Milli Eğitim’in asıl sorunları çığ gibi büyürken 22 yılda 18 kere değiştirilen öğretim programları bir kez daha değiştiriliyor.

“Kendi kafalarına göre” hazırladıkları müfredat taslağının ismi bile örtük hedefleri gösteriyor. “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” AKP’nin 2023 seçim kampanyasının sloganıydı. Bu yeni müfredat (!) daha başından eğitim programından daha çok bir siyasi parti programına benziyor.

NEDEN “MAARİF”?..

    “Türkiye Yüzyılı Maarif Modeli” dini bir modellemenin üzerinde şekillendirilmiş, bilimsel gerçeklikler ve çağdaşlıktan uzak bir program görüntüsü vermektedir.

Derslerin hemen hepsinde dini içerikler müfredatın geneline serpiştirilmiş

ya da ders ünitelerindeki her bölüm bir değer ve bir dini motifle ilişkilendirilmiş.

T.C. İnkılap Tarihi programında “Laiklik” kelimesinin yalnızca bir kez geçtiği program, baştan aşağıya Osmanlıca/Arapça kelimelerle donatılmış.

    Türkiye’de Maarif Bakanlığı diye bir bakanlık yok. Milli Eğitim Bakanlığı’nın hazırladığı modellerde sürekli “eğitim” kavramından kaçınılarak “maarif” kavramının kullanılması içerikle ilgili asıl mesajı zaten veriyor.

DİN KÜLTÜRÜ MÜ, DİN EĞİTİMİ Mİ?

    Milli Eğitim Bakanlığı geçtiğimiz haftalarda tüm okul kademelerinde seçmeli dersleri kapsayan büyük ölçüde değişiklikler yapmıştı. Bu değişikliklerle ilkokul, ortaokul ve liselerde iki saat olarak okutulan Din Kültürü ve Ahlak Bilgisi ders saati bazı seçmeli ders gruplarının zorunlu seçmeli hale getirilmesiyle iki saat daha artırılmıştı. Anlaşılan bu artışlar yeterli bulunmamış…

Yeni program modelinin özü “Birey iki taraflıdır. Madde ve manadan oluşur. Sadece maddi yani bilimsel bilgilerle eğitim aldığında manevi yanı eksik kalır” yaklaşımına dayanmaktadır.

BÖYLE SADELEŞTİRME OLMAZ!

     Ders programlarında sadeleştirme, çocuklara aşırı ayrıntılı yüklenen bazı akademik bilgilerin bilimsel anlamda yeniden gözden geçirilmesi bağlamında değerlendirilebilir. Ancak, bu programda (matematik dersinde olduğu gibi) öğrencilerin üst eğitim kademelerinde tekrar karşılaşacakları bazı konuların çıkarılmasının bilimsel hiçbir açıklaması yok.

   MEB’in bugüne kadar yaptığı tüm program değişikliklerinde önceden ihtiyaç analizi yapılmadı, programa uygun altyapı düzenlenmedi ve öğretmenler programların uygulanması konusunda yeterince eğitilmedi, pilot okul çalışması uygulanmadı ve tüm paydaşların görüşleri alınmadı. Aynı hatalar (!) bu programda da sürdürüldü.

    Anlaşılan, müfredat değişikliği ve sadeleştirme deyince bazılarının aklına sadece laiklik, Atatürk İlke ve Devrimleri, Cumhuriyetin kazanımlarını azaltmak geliyor!..

SİYASET ÜSTÜ OLMALIDIR…

    Öğretim programlarında yapılması planlanan değişikliklerin ana eksenini üst düzey düşünme becerilerinin kazandırılması ve bunların yaşam becerilerine dönüştürülmesi oluşturmalıdır. Aksine bir yaklaşım, yaşadığı dünyanın tüm gerçeklerini algılayıp sorgulamaktan uzak, eleştirel düşünmeyen, kendisine sunulan bilgiyi olduğu gibi kabul eden, biat eden ve hakkını bile arayamayan nesiller yetiştirmekten öteye geçemez.

 Eğitimde iyi uygulamalara sahip ülkelerin benzer özelliği, eğitim politikalarının gündelik siyasetin üstünde görülmesidir.

 GERİ ÇEKİLMELİDİR…

    Yeni(!) müfredatın eğitimin tüm paydaşlarına danışılmadan “yangından mal kaçırırcasına” çok hızlı bir süreç işletilerek hazırlanması ve onaylanması ne kadar kurgu olduğunu açıkça ortaya koyuyor.

Bir ülkenin eğitim müfredatı hazırlanırken sürecin bu kadar ciddiyetsiz hazırlanması ve “oldubittiye” getirilmesi kabul edilemez

Eğitim öğretimin, cami imamları ve din görevlilerinin değerler eğitimi verdikleri ÇEDES Projesine uygun bir hale getirilmesinden başka bir şeye yaramayacağı belli olan bu müfredatın uygulanması kesinlikle geri çekilmelidir...