Son 20 yılda değişim başlığı ile attıkları her adımla kafalarındaki sistemi kurmaya çalışanlar şimdi de “kamuoyunun talebiymiş gibi” sundukları zorunlu eğitimi kısaltarak “kuşa çevirmeye (!)” çabalıyorlar.
Ortada tüm eğitim bileşenlerinin katıldığı bilimsel, demokratik bir tartışma yok.
Anlaşılan, yine eğitim paydaşlarına, sendikalara, öğretmenlere doğru düzgün danışılmadan “ben yaptım oldu” mantığı ile önemli bir sistem değişikliğine hazırlanıyorlar.
PEDAGOJİK DEĞİL İDEOLOJİK!..
Türkiye’de 2012-2013 eğitim-öğretim yılından itibaren 4+4+4 diye bilinen eğitim sistemine geçildi. Bu düzenleme ile 8 yıllık kesintisiz eğitim yerine sözde 12 yıllık zorunlu ama üç kademeli sistem getirildi. Bu sisteme geçilmesinin temel amaçlarından biri de mesleki eğitimin artırılması gerekçesiyle imam hatip ortaokullarının geri getirilmesiydi. Sistem yasalaştığı ilk günden beri 4 yıllık zorunlu lise eğitimi tartışmaya açık hale getirildi ve şimdi düğmeye basıldı. Artık yeterince imam hatip ortaokulumuz var hatta çok sayıda kız ortaokulumuz da açıldı.
SÖZDE MESLEKİ EĞİTİM!…
Taslak modele göre lisede sadece 2 yıl zorunlu eğitim olacak,10. sınıfı tamamlayana lise diploması verilecek; son iki yıl zorunlu olmayacak. Bu durumda 15-16 yaşlarındaki binlerce çocuk okul dışında kalacak. Böylece “kamuoyunun talebi” gibi söylenen ama aslında sermaye örgütlerinin “ara eleman ihtiyacı ve gençlerin işgücüne erken katılmalı” taleplerine uygun olarak ucuz işgücü yaratılacak, çocuk işçilik yaygınlaşacak. Bu durumdan kız çocukları daha fazla etkilenecek çocuk gelinlerin sayısı daha da artacaktır.
Yeni sistemle eğitim dışında kalan gençlerin şiddet mağduru ya da faili olma olasılığı yükselecek; çocuklar, istismar, ihmal, zorla çalıştırılma gibi kötü niyetli çeşitli sömürü biçimlerine daha korumasız hale gelecektir.
KAMUSAL EĞİTİM TASFİYE Mİ EDİLİYOR?
MEB’in zorunlu eğitimi kısaltma çalışmaları sürerken yayımlanan son istatistik verileri kamusal eğitimin giderek tasfiye edildiği ile ilgili kaygıları da artırdı;
- Okul öncesi eğitimde bir önceki yıla göre devlet okulu sayısı azalırken, aynı dönemde okul öncesinde özel okul sayısı ise yaklaşık 500 okul daha arttı.
- “Toplum Temelli Kurumlar” adıyla yer alan ve içinde Diyanet İşleri Başkanlığı’nın 4-6 yaş grubu çocuklara yönelik dini eğitim verdiği kurumların sayısı artarak adeta okul öncesine alternatif hale geldi.
- Devlet okulları sayısı son bir yılda 61 bin 111’den 59 bin 336’ya düştü. Aynı dönemde özel okul sayısı 14 bin 352’den 14 bin 700’e yükseldi. Kamu okullarındaki öğrenci sayısı yarım milyondan fazla azaldı.
- İlkokul hariç tüm kademelerde okullaşma oranlarında düşüş yaşandı. Özellikle lisede okullaşma oranı 2017-2018’den bu yana en kötü seviyesine geriledi.
- MEB verileri sadece 2024-2025 eğitim öğretim döneminde zorunlu eğitim çağında olmasına karşın yaklaşık 612 bin çocuğun eğitim dışında kaldığını gösteriyor. Peki bu çocuklar nerede?
-Mevcut veriler eğitimde yaşanan sorunların zorunlu eğitim süresinden değil mevcut iktidarın bu zorunluluk sürecini nasıl yapılandırdığından kaynaklandığını göstermektedir.
“OKUMASINLAR, EVLENSİNLER, ÇALIŞSINLAR!..”
Zorunlu örgün eğitim, bireyin kamusal yurttaşlık yetkinliklerini kazanmasında kritik ve önemli bir aşamadır. Bu yüzden, devletin zorunlu kamusal eğitim alanını daraltması, eğitimin sermaye gruplarına, vakıf, dernek adı altında şirketleşmiş bazı malum yapıların eline daha fazla bırakılması anlamına gelir. Bu durum, özellikle kırılgan toplum kesimlerinden gelen dar gelirli ailelerin çocuklarını hedef alacak; onların erken yaşta eğitim hayatından koparılmasına yol açarken, kontrolsüz siyasal ve ticari hedeflerin nesnesi haline getirecektir.
Sözün kısası; kendi kafalarına göre zorunlu kamusal eğitimin kısaltılmasıyla milyonlarca çocuğumuzun eğitimin dışına itilmesi aslında;
“Okumasınlar, evlensinler, çalışsınlar” örtük hedefli siyasal bir anlayışın kurumsallaştırılmaya çalışılmasından başka bir şey değildir…