde giderek sıklaşmaya başladı…
Herkes birbirinden görüp özeniyor…
***
Elbette sorun, beton bariyer ya da duba yoluyla çözülebilir…
Ancak kötü olan, illa ki bu tür bir engelleme yoluna başvurmak zorunda kalmak…
Aklı olan, çağdaş ve ruh sağlığı yerinde olan herkes, yaya kaldırımlarının yayalara ait olduğunu ve yaya kaldırımlarında araç kullanılamayacağını bilir…
Ve bunu yapmaz…
Ancak bizde, illa ki araçların o yaya yoluna çıkmalarını engellemek için duba, beton bariyer ya da başka bir engel koymak gerekiyor…
Üzücü olan şey bu…
BENİM SAZAN KARDEŞİM…
Benim 'ismi var cismi yok' canım kardeşim Mehmet Önel, sağolsun iki gündür yine kulaklarımı çınlatıyor…
'Sağolsun' diyorum, zira kendisi sayesinde bayağı 'medyatik' oldum yani…
Gerçi bu benim, 'ismi var cismi yok' kardeşim, durmadan benim adımı anıp duruyor ama 'kafası çok çalışmadığı için-hatta hiç çalışmadığı için' yazdıklarımı hep tersinden anlıyor…
Bir iki gün önce, Ertuğrulgazi Altınevler Hemzemin geçidi üzerine yapılan üstgeçidi haber yapıp, 'BU CİNAYETİ KİM İŞLEDİ?' diye sorduk…
Elbette işin muhatabı AKP hükümeti, hükümetin yerel temsilci ve yöneticileri ile Ulaştırma Bakanlığı ve TCDD…
Öyle olunca arkadaştan hemen cevap geldi…
'Büyükşehir de yapsın bir tane de öğrenelim…'
Şimdi biz haberin içinde üstgeçit için 'ucube' 'cinayet' gibi ifadeler kullandık ya,
Bu arkadaş da hemen savunmaya geçip, birilerine yalakalanacak ya, hemen yapıştırmış;
'Doğrusunu Büyükşehir yapsın da öğrenelim…'
***
'Benim kafası çalışmayan güzel kardeşim;
Biz o haberde, 'köprü yanlış yapıldı, o yüzden çirkin oldu' demiyoruz. 'Köprü şöyle yapılsaydı, şurası şöyle olsaydı, güzel olurdu' hiç demiyoruz…
Oraya o köprüyü yapmak yanlış…
İster som altından yaptır, istersen incilerle kapla…
Bir şehrin, hele ki Eskişehir gibi bir şehrin, içine üstgeçit veya altgeçit yapmak yanlıştır…
Cinayettir…
Şehircilik adına işlenmiş bir cinayettir…
Altınevler'e de yapsan,
Şehrin herhangi başka bir noktasına da yapsan,
Üstelik nasıl bir biçimde, formda, mimaride yaparsan yap;
Külliyen yanlıştır…
Üstgeçidin güzeli-çirkini olmaz;
Yapıldığı yer itibariyle doğrusu-yanlışı olur…
O nedenle sen boşuna bekleme, Büyükşehir Belediyesi –en azından Yılmaz Büyükerşen olduğu sürece- böyle bir ucube yapmaz…'
Anladın mı benim güzel kardeşim?
Anlamadıysan yarın sor, ben yine anlatırım sana…