Yeni bir barış sürecini yönetmek üzere TBMM’de kurulan Komisyon, Öcalan ile görüşmek üzere İmralı’ya bir heyet göndermeye karar verdi.

CHP’nin bu karara katılmaması, siyasetin son günlerde en tartışmalı konusu haline geldi.

Aslında CHP’nin kendisine “sivil darbe” yaptıklarını iddia ettiklerinin kurduğu komisyona katılarak “kısmi meşruiyet” desteği vermesi bile hayli eleştirilmişti.

CHP’yi bu konuda eleştirenlere göre, bir AKP/MHP/DEM projesi olan komisyonun demokrasinin gereği olarak CHP’nin görüşlerinden yararlanma gibi bir niyeti yoktu. CHP’yi sadece komisyona meşruiyet sağlaması için istiyorlardı.

HANGİ BAHÇELİ’Yİ DİNLEYELİM?

Komisyon çalışmaları ağır aksak devam ederken Bahçeli’nin artık alıştığımız, “keskin” dönüşlerinden biri daha yaşandı ve TBMM heyetinin İmralı’ya giderek Öcalan ile görüşmeye gitmesi kararı alındı.

CHP kapalı kapılar ardında yapılan toplantıya katılmadı ve İmralı heyetine de üye vermedi. Elbette bu kararın haklı gerekçeleri vardı.

CHP tabanının çoğunluğu, sürecin başından beri ortada gerçek bir demokrasi ve barış projesinin varlığına pek inanmıyor. Çünkü yurttaşlar, AYM ve AİHM kararlarının uygulanması, kayyumların kaldırılması gibi daha kolay adımların ısrarla atılmadığı bir süreçte CHP’ye dayatılan İmralı ziyaretinden rahatsız olmuş, ikna olmamıştır. Üstelik, CHP yargı eliyle sürekli kapatma davaları ile karşı karşıya bırakılırken; seçilmiş 16 belediye başkanı ve Cumhurbaşkanı adayı hapiste tutuluyor.

ASIL AMAÇ NEDİR?

Mevcut siyasi iktidar daha düne kadar TBMM’den atılmasını istediği, DEM’liler ve ipe çekmeye çalıştıkları Öcalan ile acaba şimdi neden bu kadar ilgilenir(!) oldu?

Birincisi, DEM’e “ne isterlerse vererek” CHP ile DEM’in özellikle belediye seçimlerinde yaptıkları ittifakın tekrarlanmasını önlemek mi istiyorlar?

İkincisi; Cumhurbaşkanı’nın bir kez daha aday olabilmesi için DEM’in oylarına gereksinim var. DEM’siz yeni bir anayasa mümkün değil. Buna karşılık DEM’in yeni anayasa için istekleri ise herkesin malumu. Her şey iktidarın ömrünü uzatacak bir anayasa değişikliği için mi yapılıyor?

Üçüncüsü; PKK’nın sözde silah bırakması yerine tüm ağır silahları ile Suriye’ye transfer olması ve oradaki ABD/İsrail sponsorluğunda kurulması önlenemeyen yeni “devlet” yapılanmasına karşı geliştirilen bir strateji olabilir mi?

“Kurucu Önder” payesi verilerek yürütülen bu strateji işe yarar mı, yoksa “Dört Parçalı Federasyon” hayallerini hızlandırır mı?

CHP TABANIN SESİNİ DİNLEDİ!..

Komisyon toplantıları yapılırken, kamuoyunun ve CHP tabanının büyük bir çoğunluğunun zihnindeki “Öcalan tanımı” değişmemiş, konuşulan barış dili yeterince benimsenmemiş, mevcut siyasal iktidara güven duygusu gelişmemiştir. Üstelik, bugün CHP’ye karşı planlanan oyun, her koşulda CHP’yi bir şekilde “suçlu” konumuna hapsetmek üzerine kurulmuştur.

“EŞİTSİZLİK SINIFSALDIR!..”

Sürecin güven, şeffaflık ve meşruiyet boyutlarıyla yürütülmesinden yana olan

CHP, salt İmralı’ya ve kişilere bağlanmış bir sürecin demokratik kurumları işlevsizleştirme endişesini taşımaktadır. Bu nedenle gerçekten arzulanan bir barışın ancak TBMM’nin açık denetimi altında yürütülmesi gerektiğini ifade etmektedir.

Bu yaklaşım sadece CHP tabanından değil üniter devlet yapısından ve seküler yaşam biçiminden yana olan Kürt kökenli yurttaşlarımızın büyük bir çoğunluğundan da destek görmüştür.

Kaldı ki; DEM’in “tuzu kuru, uzaktan kumandalı, eşitsizlikleri sınıfsal açıdan ele almaktan uzak, emperyalizm ve feodalizm dostu” bazı siyaset baronlarını bir kenara koyacak olursak, yıllardır büyük çoğunluğu yoksulluğa sürüklenmiş, feodal baskılar altında ezilen, sömürülen, ihmal edilen, çocuklarının geleceğinden endişe duyan Kürt yurttaşlarımızın siyasi tercihlerini yaparken tek odaklanacağı konu İmralı ziyareti olmayacaktır…